Yeni Türkiye’nin fotoğrafı

16 Şubat 2017 Perşembe

Türkiye’de felaketler hep felaketlerin üstünü örtüyor.
Hiçbirini tartışamıyoruz.
İki ay önceki Rus büyükelçisinin katli unutuldu bile. Sonra Reina badiresi geldi. O da arşivlendi.
Bir badireden diğerine koşan insanların dumur halinde yaşamaya zorlandığı bir ülkede sanki normal bir oylama yapılabilirmiş gibi, şimdi sade referandum konuşuluyor. At izinin sürekli “it izine karıştığı” ortamda “hayır” diyenler, inanılmaz bir rehavet ve vurdumduymazlıkla “terörist” ilan ediliyor.
Gerçek teröristler üzerine kafa yorulmazken, iktidarı desteklemeyen seçmenler rastgele terörist damgası yiyor.
Sahi acaba kimdi Rus Büyükelçi Andrey Karlov’u Ankara’nın göbeğindeki bir sergide, salon dolusu insan önünde kan dondurucu soğukkanlılıkla katleden “radikal İslamcı” Mevlüt Mert Altıntaş?
 
Dünyadaki cinneti anlatıyor
FETÖ’cü deyip geçiverdiler.
Altıntaş’ın FETÖ’cü olduğuna dair hangi somut kanıt vardı?
Bunları hiç öğrenemedik.
FETÖ’cü olsun ya da olmasın ilaveten çevik kuvvetin içinden bu denli tehlikeli bir “terörist”in çıkmasının anlamını ve mahiyetini hiç tartışmadık.
Bütün bunlar aklıma 2017’nin büyük basın ödülü fotoğrafını alan Burhan Özbilici’nin o meşhur Karlov cinayeti karesini tekrar gördüğümde geldi.
Uluslararası basının sil baştan çarşaf çarşafyer verdiği Özbilici’nin ödüllü fotoğrafı, referandum tartışmalarına gömülen bizim gazetelerde tahmin edilebileceği gibi savsaklanmıştı.
Büyükelçinin yere düştüğü tarihi anı kaydageçen Özbilici’nin “belge” değerindeki fotoğrafı, hatırlanılmasından hoşlanılmadığı bir olayı kayda geçtiğinden bizde aşikâr biçimde ilgi görmemişti.
Bir karşılaştırma yapmak için söylüyorum.
İtalya’da tüm büyük gazetelerin hepsi -“Corriere della Sera”, “Repubblica”, “La Stampa”- Özbilici’nin fotoğrafını hem “birinci sayfa”dan girdiler, hem fotoğrafa içeride boydan boya yeniden “tam sayfa” yer ayırdılar...
Büyükelçi’nin yerde yattığı, gözlüğünün bir yana savrulduğu, ayakkabılarının altının görüldüğü “ikon” fotoğraftan söz ediyorum.
Olay öyle yeni olmuş ki, Büyükelçi’nin kravatı havada kalmış. Yerçekimiyle henüz gövdesinin üstüne düşmemiş. Onca sıcak bir anın görüntüsünü yakalamış Özbilici.
“FETÖ”cü diye geçiştirilen Mevlüt Altıntaş ise cesedin yanında iki bacağını iki yana pergel gibi açmış, sol işaret parmağı havada... Radikal İslamcıların “öfkesi ve kiniyle” tekbir getiriyor.
Hani fotoğrafın dili olsa konuşacak.
Dünyada 80 bin 408 fotoğraf ve 5 bin fotoğrafçı arasından Özbilici’nin bu fotoğrafının birinciliğe layık görülmesine yol açan neden; resmin böyle yalnız çok canlı bir anı tarif etmesi değil.
Aynı zamanda birebir “uygarlık çatışmasının” fotoğrafı olması.
Ankara’daki menfur suikast, Berlin “Noel çarşısı” saldırısıyla aynı gün yaşanmıştı. Avrupa basını, çok iyi hatırlıyorum ertesi gün baş sayfalarını ikiye bölerek; bu iki olayı, aynı “uygarlık çatışması”nın iki veçhesi olarak vermişlerdi. FETÖ filan Batı’da kimsenin umurunda olmadı.
Özbilici’ye şimdi dünya basınının bu en prestijli fotoğraf ödülünü kazandıran jüri üyelerinden Mary F. Calvert bunu, “Bu fotoğraf yaşadığımız çağın nefretini özetliyor” diyerek ifade ediyor ve ekliyor:
“Bu fotoğrafı dünyada görmeyen az kişi vardır. Bu muazzam bir fotoğraf. (Ben bunun) zamanımızın nefreti ile Suriye, Rusya ve ABD’de olanlar ile çok bağlantılı olduğunu düşünüyorum”.
 
 
Baskıda ‘pilot model’
“Uygarlık çatışması”nın cihana nam salan bu özgün numunesini Türkiye’den çıkaran koşullar nedir, tartışması bizde hiç yapılmazken, “Türk modeli” böyle işte farklı biçimlerde simgeleşiyor. Guardian’ın açtığı son anketi duymuşsunuzdur. “Erdoğan ya da ifade özgürlükleri: Bugün Türkiye’de yaşamak nasıl bir şey?” başlığıyla önceki gün anket başlatan gazete; Türkiye’den ankete katılacak okurlara günlük yaşamlarında baskıdan nasıl etkilendiklerini soruyor ve ilginç şekilde “Başka ülkelerde benzer liderler altında yaşayan insanlara tavsiyeleriniz nelerdir?” sorusunu yöneltiyor.
Türkiye’nin “dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüştüğünü” vurgulayan gazete; “ülkenin bir zamanlar Müslüman ülkeler içinde seküler demokrasisi ile modelken” bugün ABD dahil önde gelen otokrasilerinin modeli olduğuna gönderme yapıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları