Barış Doster

Üçüncü yolculuk değil, üçüncü dünyacılık

20 Temmuz 2022 Çarşamba

ABD Doları ve Avro yükseliyor. Üniversite sınav sonuçları, Suriyeli sığınmacılar, tarikat ve cemaatlerin kendi içlerindeki ve birbirleriyle yaşadıkları siyasi ve mali rekabet, gündemde öne çıkıyor. Fakat sorunların başında işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı var.   

Peki, bu sorunlarla mücadeleyi salt ekonomik program temelinde mi kavramalı? Yoksa ekonomi politik temelli, sınıf odaklı bir ideolojik itirazı mı yükseltmeli? Elbette ikincisi. Ama nasıl? Çünkü böylesi bir yönelim, mevcut koşullarda zor.   

Fazlasıyla sağa kaymış bir sosyal demokrasi yerine, İngiliz İşçi Partisi’nin eski ideologlarından Anthony Giddens’in ünlü “üçüncü yol” stratejisi yerine, neoliberalizm, postmodernizm ve kimlik siyaseti yerine, ideolojik berraklık, politik tutarlılık ve kavramsal bilinçte ısrar etmek, emeği, eşitliği, Aydınlanmayı, bağımsızlığı, emperyalizme karşı mücadeleyi öncelemek zorunlu. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bunu yapmıştı. Zoru başarmış, mazlum milletlere örnek olmuştu. 1980 öncesinde katledilen Aydınlanma şehitlerimizden, seçkin toplum bilimcimiz Cavit Orhan Tütengil, o nedenle şöyle demişti: “Mazlum milletler, üçüncü dünyanın göbek adıdır”.  

KURAMSAL VE KAVRAMSAL TARTIŞMA 

Son günlerde siyasi bunalımın yaşandığı İngiltere’yi, geçmişte üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak biliriz. Sanayi Devrimi’yle tanırız. Emperyalizmin, diplomasinin, istihbaratın kitabını yazmış devlet olarak tanımlarız. İşte bu İngiltere’nin işçi sınıfı için F. Engels, 1858’de, K. Marx’a yazdığı mektupta, şu tanımı yapmıştı: “Burjuva proleterya”. Engels; tanımıyla, İngiliz işçi sınıfının, İngiliz kapitalizminin, uluslararası sömürüsünden pay aldığını kastediyordu. Sadece işçi sınıfının üst tabakasını veya işçi aristokrasisini değil, tamamını bu tanıma dahil ediyordu. Zengin ülkelerde, sistemden beslenen emekçilere, “burjuva proleterya” derken onların emperyalist talan sayesinde dış sömürüden pay alıp, zenginleştiklerini vurguluyordu. Zaten İngiltere’de 1884’te kurulan, demokratik sosyalizmi benimseyen, 1895’te İngilizlerin ünlü okullarından London School of Economics’i (LSE) kuran, İşçi Partisi’nin düşünce kuruluşu olan Fabian Derneği de (Fabian Society), emperyalizmi açıktan savunuyor, sömürgelerde ilerici bir işlev gördüğünü öne sürüyordu.   

Bu tarihsel alıntıdan sonra tekrar gelelim günümüze. Salgın hastalığın da bir kez daha ortaya koyduğu gibi, kapitalist sistem; zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapıyor. Kapitalizmde kârlar özelleştiriliyor, zararlar kamulaştırılıyor. Bizim gibi ülkelerde ise durum daha da ağır. Orta sınıf eriyor, yoksullaşıyor, tükeniyor. Emperyalist baskılar ve gelişmiş ülkelerin kendi işçi sınıfına sunduğu olanaklar, uluslararası sınıf dayanışmasını boğduğundan, zengin ülkelerin emekçileri, dış talandan aldıkları payla, ulusal ve küresel ölçekte sınıf mücadelesinden vazgeçiyorlar. Kendi devletlerinin, sermayedarlarının, başka ülkeleri ezen, sömüren politikalarını destekliyorlar.   

Çözüm; üçüncü yol denen sağcı politikalardan değil, üçüncü dünyacı, halkçı, kamucu, toplumcu, devrimci, eşitlikçi, antiemperyalist politikalardan geçiyor.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları