İhtişamın ve sefaletin şairi: Baudelaire!
Victor Hugo’dan yirmi yıl sonra dünyaya gelen Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 - 31 Ağustos 1867) kırk altı yaşında bu dünyaya veda etti. Hugo’nun uzun ve mutlu bir yaşamı oldu, oysa Baudelaire için aşk ve güzellik dahil her şey acı ve düş kırıkları ile doluydu. Yaşamı ve ölümü hüzün vericiydi. Baudelaire’in umut etmenin ötesinde, bütün duaları kabul edilmiştir. Yaşamı boyunca çok acı çekti. Bu acılar onu kendisinden sonra gelenler tarafından sevilen ve hayranlık duyulan bir şair yaptı. Kuşkusuz Baudelaire’den sonra dünya aynı dünya değildi. Yolculuk, düş, şehvet, mutluluk Kötülük Çiçekleri’nden kaynaklanan sıkıcı, büyülü, duyarsız bir şey oldu.
Edebiyatta kediler!
Edebiyat tarihi, bilim insanlarının “Felis silvestris catus” adını verdiği kedilerle yazarlar arasında tutkulu bir ilişki olduğunu yazar. Ezop’tan beri edebiyatçılar kedileri hep sevmişlerdir. Kediler de onları, özellikle çalışma odalarını. Colette’den Paul Léautaud’ya Doris Lessing’ten Bilge Karasu’ya, Truman Capote’den Enis Batur’a, Lewis Carroll’dan Gürsel Korat’a Ernest Hemingway’den Lale Müldür’e, Baudelaire’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, daha nice yazarın yapıtlarında kedilerden söz edildiğini, onların gündelik yaşamını zenginleştirdiğini, onlara esin kaynağı olduğunu biliyoruz.
Ölümünün 700. yılında Dante Alighieri!
Siyaset merakı onun ömür boyu sürgünde yaşamasına neden olan Dante (1265-1321), Ravenna’da, 59 yaşında hayata gözlerini yummuştur. İlahi Komedya dışındaki diğer yapıtları onun ününe bir katkıda bulunmamıştır.
Beatrice’ye duyduğu platonik aşkı anlattığı ilk yapıtı La Vita Nuova (Yeni Hayat), aslında İlahi Komedya’sının doğuşunu müjdeleyen önemli bir yapıttır. Beatrice olmasaydı nasıl bir Dante olurdu bilinmez, ama Beatrice olmasaydı İlahi Komedya olmazdı.
Çok koyu bir Katolik olan Dante, “Cehennem”, “Araf” ve “Cennet” olmak üzere üç bölümden oluşan yapıtında “yolculuk” anlatı türünü seçmiştir. Bu yolculukta üç dünya boyunca gerçek yaşamdaki kişileri sahneye koyarak bu türde önemli bir yenilik yapmıştır ve bir toplumu betimlemeyi başarmıştır.
Alain-Robbe-Grillet...
Alain Robbe-Grillet (18 Ağustos 1922-18 Şubat 2008) sıra dışı bir yazardır. Sanki okur için değil de “yazarlar”, yazın eleştirmenleri ve / ya da “uzmanlar” için yazmıştır.
Fransız Edebiyatında 1950’li yıllarda üç önemli akım söz konusuydu: Başını Hervé Bazin, Henri Troyat ve Robert Merle’in çektiği izleklerinde ve biçiminde klasik edebiyatı temsil eden geleneksel bakış açısı; Jean-Paul Sartre ve Albert Camus’nün öncülük ettiği varoluşçu edebiyat ve varoluşçu edebiyata karşı olan Robert Nimier, Antoine Blondin ve Françoise Sagan’ın benimsedikleri “güdümlü” olmayan edebiyat.
Robbe-Grillet bu üç akımın da dışında kaldığı için “anlaşılmaz” bir yazar olarak damgalanır. Aslında yazarın ortaya koyduğu temel kural değişmeyen kurallarla yazma sanatı olmadığıdır. Türünün ilk örneği olan romanı Silgiler’le de “Yeni Roman” olarak adlandırılan edebiyat akımını başlatır.
İhtişamın ve sefaletin şairi!
Victor Hugo’dan yirmi yıl sonra dünyaya gelen Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 - 31 Ağustos 1867) kırk altı yaşında bu dünyaya veda etti. Hugo’nun uzun ve mutlu bir yaşamı oldu, oysa Baudelaire için aşk ve güzellik dahil her şey acı ve düş kırıkları ile doluydu. Yaşamı ve ölümü hüzün vericiydi. Baudelaire’in umut etmenin ötesinde, bütün duaları kabul edilmiştir. Yaşamı boyunca çok acı çekti. Bu acılar onu kendisinden sonra gelenler tarafından sevilen ve hayranlık duyulan bir şair yaptı. Kuşkusuz Baudelaire’den sonra dünya aynı dünya değildi. Yolculuk, düş, şehvet, mutluluk Kötülük Çiçekleri’nden kaynaklanan sıkıcı, büyülü, duyarsız bir şey oldu.
Voltaire ile ‘Candide ya da İyimserlik’
Server Tanilli’nin de dediği gibi: “Voltaire’i tanıtmaya gerek var mı?” Aydınlanma çağının yıldızıdır o. Özgürlükten, hukuktan yanadır; zorbalığa karşıdır, aklın dostudur. Keyfi tutuklamalara son verilmesinden, işkencenin ve ölüm cezasının kaldırılmasından yanadır; cezaların suçlarla orantılı olmasının, vicdan ve düşünce özgürlüğünün yılmaz savaşçısıdır. Ne kadar güncel değil mi?
Voltaire denilince akla Candide ya da İyimserlik gelir. İyimserliğin ve kötümserliğin iki yüzünü temsil eden, evrensel yazının başyapıtlarından bu küçük romanı (öykü ya da felsefe masalı) Cumhuriyet Kitapları tarafından Server Tanilli’nin çevirisi, Turhan Selçuk’un çizimleri ile yayımlandı.
Edebiyatta kediler! Zeynel Kıran’ın yazısı... (22 Aralık 2022)
Edebiyat tarihi, bilim insanlarının “Felis silvestris catus” adını verdiği kedilerle yazarlar arasında tutkulu bir ilişki olduğunu yazar. Ezop’tan beri edebiyatçılar kedileri hep sevmişlerdir. Kediler de onları, özellikle çalışma odalarını. Colette’den Paul Léautaud’ya Doris Lessing’ten Bilge Karasu’ya, Truman Capote’den Enis Batur’a, Lewis Carroll’dan Gürsel Korat’a Ernest Hemingway’den Lale Müldür’e, Baudelaire’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, daha nice yazarın yapıtlarında kedilerden söz edildiğini, onların gündelik yaşamını zenginleştirdiğini, onlara esin kaynağı olduğunu biliyoruz.
Ölümünün 100. yıldönümünde Marcel Proust! Zeynel Kıran’ın yazısı...
Fransız Edebiyatının ilk beş büyük yazarından biri olan Marcel Proust’un yaşamını yapıtına adadığını söylemek yetmez. Honoré de Balzac ve Gustave Flaubert’den farklı olarak Proust, yaşamıyla yapıtını takas etmiş, yazmak için yaşamıştır.
Kayıp Zamanın İzinde her türlü yorumun üstünde yirminci yüzyılın en önemli başyapıtlarından biridir. Bu romanda kuramı dayatan yapıtın kendisidir.
Proust’u iyi anlamak için her zaman yapıtın kendisine dönmek gerekir. Üç bin sayfalık, yüzlerce roman kişisi barındıran, yirmi yıllık bir uğraşın sonucu ortaya çıkan Kayıp Zamanın İzinde son derece etkileyici ve düşündürücüdür.
Proust tıpkı Orta Çağ gotik katedralleri gibi anıtsal bir yapıt kurgulanmıştır. Bu yapıtı Saint-Simon’un Anıları (Mémoire de Saint-Simon) ya da Binbir Gece Masalları ile karşılaştıranlar olmuştur.
Proust’un romanı hem dünyanın en hüzünlü hem de en komik romanıdır. Gerçek bir insanlık güldürüsü diye adlandırılan, yedi ciltten oluşan Kayıp Zamanın İzinde ne bir macera ne de bir aksiyon içerir. Okur bu romanı okurken kendini yeni bir ritme, yorumlamalara ve sapmalara hazırlamalıdır. Kısacası Proust’un romanı tinsel bir yolculuktur.
Karikatürize ve felsefi bir kült!
Server Tanilli’nin de dediği gibi: “Voltaire’i tanıtmaya gerek var mı?” Aydınlanma çağının yıldızıdır o. Özgürlükten, hukuktan yanadır; zorbalığa karşıdır, aklın dostudur. Keyfi tutuklamalara son verilmesinden, işkencenin ve ölüm cezasının kaldırılmasından yanadır; cezaların suçlarla orantılı olmasının, vicdan ve düşünce özgürlüğünün yılmaz savaşçısıdır. Ne kadar güncel değil mi?
Voltaire denilince akla Candide ya İyimserlik gelir. İyimserliğin ve kötümserliğin iki yüzünü temsil eden, evrensel yazının başyapıtlarından bu küçük romanı (öykü ya da felsefe masalı) Cumhuriyet Kitapları tarafından Server Tanilli’nin çevirisi, Turhan Selçuk’un çizimleri ile yayımlandı.
Edebiyatta kediler! Zeynel Kıran’ın yazısı... (23 Ekim 2022)
Edebiyat tarihi, bilim insanlarının “Felis silvestris catus” adını verdiği kedilerle yazarlar arasında tutkulu bir ilişki olduğunu yazar. Ezop’tan beri edebiyatçılar kedileri hep sevmişlerdir. Kediler de onları, özellikle çalışma odalarını. Colette’den Paul Léautaud’ya Doris Lessing’ten Bilge Karasu’ya, Truman Capote’den Enis Batur’a, Lewis Carroll’dan Gürsel Korat’a Ernest Hemingway’den Lale Müldür’e, Baudelaire’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, daha nice yazarın yapıtlarında kedilerden söz edildiğini, onların gündelik yaşamını zenginleştirdiğini, onlara esin kaynağı olduğunu biliyoruz.
Komedinin tanrısı; Molière! Zeynel Kıran’ın yazısı...
Molière, kuşkusuz eski Yunanlıların Aristophanes’i, Latinlerin Plautus’u dışında, tüm zamanların en büyük komedi şairiydi. Onun dram ve komedi alanındaki gücü, hem özgür ve gözü pek dilinden hem de bir önceki yüzyıl ve yaşadığı yüzyıldan kaynaklanıyordu.
Oyuncu olduğu için Fransız Akademisi’ne seçilememişti, yani “ölümsüzler”² sınıfına giremedi ama Comédie–Française’deki büstünün altındaki şu tümce herhalde hiçbir canlı için kullanılmamıştır: “Onun ününde hiçbir eksik yoktu, eksiklik bizim ünümüzdedir”.
Doğumunun 100. yılında Alain-Robbe-Grillet ve yeni roman! Zeynel Kıran’ın yazısı...
Alain Robbe-Grillet (18 Ağustos 1922-18 Şubat 2008) sıra dışı bir yazardır. Sanki okur için değil de “yazarlar”, yazın eleştirmenleri ve / ya da “uzmanlar” için yazmıştır.
Fransız Edebiyatında 1950’li yıllarda üç önemli akım söz konusuydu: Başını Hervé Bazin, Henri Troyat ve Robert Merle’in çektiği izleklerinde ve biçiminde klasik edebiyatı temsil eden geleneksel bakış açısı; Jean-Paul Sartre ve Albert Camus’nün öncülük ettiği varoluşçu edebiyat ve varoluşçu edebiyata karşı olan Robert Nimier, Antoine Blondin ve Françoise Sagan’ın benimsedikleri “güdümlü” olmayan edebiyat.
Robbe-Grillet bu üç akımın da dışında kaldığı için “anlaşılmaz” bir yazar olarak damgalanır. Aslında yazarın ortaya koyduğu temel kural değişmeyen kurallarla yazma sanatı olmadığıdır. Türünün ilk örneği olan romanı Silgiler’le de “Yeni Roman” olarak adlandırılan edebiyat akımını başlatır.
Gustave Flaubert...
Flaubert deyince, iri yapılı, yarı çıplak başlı, pala bıyıklı bir yüz gelir hatıra. Üne ulaşamamış Flaubert’in yüzüdür o. Jean d’Ormesson onu Fransız edebiyatının “Viking”i olarak tanımlamıştır.
Oscar Wilde ise “Flaubert benim ustamdır”, demiştir. Bir seferinde de şunları söylemiştir: “Flaubert, Fransız düzyazını yazmadı; yazdığı, rastlantı sonucu Fransız olarak doğan büyük bir sanatçının düz yazısıydı.” (Çev. S. Rıfat, E. Gökteke).
Ve Dante Alighieri...
Siyaset merakı onun ömür boyu sürgünde yaşamasına neden olan Dante (1265-1321), Ravenna’da, 59 yaşında hayata gözlerini yummuştur. İlahi Komedya dışındaki diğer yapıtları onun ününe bir katkıda bulunmamıştır.
Beatrice’ye duyduğu platonik aşkı anlattığı ilk yapıtı La Vita Nuova (Yeni Hayat), aslında İlahi Komedya’sının doğuşunu müjdeleyen önemli bir yapıttır. Beatrice olmasaydı nasıl bir Dante olurdu bilinmez, ama Beatrice olmasaydı İlahi Komedya olmazdı.
Çok koyu bir Katolik olan Dante, “Cehennem”, “Araf” ve “Cennet” olmak üzere üç bölümden oluşan yapıtında “yolculuk” anlatı türünü seçmiştir. Bu yolculukta üç dünya boyunca gerçek yaşamdaki kişileri sahneye koyarak bu türde önemli bir yenilik yapmıştır ve bir toplumu betimlemeyi başarmıştır.
Flaubert 200 yaşında!
Flaubert deyince, iri yapılı, yarı çıplak başlı, pala bıyıklı bir yüz gelir hatıra. Üne ulaşamamış Flaubert’in yüzüdür o. Jean d’Ormesson onu Fransız edebiyatının “Viking”i olarak tanımlamıştır.
Oscar Wilde ise “Flaubert benim ustamdır”, demiştir. Bir seferinde de şunları söylemiştir: “Flaubert, Fransız düzyazını yazmadı; yazdığı, rastlantı sonucu Fransız olarak doğan büyük bir sanatçının düz yazısıydı.” (Çev. S. Rıfat, E. Gökteke).
Ölümünün 700. yılında Dante Alighieri!
Siyaset merakı onun ömür boyu sürgünde yaşamasına neden olan Dante (1265-1321), Ravenna’da, 59 yaşında hayata gözlerini yummuştur. İlahi Komedya dışındaki diğer yapıtları onun ününe bir katkıda bulunmamıştır.
Beatrice’ye duyduğu platonik aşkı anlattığı ilk yapıtı La Vita Nuova (Yeni Hayat), aslında İlahi Komedya’sının doğuşunu müjdeleyen önemli bir yapıttır. Beatrice olmasaydı nasıl bir Dante olurdu bilinmez, ama Beatrice olmasaydı İlahi Komedya olmazdı.
Çok koyu bir Katolik olan Dante, “Cehennem”, “Araf” ve “Cennet” olmak üzere üç bölümden oluşan yapıtında “yolculuk” anlatı türünü seçmiştir. Bu yolculukta üç dünya boyunca gerçek yaşamdaki kişileri sahneye koyarak bu türde önemli bir yenilik yapmıştır ve bir toplumu betimlemeyi başarmıştır.
Molière! Komedinin tanrısı 400 yaşında!
Molière, kuşkusuz eski Yunanlıların Aristophanes’i, Latinlerin Plautus’u dışında, tüm zamanların en büyük komedi şairiydi. Onun dram ve komedi alanındaki gücü, hem özgür ve gözü pek dilinden hem de bir önceki yüzyıl ve yaşadığı yüzyıldan kaynaklanıyordu.
Oyuncu olduğu için Fransız Akademisi’ne seçilememişti, yani “ölümsüzler”² sınıfına giremedi ama Comédie–Française’deki büstünün altındaki şu tümce herhalde hiçbir canlı için kullanılmamıştır: “Onun ününde hiçbir eksik yoktu, eksiklik bizim ünümüzdedir”.
Flaubert, 200 yaşında! Tanrı’yı örnek aldı; yarattı ve sustu (!)
Flaubert deyince, iri yapılı, yarı çıplak başlı, pala bıyıklı bir yüz gelir hatıra. Üne ulaşamamış Flaubert’in yüzüdür o. Jean d’Ormesson onu Fransız edebiyatının “Viking”i olarak tanımlamıştır.
Oscar Wilde ise “Flaubert benim ustamdır”, demiştir. Bir seferinde de şunları söylemiştir: “Flaubert, Fransız düzyazını yazmadı; yazdığı, rastlantı sonucu Fransız olarak doğan büyük bir sanatçının düz yazısıydı.” (Çev. S. Rıfat, E. Gökteke).
İhtişamın ve sefaletin şairi; Baudelaire! (06.08.2021)
Victor Hugo’dan yirmi yıl sonra dünyaya gelen Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 - 31 Ağustos 1867) kırk altı yaşında bu dünyaya veda etti. Hugo’nun uzun ve mutlu bir yaşamı oldu, oysa Baudelaire için aşk ve güzellik dahil her şey acı ve düş kırıkları ile doluydu. Yaşamı ve ölümü hüzün vericiydi.
Baudelaire’in umut etmenin ötesinde, bütün duaları kabul edilmiştir. Yaşamı boyunca çok acı çekti. Bu acılar onu kendisinden sonra gelenler tarafından sevilen ve hayranlık duyulan bir şair yaptı.
Kuşkusuz Baudelaire’den sonra dünya aynı dünya değildi. Yolculuk, düş, şehvet, mutluluk Kötülük Çiçekleri’nden kaynaklanan sıkıcı, büyülü, duyarsız bir şey oldu.
Karikatürize ve felsefi bir kült!
Server Tanilli’nin de dediği gibi: “Voltaire’i tanıtmaya gerek var mı?” Aydınlanma çağının yıldızıdır o. Özgürlükten, hukuktan yanadır; zorbalığa karşıdır, aklın dostudur. Keyfi tutuklamalara son verilmesinden, işkencenin ve ölüm cezasının kaldırılmasından yanadır; cezaların suçlarla orantılı olmasının, vicdan ve düşünce özgürlüğünün yılmaz savaşçısıdır. Ne kadar güncel değil mi?
Voltaire denilince akla Candide ya İyimserlik gelir. İyimserliğin ve kötümserliğin iki yüzünü temsil eden, evrensel yazının başyapıtlarından bu küçük romanı (öykü ya da felsefe masalı) Cumhuriyet Kitapları tarafından Server Tanilli’nin çevirisi, Turhan Selçuk’un çizimleri ile yayımlandı.
İhtişamın ve sefaletin şairi; Baudelaire! (23.05.2021)
Victor Hugo’dan yirmi yıl sonra dünyaya gelen Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 - 31 Ağustos 1867) kırk altı yaşında bu dünyaya veda etti. Hugo’nun uzun ve mutlu bir yaşamı oldu, oysa Baudelaire için aşk ve güzellik dahil her şey acı ve düş kırıkları ile doluydu. Yaşamı ve ölümü hüzün vericiydi. Baudelaire’in umut etmenin ötesinde, bütün duaları kabul edilmiştir. Yaşamı boyunca çok acı çekti. Bu acılar onu kendisinden sonra gelenler tarafından sevilen ve hayranlık duyulan bir şair yaptı. Kuşkusuz Baudelaire’den sonra dünya aynı dünya değildi. Yolculuk, düş, şehvet, mutluluk Kötülük Çiçekleri’nden kaynaklanan sıkıcı, büyülü, duyarsız bir şey oldu.
İhtişamın ve sefaletin şairi Baudelaire, 200 yaşında!
Victor Hugo’dan yirmi yıl sonra dünyaya gelen Charles Baudelaire (9 Nisan 1821 - 31 Ağustos 1867) kırk altı yaşında bu dünyaya veda etti. Hugo’nun uzun ve mutlu bir yaşamı oldu, oysa Baudelaire için aşk ve güzellik dahil her şey acı ve düş kırıkları ile doluydu. Yaşamı ve ölümü hüzün vericiydi. Baudelaire’in umut etmenin ötesinde, bütün duaları kabul edilmiştir. Yaşamı boyunca çok acı çekti. Bu acılar onu kendisinden sonra gelenler tarafından sevilen ve hayranlık duyulan bir şair yaptı. Kuşkusuz Baudelaire’den sonra dünya aynı dünya değildi. Yolculuk, düş, şehvet, mutluluk Kötülük Çiçekleri’nden kaynaklanan sıkıcı, büyülü, duyarsız bir şey oldu.