Andrey Podelyshev - Modern dünya için tarihin tahrifi
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Andrey Podelyshev - Modern dünya için tarihin tahrifi

16.05.2018 09:00
Güncellenme:
Takip Et:

Tek tek ülkeler ve bir bütün olarak ülke blokları, diğer devletlerin tarihi geçmişini ve mirasını karalayarak ve böylece günümüzde onların itibarını zayıflatmaya çalışarak, tarihi gerçekleri çarpıtma amaçlı bir politika yürütmektedir.

Günümüzde uzun süredir, dünya tarihinin çeşitli olaylarını revize etme eğilimi devam etmektedir. Tek tek ülkeler ve bir bütün olarak ülke blokları, diğer devletlerin tarihi geçmişini ve mirasını karalayarak ve böylece günümüzde onların itibarını zayıflatmaya çalışarak, tarihi gerçekleri çarpıtma amaçlı bir politika yürütmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında Sovyetler Birliği’nin rolü ile ilgili olarak Batı ülkeleri tarafından kararlı bir şekilde yürütülen bu tür girişimler, son yıllarda Rusya’ya karşı başlatılan muazzam bir bilgi savaşının parçası haline dönüşmüştür. Her yıl, özellikle Rusya Federasyonu’nda ve eski SSCB’nin birçok ülkesinde yaşayan halklar için kutsal olan Zafer Bayramı’nın kutlandığı 9 Mayıs tarihinin yaklaşmasıyla propaganda makinesi aktif olarak devreye sokulmaktadır.
Tarihin tahrif edilerek kasıtlı bu çarpıtmalar her şeyden önce insanlık düşmanı (misanthropik) faşist rejime karşı mücadelenin yükünü taşımış olan tüm halklar için bir hakarettir. Aynı zamanda, Sovyetler Birliği’nin Avrupa ve Asya’nın faşizmden ve militarizmden kurtulmasına olan katkısı göz ardı edilmektedir. Tarihin tahrif edilmesine yönelik girişimler, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra ortaya çıkan ve Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nde yer alan mevcut dünya düzeninin temellerini sarsmakta olup, İslamofobi de dahil olmak üzere neonazi ve yabancı düşmanlığının çeşitli şekillerde yayılması için elverişli bir zemin oluşturmaktadır.
Devam etmekte olan “Rus düşmanlığı” kampanyasının bir parçası olarak ülkemiz, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan suçlulardan biri olarak gösterilmeye çalışılmakta, faşist Almanya ve SSCB’nin “eşit sorumluluk taşıdığı”, Molotov- Ribbentrop Paktı’nın bir “suç unsuru” olduğu fikri empoze edilmektedir. Tüm bu suçlamalar, genel tarihsel bağlamdan ve Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’na sürüklenmesi kronolojisinden tamamıyla izole edilmiş olarak yapılmaktadır. O günkü Büyük Britanya ve Fransa hükümetlerinin, faşist Almanya’nın saldırgan eylemlerinin başlangıcına hafifçe hizmet eden 1938 Münih Anlaşması hakkında ve bunun yanı sıra Avrupalı seçkin tabaka temsilcilerinin “Üçüncü Reich” ile flört etme eylemleri ve Hitler’in askeri makinesini Sovyetler Birliği’ne karşı kışkırtma arzusu konusunda tamamen sessiz kalınmakta.
Sovyetler Birliği, ülkemizde o zamanki mevcut sistemin tüm eksikliklerine rağmen, asla kendi ulusal ya da başka bir üstünlüğü bilinciyle hareket etmemiş, bir bütün olarak halkları yok etmeyi hedeflememiştir.
22 Haziran 1941 tarihinde Nazi Almanyası, savaş ilan etmeksizin hain bir şekilde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) topraklarını işgal etmiştir. Birkaç hafta içinde Rusya’nın 13 bölgesi (RSFSR), Belarus, Ukrayna, Litvanya, Letonya, Estonya, Moldova toprakları dahil olmak üzere Sovyet topraklarının önemli bir bölümü faşistlerin ve müttefiklerinin işgaline maruz kalmıştır. Ekim ayında düşman Moskova’ya ulaşmıştır. Sovyet birlikleri, kahramanca direniş ve 1942 baharında arka cephede sağlanan askeri ürün üretimi sayesinde, Moskova’ya karşı saldırıyı durdurmayı başarmış ve 1941-1942’nin kış aylarında taarruza geçmiştir. Bunun, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın stratejik açıdan ilk büyük yenilgisidir. Moskova yakınlarında yürütülen savaşın seyrini SSCB lehine çevirmeyi başaran diğer kanlı ve acımasız savaşlar takip etmiştir. Bunlar arasından en ünlüleri - Kuzey Kafkasya’daki savaş, Stalingrad Savaşı (altı aydan fazla süren), Kursk Bölge Savaşı. 1943 yılının sonlarına doğru Kızıl Ordu, kalıcı bir niteliksel ve niceliksel üstünlük kazanmıştır. 1944 yılının başlarında, faşistlerin işgal ettiği toprakların üçte ikisi kurtarılmıştır. SSCB’ye hiçbir zaman sempati duymasa bile Winston Churchill, Ağustos 1944’te “Rus ordusu ana rol oynamış ve Alman ordusunun cesaretini tüketmeyi başarmıştır”, diye yazmıştır. Almanları takip eden Sovyet birlikleri, kısa süre sonra Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Polonya, Macaristan, Avusturya ve Çekoslovakya’yı özgürlüğe kavuşturmuştur. 8 Mayıs’ta ise Alman komutası kayıtsız şartsız teslimiyet protokolünü imzalamıştır.
1941-1942’de tüm Alman birliklerinin dörtte üçten (3/4) fazlası SSCB’ye karşı savaş halindeydi. Sovyet-Alman cephesinde yürütülen savaşta Alman silahlı kuvvetlerinin toplam kaybı yüzde 73 civarındaydı.
Son yıllarda sadece Batı’da değil, Sovyet dönemi sonrası ülkelerde dahi, bu savaşı yalnızca büyük fedakârlıklar (can kaybı) pahasına kazanmayı başardığımız yönünde bir fikir yayılmakta. Gerçekten de, Sovyet halkının savaştan kaynaklanan can kayıpları, müttefiklerimizin kayıplarıyla kıyaslanamaz. Resmi verilere göre İkinci Dünya Savaşı’nda 26.6 milyon Sovyet vatandaşı dahil olmak üzere, 55 milyon insan ölmüştür. Ani saldırı nedeniyle savaşın ilk yıllarında en büyük kayıplar vermiştir. Ülkemizin sivil nüfusu savaştan büyük zarar görmüş olup, 17.5 milyondan fazla kişi ölmüştür. Böylesine büyük kayıplara bombardımanlar, yerleşim yerlerinin bombalanması, sivillere yönelik kitlesel idamlar, sivillerin zorla kaçırılması, toplama kamplarındaki imhalarla uygulanmakta olan dönemin faşist Almanya’sının politikası neden olmuştur.
Hitler karşıtı koalisyonun her üye ülkesi zafere katkıda bulunmuştur. Fakat ülkemizin payına düşen, en ağır sınavlardan geçmek olmuştur. Ruslar, eski SSCB’nin diğer halkları ile birlikte manevi ve fiziksel tüm gücüyle, yoğun irade, dayanıklılık ve dirençle anavatanlarının ve diğer birçok devletin bağımsızlığını savunmuşlardır.
20. yüzyılda yaşanan olaylar, dünyanın kaderinin herhangi bir devlet veya grup ülke tarafından belirlenemeyeceğinin açık bir kanıtı olmuştur. Kendi görüş ve iradesini, demokrasi modelini ve diğer manevi değerleri başka ülkelere empoze etmenin yanı sıra, her ne pahasına olursa olsun küresel hâkimiyet elde etme girişimleri trajik sonuçlara yol açabilir.
Bugün bizim, tüm insanlığın, barışın, istikrar ve güvenliğin ortak çıkarları için eşitlik ve saygınlık içinde Rusya ile ilişkiler kurmak yerine, jeopolitik hedefleri uğruna kışkırtıcı politikalarını sürdürmeye devam eden bir dizi Batı ülkesine aktarmaya çalıştığımız şey budur.  

Andrey Podelyshev
Rusya Federasyonu İstanbul
Başkonsolosu

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025