Soldaki umudun adı Corbyn

11 Haziran 2017 Pazar

Katıldığım bir PODEMOS toplantısında İspanya yeni solunun lideri Pablo Iglesias; “Ne garip değil mi?” demişti: “Bizler, 70’ler ve ’80’li yılların sosyal demokrasi kapsamında değerlendirilen fikirlerden başka bir şey savunmuyoruz. Ama ne ki o günün sosyal demokrasi vizyonu, bugün aşırı sol olarak damgalanıyor. Radikalleşen biz olmadık. Dünya sağa kaydı.”
Blair, Brown ve Milliband gibi kodamanların direncine karşın 2015’te İşçi Partisi (İP) liderliğine yükselen Jeremy Corbyn hakkında nerede “aşırı sol” değerlendirmesi görsem, hep aklıma Pablo Iglesias’dan Madrid’de duyduğum bu sözler geliyor: “Yav radikalleşen biz değiliz. Dünya sağcı oldu!”
Yerleşik düzenin aktörleri, Corbyn’i liderliğe geldiği 2015’ten bu yana hep “şeytanlaştırdı”.
Sendikaların desteği ile liderliğe çıkan Corbyn için Blair, hiç unutmam, Guardian’da kaleme aldığı bir yazıda; “Aman.. sakın ha!” demişti: “Corbyn’i lider yaparsanız, partimizin bir daha asla seçim kazanamayacağını bilin!”

Kanamayı durdurdu
“Aşırı sol” etiketiyle dışlanan Corbyn’in İngiltere’deki son seçimde yüzde 40 aldığını ve de partisinin parlamentodaki sandalye sayısına 29 yeni milletvekili eklediğini gördük.
Bu, Blair’le girdiği ilk 1997 seçiminden bu yana İP’nin kaydettiği “ilk yükseliş” hareketi.
İP, 2000’lerin başından bu yana durdurulamayan bir oy kaybı içindeydi. Corbyn bu kanamayı frenleyen ilk lider oldu.
8 Haziran’da mutlak çoğunluğu sağlayamasa da yüzde 42 alan muhafazakâr iktidar partisi ile ayrıca mesafeyi “2 puan”a indirmeyi başardı.
Başbakan May’in “baskın seçim” ilan ettiği nisan ortasında, iki parti arasındaki mesafenin “20 puan” olduğu düşünüldüğünde; Corbyn’in son bir buçuk ayda İngiliz soluna kazandırdığı ivme inanılmaz.
Sandıktan ikinci sırada çıkmasına rağmen İP ve lider Corbyn’in seçimin moral galipleri sayılmasının nedenleri bunlar.
May’in otoritesi ve inandırıcılığı darbe alırken, moral üstünlük Corbyn’e geçiyor.
Bunca kısa sürede Corbyn bu üstünlüğü nasıl sağladı?
Bunun kısa yanıtı “umut”tan geçiyor...
Macron da Fransa’da sistemden umudunu kesenlere umut vererek Elysée’ye çıkmıştı. Macron sağdan geliyor. Ancak ona da zafer getiren umut olmuştu.
İngiltere’de de sandıkta belirleyici farkı yaratan unsurun bir kez daha “umut” olduğunu izliyoruz.
Tabii tek başına umut yeterli olmuyor...
İki örnekte de modern siyaset teknolojilerinden yararlanan başarılı bir “taban/grassroots örgütlenmesi” karşımıza çıkıyor.
Önceki yazılarımda Macron’un, Obama kampanyalarında görev alan Fransız gençleriyle Obama kampanya tekniklerini uyguladığını yazmıştım...
Corbyn’in bu kez Bernie Sanders yöntemlerinden yararlandığını görüyoruz.

Gençlik depremi
Jeremy Corbyn “ivme/momentum” adını verdiği Sanders tipi bir taban seferberliği kullanıyor.
“Momentum” hareketinin www.peoplesmomentum. com adresine girerseniz, bu yeni, dinamik siyaset yöntemi hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.
Aktif biçimde tabanda yer almak isteyen seçmenlerin harekete katılmaları için yapacakları başvurular ve “crowdfunding” denen “kitlesel fonlama” usulleri hep bu siteyle devreye sokuluyor...
Yerleşik düzen ve partinin dinozor kadrolarınca ötelenen Corbyn, bu dezavantajları bahsettiğim “yeni siyaset örgütlenmeleri” ile bertaraf etmiş ve etrafına gençleri toplamayı başarmış.
Gençleri yakınen ilgilendiren çevre ve eğitim gibi konulara da özel hassasiyet gösteren 68’lik sol lider, “millenials” denen 20 yaş grubunu son seçimde görülmemiş bir katılımla sandığa taşıdı.
2017 randevusu bu nedenle tarihe “youthquake” adı verilen bir “gençlik depremi” olarak geçti.
Solda yarış artık orta sınıf ve işçi sınıfı dinamiğinden çok, kuşaklar ve kırsal-kentsel kesim ayrışması içinde cereyan ediyor.
Fırsat bulursam buradan devam ederim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları