Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Nasıl geçti habersiz...
Külliye'de hiç ağırlanmadı.
RTE'yi EYT'yi tanıyıp bilemedi.
O güzelim şarkısını bir kez daha söyleyemeden 64 yaşındaydı.
Ardında baki kalacak hoş sadalar bırakarak uçtu gitti. (24 Eylül 1996) Tüm servetini TSK Mehmetçik Vakfı ile Türk Eğitim Vakfı'na bağışlayarak tüm ülkeye yurtseverlik dersi verdi.
Hepimize biyografi olacak güzelim şarkısının sözlerini
96. yaşını geçenlerde kutlayan Mülkiyeli Abisi Nihat Aşar yıllar önce çoktan teslim etmişti.
Malum yılları kastetmesek bile de “Hepimiz biraz Zeki Müren'iz" demek alınganlığa yol açmaz.
Bülent Ersoy'un baş konuk olarak ağırlandığı Külliye katında sorun olmayacağından eminiz.
***
Filmin sonunu göremiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Hükmetme Sistemi'nin ne zaman biteceğini bile bilemiyoruz.
Bandı en başa 3 Kasım 2002'ye saralım...
Bildiğimiz tek şey sadece geçip giden yıllarımız:
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım
Bazan gözyaşı oldu, bazan içli bir şarkı
Her anını eksiksiz, dün gibi hatırlarım
Dudaklarımda tuzu, içimde durur acısı
***
Şarkı da sözleri de upuzun.
Geçip giden delip geçen yirmi iki koca yıl gibi!
22 yıl, yüzlerce yazı demek.
En hakçası yılları birer ikişer atlayıp ve her yıla üç beş satırlık özet alıntı. Buyurunuz...
ÇİZGİ (12.03.2010)
Recep Bey’in dünkü öfkesine bakar mısınız? Don Kişotluğun böylesini modern tarih yazmamıştır.
Ulaşım zammını iptal eden Danıştay’ı yel değirmeni yapmış, saldırıyor: “Gelin Ankara Belediyesi’ni siz idare edin!” Belli ki gözü, aklı belediye başkanlığında kalmış. Türkiye Belediye Başkanı gibi davranması, konuşması bundan.
Geçen hafta da “Madem Yargıtay üyelerini Yargıtay yargılıyor, TBMM üyelerini de TBMM yargılasın!” demişti.
Böyle bir kafaya ne söz yetişir ne de çizgi...
BAŞLIKSIZ (04.03.2018)
"Alnı secde görmüşler” ile kendisinin ve devletin “alın yazısını” birleştirdi. “Gökten ne yağmış da yer kabul etmemiş?!” diyerek birçok yerli, milli ve dini kavramı gündeme soktu. Sonra bin pişman olsa da en tehlikeli şer ittifakını derinleştirip yüceltti. Sonunda yanıldı ama yamulmadı.
Fıtratındaki her şarta uyum yeteneği tartışılmaz.
“PKK ile diyalog” ve “Barış süreci” uğruna TC ve Türk kavramları ile arasına mesafe koydu. “Eşim Arap, ben de Gürcüyüm!” gibi “konseptler”e bile sarıldı.
“Diktatör”e kızıyor. Çok haklı. Bir defa yerli ve milli bir laf değil. İlla Frenkçe olacaksa kafiyeli, hem çok daha anlamlı hem de adap edebe uygun, dilimize yerleşmiş yığınla sözcük var:
Değişimci olduğu için, “Transformatör”; istikrara çok önem verdiği için “Stabilizatör”. Gerginliği artırdığına inanıyorsanız, “Akseleratör”. Mercimek, kömür, makarna dağıtma siyasetine kızıyorsanız, “Distribütör”, muhafazakâr olduğu için “Konservatör”, başkomutanlık ile parti liderliğini, bunun ile de cumhurbaşkanlığını birlikte yürütme maharetine atfen, “Koordinatör”, “Organizatör” veya “Kompozitör” denebilir.
7 Haziran seçimlerinde çoğunluğu kaybettiği halde başta CHP’yi uyutup seçime götürmeyi başardığı için “Narkozitör”, itibardan ve hava atmaktan hiç ödün vermediği için “Aspiratör”, Saray’ına şube açma uğruna Marmaris ormanlarına daldığı için “Buldozer”, ülkenin yarısını karanlığa boğan ampul simgesine izafeten “Projektör”, rakiplerini ötekileştirme mahareti için “Seperatör”, ittifak yaptıklarını siyasete taşıma güvencesi verdiği için “Garantör”...
UÇTU UÇTU (04.04.2021)
Devlet, Reyiz’den soruluyor!
Reyiz de Devlet Bey’den!
Yine de tek hedef belirleyici Devlet Bey!
“Ordular ilk hedefiniz...” diye do majör kıvamında haykırması ve “Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması ertelenemez bir hedeftir!” buyurması bundandır.
Ki çok haklıdır.
Asliye hukuk hâkiminin, kasaba savcısının iplemediği, partili bürokratın takmadığı Anayasa Mahkemesi’ni paspas olmaktan kurtarmak için kapatmak tek çaredir!
Mahkemesi olmayan anayasa olsa ne yazar olmasa ne yazar!?
Helal olsun Devlet Bey’e!
AT... AT... VAAT (05.01.2008)
Tayyip Bey'in vaatleri, yemin billah ölçüsünde verdiği sözler elimizin altında...
Vaatler arasında sadece cennet yok.
Herhalde o da memleketi nasıl olsa cennete çevirecekleri için yok.
Son söz yerine ne yazsa beğenirsiniz?
"5 yılda Türkiye tüm özlemlerine kavuşacaktır!" Renkli fiyakalı bir kitapçık: AK Parti Acil Eylem Planı! Tepesinde azı dişi gibi harflerle: Durmak Yok Yola Devam! Tayyip Bey iş başına gelir gelmez yapacaklannı açıklamış: Elbette listede zam mam yok.
Bolluk bereket ucuzluk sağlık afiyet var! Ama yeni yılla birlikte millete giren zam kazıklarından tek bahis - hiç bahis yok.
Olmadığı gibi...
Bizzat Tayyip Bey‘in ağzından şöyle bir ifade bile var: "Elektrik fiyatlarının ucuzlatılmasına yönelik..." önlemler var! "Enerji fiyatlan üzerindeki yüklerin azaltılacağı..." müjdesi var! İyi mi?
Bu lafları o günlerde duyunca, "Atma Recep... Din kardeşiyiz!" diye yazmıştık.
Ne yazık ki...
Daha 5 ay geçmeden...
Din kardeşliğimiz de kanıtlandı...
Recep Tayyip Bey‘in attığı da...
Yeni yılın ilk günü ablan elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarının açıklanan miktarların bir katı olduğu da ortaya çıktı.
Yüzde 12 diye açıklanan elektrik kazığı meğerse yüzde 19'muş.
Elektrik Mühendisleri Odası zammın geri alınması için mahkemeye başvurdu.
Millete giren girdiğiyle kalıyor.
ANA-YASA (29.01.2017)
Siyasetimizin mizah fukarası olduğunu, bu eksikliği Reyiz’in avukatlarının bile bizzat hissettiğini “hakaret ve iftira iddiası”nın bunun kanıtı olduğunu falan anlattım.
Hakaret ve iftira iddiasına belli ki sayın savcı da şaşırdı ve renk vermedi.
Ama takipsizlik kararı verdi.
Belki de o günlerde tek adamlık henüz “pik” yapmadığı için...
***
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!”
Bu sözü de “Ananı al git anayasası” başlıklı bir başka yazıda şöyle yorumlamıştım:
“Hukukun, demokrasinin, kısacası devletin ve milletin anasını ağlatmanın en kestirme yolu anayasanın anasını ağlatmaktan geçiyor."
***
İSTİFA NOTLARI (02.04.2003)
Halkın ağzının tadını kaçırtmak için hükümetimiz elinden geleni yapıyor. Şekere de zam yapıldı. Hem de yıllık enflasyon hedefinin yarısının üzerinde.
Zam gerekçesini açıklayan bile olmadı. Herhalde diabetikli sayısında artış saptadılar.
Halkın en temel üç gereksinmesi diye bilinen (un, şeker ve tuz) zamları için acaba TÜSİAD neler düşünüyor?
MUHTARİYET (13.01.2019)
Muhtarlar ile ilişkisi eleştiriliyor.
Eleştiriler cesaretten değil cehaletten...
Onlardan biri de bendenizim.
1000 muhtarımız umreye gönderileceğini açıkladı.
O, 1000 muhtarın sevapları kimin hanesine yazılacak. Bunu yazmak haddimiz değil.
Ama 1000 muhtara yapılan masrafların kimin kesesinden çıkacağını sorabiliriz.
Reis’in avukatları TCK 299 (Cumhurbaşkanlığı’na hakaret 4 yıla kadar hapis) maddesine aykırı saymaz inşallah.
Bu arada muhtarla umre bilgisi sunmak da sevaptır diyerek, arz etmiş olalım ki:
- Umreciler, şeytan taşlayamazlar. (Yani en büyük şeytan FETÖ’ye veya Reis’i mutlu etmek üzere Bay Kemal’e veya partisine atacağınız taşlar, ürküteceğiniz kurbağaya değmez.)
- Hac ibadeti, namaz, oruç, zekât ve şahadet getirmek ile birlikte İslamın 5 şartından biridir. Umre ise keyfe keder bir sünnetir.
- Hac ibadeti yılda bir kez arefe günü ve Kurban Bayramı’nda yapılır. Umre ise her zaman. (...)
Diyanet’e göre, vekâleten Hac oluyor ama umre olmuyor.
1000 muhtarın Kâbe’de kazanacağı sevaplardan Reis’in payına ne yazık ki bir şey düşmeyecek.
Ama muhtarlar günah işlerlerse durum ne olur, o da Diyanet’in konusu...
ALO FETVA (11.11.2011)
İstanbul Müftülüğü “Alo Fetva” hattını günde ortalama 70 bin kişi arıyormuş.
Bayram öncesi bu sayı daha da artmış.
En çok merak edilen hususlardan biri de “İthal Angus” (Arjantin Sığırı).
Vatandaş haklı olarak soruyor:
“Angus kurban etmenin sevabı ile bir Anadolu tosunu kurban etmenin sevabı arasında bir fark var mı?”
Dışa açılım siyaseti yüzünden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işi de giderek zorlaşıyor.
İthal Anguslardan sonra ithal doktorlarla ithal hemşireler gündeme girdi bile.
Vatandaş bu kez bu konulara takılmış durumda.
“Aptessiz, hele de hak dinini benimsememiş bir ithal doktorun elinde ameliyatta iken Hakk’ın rahmetine kavuşan bir hastanın Allah katında durumu nedir?”
Bu ithal doktor ve hemşire konusu hastaların olmasa bile ülkenin başına çok iş açacağa ve vatandaşın kafasını çok karıştıracağa benziyor.
MAL MÜLK İKTİDAR... (07.05.2028)
Ceviz kurdu, gireceği kadar bir delik açarak cevizin içine girer.
Cevizin içi insan beynine benzer, başlar onu yemeye.
Buraya kadarı normal. Yedikçe şişmanlar.
Karnı büyür.
Yeterince yükünü tutup doyunca gitmek ister ama girdiği delikten çıkamaz.
Daha da kötü olanı; içi yenilen ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, o deliği genişletmek artık imkânsızdır.
Kurtçuk oturup bakar, delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır: Zayıflamayı beklemek.
Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner.
Ve bir gün çıkar.
Ama çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile bir içsiz ceviz kalmıştır.
Kimi insanlardaki para ve mal mülk hırsı da ceviz kurduna benzer.
O hırsı yenip, artık yeter dediğinde baharlar ve yazlar bitmiş olur.
Geriye sadece, ömrünün sonbaharı ve belki de çeşitli hastalıklar, ilaçlar ve diyetler ile geçirmek zorunda kalacağı, koskoca bir kara kış kalmış olur... (Laedri-Alıntı)
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Araştırma: Olası bir savaşta Türkiye'nin kaybı ne olur?