Biz

17 Haziran 2014 Salı

Koca ülkeden herkesin gönül rahatlığıyla, “İşte bu! Ona güvenebiliriz” diyebileceği bir ortak aday çıkmaz mı?
Ne yazık ki, Köşk koltuğunu dolduracak, tüm toplumu kucaklayacak, hepimizin adayı olacak bir isim gelmiyor akla…
Bulunan hiçbir ad, topyekûn “biz”i temsil etmiyor.

***

Zaten “Biz” diye bir şey kaldı mı ki?
Bir ringin köşelerine savrulmuş, karşıdakilere kinle bakıp nihai kapışmayı bekleyenlerden sağlıklı bir “biz” çıkar mı?
Hepimizi kapsayacak kadar geniş bir “çatı” var mı?
Bunca kamplaştıktan sonra birinci, ikinci, üçüncü tekil şahısları aşıp birinci çoğulla başlayan cümleler kurabilir miyiz?
Bunca farklı “ben”i ve ötekileştirdiğimiz “onlar”ı toparlayıp bir “biz” ortaklığı yaratabilir miyiz?
O çatının altında toplanabilir miyiz?

***

Eskiden korkardım böylesi arayışlardan…
O “biz”in çok dayağını yedik çünkü…
Tek ideoloji, tek etnisite, tek mezhep, tek adam, tek yaşam tarzı, teker teker dayatıldı.
Biz”in eski sahipleri, gün oldu, “Türküm doğruyum” andını farklılıklarımızı yok etmekte kullandı, gün geldi kendi günahlarını “ortak varlığımız” dedikleri bayrağa sardı; “Hepimiz Müslümanız” diye diye kendine benzemeyenleri yok saydı.
“Biz Türkler”, “Biz Müslümanlar” diye diye rengârenk bir toplumu, tek tip bir üniformaya hapsetmeye kalktılar.
Ben”leri ezerek kendi hükümranlıklarında, dar bir “biz” yaratmak, hepimizi aynılaştırmak istediler.
Olmadı.
Zorla “biz”leştirmeye çalıştıkları toplum, o elbiseye sığmadı.
Sıkıştırıldıkça attı dikişleri, sigortaları…
Bölünmeyelim” denildikçe bölünüp kamplara ayrıldı.

***

Biz” denen dar kafesin baskısından bıkanlar, birer ikişer taşındı mahalleden…
Kürtler, Aleviler, eşcinseller, ateistler, vicdani retçiler, “öteki”leştirilenler, “Sizden değiliz” diyerek açtı bayrağını…
“Ben başkayım” şarkıları dinler olduk, ortak marşlar yerine…
Biz” ülkesinin nüfusu azaldı.
Ancak “anti” seanslarında kalabalıklaşan, terk edilmiş, sıkıcı bir kasabaya dönüştü.

***

Hepiniz birbirinize benzeyeceksiniz” diye tutturan eski “biz”in yarattığı bıkkınlığa rağmen, yeni bir “biz”i özlüyorum bazen…
Babalar Günü’nde 15 yaşında bir çocuğun polis kurşunuyla öldürülmesinin hepimizin yüreğini dağlamamasına, her evden bir “Allah rahmet eylesin” sedası çıkamamasına üzülüyorum.
Bir kömür dehlizinde ekmek peşinde diri diri gömülenlerin katillerini bulmak için topluca seferber olamamamıza şaşıyorum.
Bu ülke hırsızlarca soyulmasın” ya da “Yetti bu savaş, çocuklarımız vurulmasın” gibi cümleleri, cümle âlemle birlikte “ama”sız kurabilmeyi düşlüyorum.
Ben kuşağı” dediğimiz gençleri bir anda “biz” yapan Gezi Parkı’nı, orada asılı, “Farklılıklarımızla bir aradayız” pankartını tüm ülkeye yayabilmenin hayalini kuruyorum.

***

Belli ki eski kalıplara dökülmekle ortak bir “biz”de buluşamıyoruz.

Yeniçağda çatık kaşlı bir ideoloji değil, tek bayrak, devlet, millet, mezhep dayatması değil, ancak farklılıklara saygı duyan, “öteki”nin suskunluğuna, dışlanmasına, fedakârlığına dayanmayan, baskısız, öfkesiz, kucaklayıcı yeni değerler yakınlaştıracak “biz”i birbirimize…
Evrensel hukuk, insan hakları, adalet inancı, barış umudu, özgürlük tutkusu, demokrasi idealinde buluşacağız.
Kürt’le Türk’ü, Sünni’yle Alevi’yi, inananla inanmayanı sulh içinde bir arada tutacak bir toplumsal sözleşmeye, “Biz aşağıda imzası olanlar” diye imza atacağız.
Bu kez lider parlatmak, düşman yaratmak, soygun saklamak, askere almak için filan değil; tersine, birbirine diş bileyen bir kindarlar toplumu olmaktan kurtulmak, çocuklarımıza daha iyi bir istikbal hazırlamak için, gönüllülüğe dayanan, insani bir “biz” kuracağız.
Çatı adaylık tartışmaları yetti…
Tabanda yeni bir sözleşmeyi tartışmanın, yepyeni asgari müştereklerde buluşmanın vaktidir şimdi…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları