Felaketin Ertesinde

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma felaketi anlaşılması, açıklanması zor, kabul edilmesi olanaksız bir sarsıntıyla büyük bir toplumsal travma yarattı.
Bu,
felaketin yasının tutularak, tarihe terk edilebilmesi (travmanın aşılabilmesi) için, gerek doğrudan etkilenenlerin, gerekse de toplumun bilincinde anlamlandırılması, öncelikle “adalet” duygusunun tatmin olması, sonra tekrarını önleyecek adımların atılmakta olduğu konusunda bir mutabakatın oluşması gerekecektir. Felaket karşısında oluşan çaresizlik, edilgenlik, değersizleştirilmişlik duygusu, doğrudan etkilenenlerin, toplumun bilincinden, simgesel sisteminden silinmelidir. Bu temizliğin, iyileştirmenin, bir anlamda “tedavinin” gerçekleştirilebilmesi için, öfke, acı, haklı haksız suçlamalar serbestçe ifade edilmeli, felaketin tüm boyutları, veçheleri, ilgili neden-sonuç zinciri açıkça tartışılmalı “yaşanmış olan şey” tümüyle saydamlaştırılmalıdır.
Bugünkü siyasi iktidar bu “temizliği”, toplumsal iyileştirmeyi gerçekleştirebilir mi? Ben, gerçekleştiremeyeceğini, aksine uyguladığı, susturucu baskı ve şiddetle bir “blokaj” oluşturduğunu düşünüyorum.
Bu saptamamın arkasında, öncelikle şu gözlem yatıyor:
Bu siyasi
iktidar, liderliği, kazanın ardından bir iyileştirici, temizleyici kimliği ile ortaya çıkamadı, aksine kendini travmadan etkilenenler arasında buldu. “Gezi” olayındaki ruh hali geri geldi, iktidarsızlaştırılmışlık duygusuyla, hiç düşünmeden, patolojik bir şiddetle, travmayı yaşamakta olanlara yönelik bir öfke krizine girdi.
Bu öfke krizi, bu iktidarın ve liderliğinin aklının istikrarını kaybettiğini gösteriyor: Açıklamalarında bir taraftan insan sorumluluğunu dışlayan takdiri ilahiye sığınmaya çalışıyor, diğer taraftan “her şeyi bozan” kötü eller arıyor.
Bu ruh hali, daha fazla öfkeyi, daha fazla korkuyu, değersizleştirilmekte olma duygusunu körükleyen bir “paranoya - şiddet - paranoya - daha fazla şiddet...” kısırdöngüsünün başladığını düşündürüyor. Bugünkü siyasi iktidar açısından ironik olan şu ki, temizliği, iyileştirmeyi gerçekleştirecek bir aktör olamadığı için, bu travmanın yaratacağı tüm tepkilerin hedefi olmaya devam edecek...
Bu ironi ne yazık ki toplumun geri kalanı için geçerli değil: Toplumun geri kalanı daha fazla baskıya, keyfi şiddete, susturma çabalarına hedef olmaya devam edecek.
Bu
“paranoya - şiddet - paranoya - şiddet” kısırdöngüsünü kırmak da, çok daha büyük bir toplumsal travma yaşanmadan mümkün olamayacak. O zaman bile kısır döngünün kırılmasının koşulu bu travmada iyileştirme ve temizlik işlerini üstlenecek bir toplumsal öznenin oluşmasına bağlı. Bu “özne” aslında bugün de var.
Bu özneyi görebilmek için, “Yaşanan felakete kim, neden-sonuç ilişkisi içinde, tarihsel zemini unutmadan, felaketten etkilenenlere karşı büyük, karşılıksız bir sevgiyle, dayanışma duygusuyla yaklaşıyor?” sorusunu sormak yeterli?
Bu “özne”, Roboski, Reyhanlı katliamlarından, “Gezi”den sonra adalet arayışı içinde, 1 Mayıs’ta tarihine sahip çıkarak, tüm karmaşıklığı, renkleri ve arzularıyla birlikte kendini gösterdi. Ama bir sorun var!
Geçen hafta izlediğim görüntüler arasında, felaket alanı Soma’nın, büyük kentlerde polisin göstericilere saldırma alanlarının dışında beni en çok İstanbul metrosunda yapılmış bir kayıtta rastladığım görüntü düşündürdü.
Kayıtta, bir grup genç, Soma olayını, gönderme yaparak ortalıkta konuşmak isteyen bir vatandaşı, üzerine “O benim Başbakanım” sözleriyle yürüyerek susturmaya çalışıyordu. Bu sırada metro vagonundaki insanların hemen hepsi olanları tepkisiz biçimde izlemekle yetiniyorlardı.
Bu “küçük bir örnek” ama toplumdaki bölünmüşlük algısına uygun olduğu, bu algıyı temsil ettiği için önemli. Birbirini izleyen toplumsal travmalar, yukarıda değindiğim “kısırdöngü”, bu bölünmüşlüğü derinleştiriyor, taraflarını hızla açık, çok şiddetli yaşanması olası bir çatışmaya doğru sürüklüyor.
Bu çatışmayı, bu paranoya-şiddet kısırdöngüsünü körükleyen siyasi iktidarın önlemesi olanaklı değil. Bu nedenle yukarıda değindiğim özne kendini “şekillendirmeli”, giderek toplumun öbür yarısına, bu paranoyaşiddet kısırdöngüsünü çözecek bir dille yaklaşmanın yolunu bulmalı, bir iyileştirme ve temizleme süreci başlatmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları