Uyan Anne! Uyan Baba!

İklim krizine karşı farkındalığı artırmak için “Uyan Anne, Uyan Baba” şarkısını yazan ve seslendiren Nil Karaibrahimgil, “Bu şarkıyı 2050 yılında çocukların elma bulamayacağını duyduğum gün yazdım” diyor. Karaibrahimgil ile proje üzerine konuştuk.

Yayınlanma: 01.01.2022 - 02:00
Uyan Anne! Uyan Baba!
Abone Ol google-news

Müziğin ve sanatın gücüyle iklim krizine karşı hepimizin farkındalığı artar mı? Neden olmasın? Ülkemizde duyarlı ve ülke sorunlarına dikkat çekmek için bir şeyler yapan sanatçılar var, evet.

İklim krizine dikkat çekmek, mücadele etmek ve gelecek neslin hikâyesini değiştirmek için yola çıkan müzisyen Nil Karaibrahimgil bir şarkı yazdı. Karaibrahimgil’in Yuvam Dünya için söylediği, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın seslendirdiği “Uyan Anne, Uyan Baba” bu anlamda bir şarkıdan çok bir çağrı niteliğinde.

Bu uzun bir yolculuk ve bu yolculuğu anlatması için sözü Karaibrahimgil’e bırakıyorum.

Yuvam Dünya için söylediğiniz, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın seslendirdiği Uyan Anne, Uyan Baba, bir şarkıdan çok bir çağrı niteliğinde. Bu konuda düşünce ve görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Evet “uyan anne” bir çığlık gibi. Çocukların 2050 yılında elma bulamayacaklarını duyduğum gün, oğlumu ve bütün çocukları düşünerek, gözlerimde yaşlarla yazdım şarkıyı. Şu an iklim krizinden daha acil bir konusu yok dünyanın. Biliyorum hissetmesi zor. Biz ancak kendi derdimize yanabilen bir cinsiz. İnsanlık diye bir özneyi hissedemiyoruz. Halbuki Covid bize bunu hissettirdi. Hepimizin aynı gemide olduğunu. Dünyanın asıl evimiz ve tek yuvamız olduğunu. Dünya ısına ısına yaşanmaz bir yer haline geldiğinde, belki roketine binip başka gezegenlere gidenler olacak ama insanlık dinozorlar gibi son bulacak. Bu krizi önce kabul etmemiz sonra da neler yapabileceğimizi öğrenmemiz lazım. Karbon ayak izi nedir, çok çöp ve çok tüketimli hayat nedir, neler yok olmuyor asla doğada bunları bilmeli ve hayat tarzlarımızı değiştirmeliyiz. Son iki senede hayatımızda hayal bile edemeyeceğimiz değişiklikler yapabildik. Maske, sosyal mesafe, evden çalışma, dezenfektan gibi. Okullar bir günde online oldu! Demek ki değişim mümkün. O halde aldığımız her ürüne, oy attığımız her politikacıya dünyadaki karbon gazını azaltmak için ne yapıyor sormalıyız. Çocuklara yaşanılır bir dünya bırakmak bizim onlara borcumuz. Bu dünyaya getirirken onlara sormadık. Şimdi de bilimkurgu filmlerindeki gibi felaketlerle yok olacak bir gezegene hoş geldiniz diyemeyiz. Mevsimleri yaşamaları, içecek su bulmaları, tarımın bitmediği, arıların ve bir sürü canlının yok olmadığı bir dünyada yaşamayı hak ediyorlar.

‘UNUTULMAZ...’

Bu projeye nasıl dahil oldunuz, süreç nasıl gelişti?

Biz yakın arkadaşım Kıvılcım Kocabıyık’la, iklim krizini herkese anlatmayı hedefleyen ve bu krize karşı harekete geçmeye çağıran bir dernek kurmuştuk. Adını ben koymuştum: Yuvam Dünya. Bu şarkıyı Kıvılcım’a çaldığımda, o da bu konuda aşırı duyarlı bir anne olarak, bunu Yuvam Dünya’nın şarkısı yapalım dedi. Borusan senfoniye teklifi götürdük. Kabul ettiler, Gürer Aykal yönetiminde olsun dediler. Mutluluktan havalara uçtum. Daha önce kimseyle böyle bir birliktelikte yer almamışlar. Benim için de bir ilkti. Unutulmaz oldu. Provaları da kayıt gününü de hiç unutmayacağım.

Şarkıyı siz yazdınız. Yazım sürecini bizimle paylaşır mısınız?

Şarkıyı karlı bir kış günü, yatağımın ucuna oturup, ukulele çalarak yazdım. Nakaratı bir defada yazdım ve bir daha hiç değiştirmedim. Şarkının A bölümleri üzerinde çalıştım sonradan. Bilimsel olarak doğru yazmak istedim her şeyi. Gerçekten yok olacak şeylerin ihtimalini yazdım. Yazınca içim daraldı. Musluktan suyun akmadığı bir günü düşününce mesela. Çocuklar için içim sızladı, çığlık attım. Yakarış şarkısı oldu. Bu şarkı anne babalara “Uyanın dünya yanıyor!” haykırışı.

‘BENİM İSYANIM’

Ülkemizde başta iktidar olmak üzere herkes uyuyor, çok ciddi sorunlar var. İklim krizi, Ekonomik kriz, mülteciler, açlık, hatta su bile bulamayabiliriz yakın zaman da. Bir uyanma için ne yapmak gerekir sizce?

Ben şarkı söyleyerek, her pazartesi de yazı yazarak canımı acıtan şeyleri anlatıyorum. Bizim işimiz şarkıyla, yazıyla uyandırmak. Şarkıdan, şiirden, kelimeden daha güçlü bir silah da bilmiyorum. “Uyan anne” benim isyanım. Dünyanın haline. Her şeye boş vermişliğe, iklim krizini yok saymaya.

Ülkemizde müzisyen olmak zor mu?

Zor tabii. Müzik en büyük şifa ama ona o değeri vermek gerek. İnsanlar en yaralı anlarında, beraber şarkı söyleyerek iyileşir, birbirlerine iyi gelirler. Ülkemizde müzisyenler o kıymeti hissedemiyor bence, bu da üretmelerini etkiliyor. Hele şu son iki sene, en zor zamanlarını yaşadılar müzisyenler. Onlara nefes, alan ve kıymet vermek herkesin şifalanması, umutlanması, neşelenmesi için şart.

Yeni projeleriniz var mı?

Var tabii. İnsanlara iyi gelecek 52 kart tasarladık çok değerli illüstratörlerle. Yakında çıkacak ve geliri TEV Nilin Kızları fonuna gidecek. “Eğer 17 yaşıma dönebilseydim, kendime şunları söylerdim” kartları. Herkes başucuna koyacak bir kart bulsa ve bu sene onu kendine hatırlatsa bana yeter.

‘KİMSE KİMSEYE GÜVENMİYOR’

Türkiye’nin en büyük derdi nedir sizce?

Kendisini üç tarafını denizlerle, dört tarafını düşmanlarla kaplı hissetmesi. Burada kimse kimseye güvenmiyor. Güven olmayınca, hiçbir şey rayına girmiyor. Asansörde basılı olan düğmeye güvenmeyip, tekrar basan tek ülke bizmişiz. Başkaları cehennemimiz. Böyle olunca da güzel ve yalnız ülkem oluyoruz. Yani cevabım güven. Kendine de güvenmediği için, kendi çözümlerini bulamıyor. Daha önce yapılanları kopyalamayı seçiyor. Bu da kökleri aileye ve eğitim sistemine kadar giden ayrı bir tıkalı damar.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler