İran’da umut kazandı

21 Mayıs 2017 Pazar

İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tahminlerin aksine ilk turda “şahin” Reisi’ye karşı cumhurbaşkanlığına ikinci kez çıkan “güvercin” Ruhani kazandı.
“Güvercin” derken şöyle anlatayım...
Ruhani bir yıl önce Roma’ya geldi...
Roma’nın en canlı ve en merkezi meydanlarından biri olan “Pantheon”da, İran Cumhurbaşkanı’nı en ağır ifadelerle protesto eden göstericiler ilgimi çekti önce.
Sabahtan akşama “Katil Ruhani’ye hayır!” sloganları atan muhalifler, bizzat geçtiğim meydanı İran’da hâlâ bugün dahi vinçlerle asılan siyasi mahkûmların feci resimleriyle doldurmuştu.
Bir İtalyan polisi ve de tek bir Ruhani koruması tarafından rahatsız edilmeden gün boyu protestolarını sürdüren muhaliflerden, son iki yıl içinde İran’da 2 bini aşkın insanın asıldığını ve Çin’den sonra dünyanın 2. “idam rekortmeni” olan ülkede, Ruhani’nin ölüm cezalarına, ket vurmak şöyle dursun, bunlara açıkça göz yumduğunu, bu nedenle son dönemde idam kurbanlarının “günde 3”e ulaştığını öğrenmiştim.

Ruhani’nin ‘edep kriterleri’
İkinci sürpriz, İtalya başkentinde İran devlet başkanının geçtiği her yerde “çıplak heykellerin giydirilmesi” oldu.
Ruhani’nin “edep kriterleri” adına, 2000 yıllık heykelleri giydirmekten çekinmeyen İtalyan protokolü, eşine benzerine rastlanmamış bir sansürle dünyada tiye alınmıştı.
İran’ın “açılımcı ve reformcu” devlet başkanı için (Mikelanj’ın büyük sanat şaheseri eserleri dahil olmak üzere!) tarihi binalardaki çıplak heykellere -şok... şok... şok- devasa karton kutuların geçirilmesi; İtalyan halkına “Yahu biz kendi evimizde, kendi sanatımıza ve tarihimize sahip çıkamayacak mıyız?” tartışması yaşatmıştı.
Küresel medyanın bugün “reformcu ve ılımlı lider” kontenjanından alkışladığı Ruhani gerçekte işte böyle biri.
Yabancı ülke sokaklarında kendisini en ağır sloganlarla protesto edenlere dokunmayacak kadar akılcı ve esnek bir reel politikacı, ama beri yanda kendi “TV’leri önünde çıplak heykellerle görüntülenmemek namına” başka uluslara sansür dayatmaktan kaçınmayacak dek müdahaleci.
Konu İran olduğunda, bunlar “siyasi pragmatizm” olarak görülüyor.
Beri yanda çünkü damardan “neo-Humeynici” bir aday, Reisi bulunuyor.
“Katliam Ayetullah”ı diye namlanan Reisi, geçmişte, İran Devrimi yıllarında savcıyken binleri değil, on binleri ipe çekmiş.
Ruhani’nin ortalama günde “3 idamla” durumu idare eden yönetimi, mevcut koşullarda “görece bir ilerleme” sayılıyor.
İran rejiminin “şahin”i ile, “güvercin”i arasında temel farklar bunlar.
Sandıkta yarışa giren iki aday da molla. İkisi de kavuklu. İbrahim Seyidi Reisi, Peygamber soyundan geldiği için kara kavuk taşıyor. Ruhani beyaz kavukla yetiniyor.
Bu seçimde önemli olan, son tahlilde kara yerine ak kavuğa itibar etmiş olan seçmenin mesajı: Milyar dolarlar basan ülkenin en önemli dini vakıflarından birini yöneten “kara kavuklu” Reisi; Ruhani’ye göre İslam devrimi ideolojisine yüklenen ve dini ağırlıkla kullanan (istismar eden!) bir aday oldu.

Geçmişe karşı gelecek
Ruhani ise, Avrupa da tribünlere oynayan şovlarının ötesinde, “İran’ın dünyayla bütünleşmesi ve dışa açılım kartını” oynadı. “Açılım” isteyen reformcular, ılımlılar, liberaller, gençler, kadınlar, kentliler, meslek sahibi İranlılar onu destekledi. Ve de “devrimin mazisini temsil eden Reisi” karşısında, gelecek umudu gördükleri Ruhani’ye oy verdiler.
B
u, Reisi ile Ruhani arasında yapılan kişisel bir tercihten çok, İran’ın geçmişi ile geleceği arasında yapılan tercihle ilgili. Bu bağlamda Ruhani-Reisi yarışından çok, İran toplumunun evrimi hakkında fikir veriyor.
19 Mayıs bu açıdan son derecede ilginç bir sınavdı.
İran toplumu, Reisi ile özdeşleşen İslam devriminin asla değişmez kodlarına dönüş önerisi karşısında, geleceğin değişim vaadini ve isteğini oylamış oldu.
Işık uzaklığında koşullar, farklı içerikler, kültürler ve devinimler, toplumlar da olsa; ay başındaki Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de keza gene “umudu” temsil ettiği için Elysée’ye çıkan Macron örneğini gördük. 12 gün arayla İran’da “umut” faktörünün, bir defa daha gerici ve popülist retoriklerinin üstüne çıktığını görüyoruz.
Demek işin sırrı “umut” verebilmekte ve umudun taşıyıcısı olmakta.
En utangaç şekliyle bile olsa.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları