Cebeci Ankara Devlet Konservatuvarı binası Devlet Tiyatroları’nda...

Cebeci Ankara Devlet Konservatuvarı binası Devlet Tiyatroları’nda...

13.01.2024 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Ülkemizde akademik düzeyde sanat eğitiminin en önemli mihenk taşı konservatuvarın kuruluşudur. Konservatuvar kurulmadan hemen önce ise birtakım raporlar yazılmış, görüş alışverişleri gerçekleşmişti. Nitekim, “Musiki ve Temsil Akademisi” hakkında ilk raporu tanınmış yazar ve zamanın Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinden Reşat Nuri Güntekin hazırlamıştı. Alman, Fransız ve Rus tiyatro eğitim sistemini inceleyen Güntekin, dünya çapında bir tiyatro adamının kurucu olarak davet edilmesi gerektiğini belirtmişti.

*

Atatürk, hazırlanan raporları dikkatle incelemiş, konservatuvar kurulması için uluslararası nitelikte sanat adamlarının ülkeye getirilmesi adına talimat vermişti. Çok kısa bir süre içinde tiyatro bölümü için dünya çapında isimlerle iletişime geçti. Bunlardan biri de Rus tiyatro adamı Stanislavski’ydi. Stanislavski Türkiye’de konservatuvarda eğitmenlik fikrine çok sıcak yaklaşıyordu. Ama bir sorun vardı: Hastaydı. Yine de kurulacak konservatuvara katkı sunabileceği inancındaydı. Öğrencisi Max Reinhart’ın idareci olabileceğini düşündü. Max Reinhart ise İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya’dan İsviçre’ye sığınmış Carl Ebert’in hayatını idame ettirebilmesi için bu işe en uygun kişi olabileceğini önerdi. Reinhart da zaman zaman konservatuvara gelecek, gerekli çalışmalar içinde bulunacaktı. 

*

1936 yılının temmuz ayında Ankara’da yeni kurulan devlet konservatuvarı ilk sınavını yaptı. Ancak gazetelere son derece önemli bir haber yansıdı: “Ankara Tiyatro Mektebi Kız Talebe Bekliyor!” Ne yazık ki tek bir kız öğrenci bile sınava başvurmadı. Hemen temsil bölümüne öğrenci almak için müzik bölümlerine başvuranlar ikna edildi. Bu sayede Muazzez Kurdoğlu, Melek Ökte ve Nermin Sarova tiyatro bölümünün ilk kız öğrencileri oldu. Bir iki sene sonra ise artık tiyatroyu kendine gerçek anlamıyla meslek seçen kadınların sayısı çoğaldı.

*

Carl Ebert, sadece eğitmen değildi. Aynı zamanda kurucu olmanın getirdiği temel sorunları en ince ayrıntısına kadar hesap ediyor, yalnızca oyuncu değil yönetmen yetiştirmek, yeni kurulan başkentin, Tatbikat Sahnesi aracılığıyla seyirciyle buluşmasını sağlamak adına elinden geleni yapıyordu. Nitekim konservatuvarın ilk dönem öğrencilerinden Ertuğrul İlgin’in Carl Ebert anısı bu önemli tiyatro adamının konservatuvara bakışını verir: 

“Sene 1936. Konservatuarımız kurulmuş. Prof. Carl Ebert on kişilik bir gruba ders vermeye başlamıştı. Birinci sınıftaydık. Profesörün Almanca tercümanı bizim meşhur romancımız olan Sabahattin Ali Bey’di. Onun bulunmadığı zamanlarda Fransız Mektebi’nden olduğum için, Prof. Ebert de gayet iyi Fransızca biliyordu, onun derslerini tercüme ediyordum. Profesör iki üç ayda bir İsviçre’ye ailesinin yanına giderdi. Giderken de bana, ‘Çocuklara dikkat et! Kim ne yapıyor? Sigara, içki içiyor mu? Yaramazlık ediyor mu?’ diye talimat verir; ‘Dönüşte senden bilgi alacağım. Çünkü bunların hepsi benim yetiştirdiğim evlatlarım...’ derdi. ‘Baş üstüne’ derdim. Ama erkeklik gururu. Arkadaşlarım hakkında konuşamıyorum işte! Profesör geldiğinde soruyor. Ben hep hiçbir kusur yapmadılar diyorum.Ahmet nasıl? Şenbay nasıl? Salih nasıl?’ ‘Gayet iyiydiler.’ Beşinci seyahat mıydı? Aynı monoton cevapları veriyorum. Derken bir tokat! Hem de ne tokat! Hani gül biter derler ya. Bende dikenler de bitti. Tuttu beni. Yoksa düşeceğim. ‘Bak evladım, sana bir vazife verdim. Ben bu evlatları yetiştirmekle mükellefim. Bu iş için döviz alıyorum. Bu fakir memleket bu dövizi Avrupa’ya yollamama müsaade ediyor. Bu nedenle A’dan Z’ye her şeyi bilmem lazım. Sen şimdi bu tokatı ömrünün sonuna kadar unutamayacaksın. Ama bundan sonra yaptığın her işte bu milleti düşüneceksin!’

*

Ankara Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi yıllarca Devlet Tiyatroları’nın bir ön sahnesi olma özelliğini korudu. İlk defa klasik ve çağdaş oyunlar Tatbikat Sahnesi’nde seyirci karşısına çıktı. Orada ilk defa sahneye çıkan oyuncular daha sonra Devlet Tiyatroları’na adım attılar. Konservatuvar sadece bir okul değildi. Aynı zamanda yatılı okul olma özelliğiyle, öğrencilerine giyecek ve harçlık da vermesiyle özel bir modeldi. Konservatuvar ve Devlet Tiyatroları arasında da tartışmasız bir bağ vardı. Ancak bu ilişki 1983 yılında kesildi. Cebeci Ankara Konservatuvarı, Hacettepe Üniversitesi’ne bağlandı; mimar Ernst Engli tarafından özel olarak tasarlanan bina ise Mamak Belediyesi’ne verildi. 

Geçtiğimiz çarşamba günü Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Tamer Karadağlı, “Devlet Tiyatroları 2024 Tiyatro Her Yerde” lansmanında, bir zamanlar Musiki Muallim Mektebi, daha sonra Devlet Konservatuvarı olan binanın Devlet Tiyatroları tarafından alındığını söyledi. O tarihi binanın “Ulusal Çocuk ve Kukla Tiyatrosu” olacağının müjdesini verdi. Tamer Karadağlı’nın Devlet Tiyatroları’nda yeni dönemde açıkladığı pek çok özellikli adım olduğunu belirtmem gerekir. İlk aklıma gelenlerin DT Genç Sahne uygulaması, tiyatro yönetmen ve yazarı yetiştirmek adına önemli projeler, ulusal tiyatro adına yapılacak sistemli tartışmalar sonucunda atılacak adımlar olduğunu söyleyebilirim. 

*

Ancak Musiki Muallim Mektebi ve daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı olan tarihi binanın Devlet Tiyatroları’na kazandırılmasının çok büyük bir adım olduğunu söyleyebilirim. Buna heyecanlanmayan bir tek tiyatrocu ve tiyatrosever tanımıyorum.

Yazarın Son Yazıları

Yayıncılık krizi kapıda...

Yayıncılık krizi kapıda...

Devamını Oku
13.12.2025
Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025