Oktay Akbal’a Mektuplar

30 Kasım 2014 Pazar

Sevgili,
Yıllar önce, başına gelen ilginç bir olayı anlatan Melih Cevdet’e şöyle dediğimi anımsıyorum:
-Tesadüf değil Melih Cevdet Bey, bunların sizin başınıza gelmesi. Siz de bunları çeken bir şeyler var.
Gerçekten de öyledir, kimi insanlarda garip olayları mıknatıs gibi çeken bir özellik vardır. Yoksa onların hepsi, nasıl gidip, o kişiyi bulabilirlerdi ki?
Mektuplar da öyle değil mi?
Onlar da yalnızca, yazanların iç dünyasını dışavurmakla kalmıyor, aynı zamanda yazıldığı kimsenin kişiliğini de ortaya koymuyorlar mı?
O yüzdendir ki, “bana aldığın mektupları göster, sana kim olduğunu söyleyeyim” dense hani yeridir.
Oktay Akbal’a gönderilen mektuplar da öyle.
O mektuplar da yazanının olduğu kadar yazılan kişinin kimliğini de ortaya döküyor.
Değerli yazar dostum, Hikmet Altınkaynak’ın derlediği, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Oktay Akbal’a Mektuplar (1943 - 2014 )” kitabından öğreniyoruz bunları.
70 yıl boyunca yazılmış mektuplar içinde, birkaç nezaket cümlesini aşmayanlar da var, Kenan Harun’unkiler gibi, “mektup - roman” boyutuna ulaşan uzunlukta olanları da.
Ama hepsi, çok kendine özgü bir dünyanın, yazın dünyasının sorunlarını, kaygılarını, sevinçlerini, öfkelerini yansıtırken bizi zaman içinde yolculuğa çıkarıyorlar.

***

Geçen perşembe günü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin organize ettiği bir toplantıda tanıtımı yapılan mektupların yazarları arasında kimler kimler yok ki? Şöyle bir göz atalım:
Nahit Hilmi Akgün, Besim Akımsar, Sabahattin Kudret Aksal, Talip Apaydın, Prof. Neda Armaner, Mustafa Balbay, Özdemir Balkan, Tahsin Banguoğlu, Faik Baysal, Vehbi Belgil, Egemen Berköz, Adnan Binyazar, Salih Birsel, Dr. H. Wilfrid Brands, Alev Coşkun, Necati Cumalı, Bülent Ecevit, İlhami Emin, Ali Gevgilili, Kasım Gülek, Ruşen Hakkı, Kenan Harun, Georg Hazai, Ayhan Hünalp, Ahmet Köksal, Cahit Külebi, Nezihe Meriç, Yaşar Nabi Nayır, Behçet Necatigil,Fahir Onger, Fikret Otyam, Lütfü Özkök, Ziya Osman Saba, Mehmet Salihoğlu, Mehmet Seyda, Salim Şengil, Ahmet Telli, Naim Tirali, Prof. Fehmi Yavuz, Hilmi Yavuz.
Kitabın tanıtım konuşmasında yer alan eseri yayımlayan, İş Bankası Kültür Yayınları’nın değerli editörü Ruken Kızıler, coşku dolu uzun mektuplarıyla hemen dikkati çeken Kenan Harun ile ilgili “Meçhul Şairler” dizisinden bir kitap yapmak istediklerini fakat yeterince bilgi bulamadıklarını, ama Hikmet Altınkaynak’ın derlediği mektuplardan sonra elde ettikleriyle ve şairin torunuyla temasa geçtiklerini yapıtı da yakında oluşturacaklarını söyledi.
“Oktay Akbal’a Mektuplar” daha piyasaya çıkmadan yeni bir eserin daha can bulmasına vesile oldu böylece.

***

Mektuplara bakıyorsun, edebiyat ve sanat dünyasının büyük adamları nasıl kıt olanaklar içinde yaşıyorlar, nasıl küçük sıkıntıların pençesinde kıvranıyorlar.
Sonra da, beyaz kâğıdı önlerine koydular mı, büsbütün onlardan sıyrılıp bambaşka insan oluyorlar.
Aynı sıkıntılar, aynı kısıtlar, aynı dürtüyle hareket eden insanlar, şekil değiştirerek de olsa bugün de varlar.
Ama bugün mektup ve beyaz kâğıt yok.
Artık, e-posta, mesaj var, kâğıdın yerini ekran aldı.
Artık postacıyı bekleyen yok, şimdi kapımızı çalan kurye dağıtıcıları. Kenan Harun gibi destan döktürenler yok, cep telefonu ile kısaca mesaj geçiyorsun veya bilgisayarından tweet atıyorsun.
Daha hızlı haberleşen, her şeyin en ücra noktaya kadar ulaştığı, daha çabuk konuşulan, daha kısa anlatılan, yazarken neredeyse sesli harflerin bile atlandığı bir ifade biçimi egemen artık. Artık melali anlamayan değil, anlayan nesle aşina değiliz.
Hangisi daha güzel diye sorma Sevgili, çünkü ikisi de değişik.
Ama İlhan Selçuk’un dediği gibi, kâğıda, elle veya daktiloyla da yazılsa, bilgisayara da kaydedilse, hepsi eninde sonunda yazı.
Evet, çok şey değişiyor, ama edebiyat kalıyor.
Yaşasın edebiyat!
Yaşasın Oktay Akbal!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları