Almanya ile nereye?

23 Temmuz 2017 Pazar

Daha fazla özgürlük, daha az devlet müdahalesi, insan haklarının daha iyi gözetimi için verdiğiniz destek, ‘Avrupa’ya taviz olsun’ diye değil, bizzat sizin kendi inançlarınızdan, düsturlarınızdan kaynaklanan atılımlar Sayın Başbakan... Almanya’nın desteğine güvenin!
Bu sözler o tarihte Almanya Başbakanı olan (sosyal demokrat) Gerhard Schröder tarafından 3 Ekim 2004’te Erdoğan’a “Yılın Avrupalısı” ödülü verilirken söylenmiş.
Schröder hızını alamamış; AKP liderini “büyük reformcu politikacı” ve “inançlı bir demokrat” makamından övmüş de övmüş…
Der Spiegel, ay başındaki G20 zirvesi öncesinde bunları, “Dünyaya karşı Türkiye” başlığıyla yayımladığı bir yazıda, “problem konuk” sözleriyle tarif ettiği Erdoğan’ın Hamburg çıkarması vesilesiyle “Hey gidi!” kontenjanından anımsattı. Ve Schröder’in sözlerinin bugün kulağa bir “kara mizah” gibi geldiğini ekledi.
Kara mizah değil de.. buna “reel politika” diyorlar.
Schröder, ’90’larda daha Erdoğan’ın “Demokrasi amaç değil araçtır” demeçleriyle nam saldığını bilmez mi?
Ama ne ki 11 Eylül sonrası dünyasında Türkiye’ye bir “ılımlı İslam modeli” biçilmiş, başına “Arslansın, kaplansın!” methiyeleriyle Erdoğan’ın yerleşmesi uygun görülmüştü.
Ancak neye niyet, neye kısmet.. model de, dünya da sonra başka yerlere gitti.

Dönemeç Suriye
Model”in zamanında el üstünde tutulmasının nedeni, Batı’yla çatışmaya girmemesi; melez/hibrit bir yapı içinde de olsa demokrasinin bariz unsurlarıyla açık biçimde ters düşmemesiydi.
Suriye savaşı” meşhur modeli patlattığı gibi jeopolitik dengeleri de değiştiriverdi.
Ortadoğu’da Sünni liderliğine soyunan Ankara’nın, Batı ve Almanya ile yabancılaşması, bu çok büyük jeopolitik sarsıntıya tekabül ediyor.
2000’ler başında en üst perdeden “Almanya’nın desteği arkanızda!” teminatlarını eksik etmeyen Berlin, bugün “Almanya’nın Türkiye politikasının farklı bir yöne girdiğini” ayan beyan açıklıyor. Her zaman olduğu gibi olaylar gidişatı çoktan tanımlamış.
Bugün yaşananın “adı konuyor”.
Bugünlere bir günde gelinmedi...
Gezi’den sonra AKP’nin “demokrasi takıyyesi” maskesi düşerken; Suriye’de, Batı’yla ayrışan çıkarlar bizi bir yol ayrımına getirdi.
Suriye savaşını izleyen “mülteci anlaşması” namına, Erdoğan’ın “Eyy Avrupa”, “Eyy Almanya” atarlarına bir süre tahammül edildi.
Şimdi o fasıl da geride kalmış durumda...

Bize daha az bağımlılar
AB Komisyonu’nun bir Alman olan genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn’ın Der Spiegel’e verdiği son demeç bu açıdan çok aydınlatıcı.
Hahn, “AB’nin mülteciler konusunda Türkiye’ye eskisine nazaran çok daha az bağımlı olduğunu” belirtiyor. Brüksel’in bu yüzden Ankara’dan gelebilecek “kapıları açarım!” “şantajından” artık çekinmediğini ekliyor.
Niye? Çünkü 2015’teki akut mülteci krizinden bu yana, Ege- Balkan güzergâhında maksimum tedbirler alınmış.
Almanya bu büyük organizasyonun ardından şimdi kendisini güçlü hissettiği bir konumda Ankara’ya kartlarını açıyor.
Ve Dışişleri Bakanı Gabriel’in seyahat, iş dünyası uyarılarının arkasından, etkisini çok kısa sürede hissedeceğimiz tedbirler yüzünü göstermeye başlıyor.
Alman TV kanallarındaki Türkiye’ye yatırım reklamları mesela anında duruyor. Savunma sanayii işbirliği seri biçimde askıya alınıyor.
Dün bir bugün iki...
2000’lerde Türkiye’de AB temsilcisi olan Marc Pierini’nin yeni bitirdiğim “Türkiye Nereye Gidiyor?” kitabı var elimde.
Türkiye’nin bölgesinde, Batı’dan bağımsız bir “özerk güç” olma iddiasını masaya yatıran kitap, şu çok temel hatırlatmayı yapıyor:
Türkiye’nin uluslararası sıralamadaki yeri, dünyanın gelişimini yönlendiren büyük kulüplere üye olmasından kaynaklanıyor: G20, NATO, Avrupa Konseyi ve.. üyelik müzakereleri üzerinden Avrupa Birliği...
Şimdi Almanya gibi bir ülkeyle bodoslamadan kafa kafaya gelerek, bu kulüplerde büyük “sorun” haline gelindiğinde; “uluslararası sıralamada” da otomatik bir geri püskürtme olacak.
Schröder’in RTE’ye övgüler düzdüğü 2000’lerin başı, diğer deyişle bu sıralamada tırmanışın başlangıcıydı.
Bugün ters döngüyle bir geri savruluş söz konusu. Çark tersine çalışacak.
Bunlar daha iyi günlerimiz olabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları