Memleketi yönetenlerin sık kullandığı; ama yorulmuş, ama inandırıcılıktan uzak, ama duyanı en hafif deyimiyle saf yerine koyan bir söz var: “Yargı bağımsızdır.”
Bu sözün pratikteki karşılığına dair çok yazdım ve maalesef daha da yazacağım.
Bununla birlikte, memleketin yargı sisteminden sorumlu olanların da hatırlattığı bir ilke var: “Cezaevlerinin en önemli amacı, kişiyi ıslah edip topluma kazandırmak ve bir daha suç işlemeyecek hale getirmektir.”
Madem ilke bu ama soru da şu: Uzun süre kalmasına rağmen insanlar neden cezaevinde ıslah olmuyor ve çıkınca yine suç işliyor?
İşte bu hep tartıştığımız soruya dair deneyimlerimin bana söylettiği yanıtlar:
1- Islah aşamasında en önemli alan açık cezaevleri. Yani siyasi davalardan ceza almayan hükümlülerin tahliye olmadan önceki durağı. O halde, buradaki sisteme dair eksiklere de eğilmek gerekiyor. İlk akla gelen “Mahkûmlara meslek kazandırıyor” diye tanıtılan açık cezaevlerindeki atölyelerin çalışma koşulları. Pek bilinmez, oradaki mahkûmlar asgari ücretin çok altında bir maaşla çok fazla çalışmak zorunda bırakılıyor. Kazanılan o az para da cezaevindeki kantin ihtiyaçlarına bile yetmiyor. Haliyle cezaevindeki insanlar bırakın ıslah olmayı, adaletsizlik duygusuyla yaşıyor.
2- Yüz binlerce mahkûmun içeride kişisel gelişimine katkı sağlayabileceği imkânlar “yok” denecek kadar kısıtlı. Rehabilite edilmesi, sürekli psikiyatrik denetimde tutulması gereken insanlar için pratikte bir şey yapılamıyor. Zira, istatistiklere bakarsak cezaevindeki yüzlerce mahkûm başına ancak bir psikolog düşüyor. Haliyle cezaevlerindeki psikologların insanların suç işleme motivasyonları ve onları ortadan kaldırma üzerine verimli bir çalışma yapması imkânsız hale geliyor. Bununla birlikte, acil rehabilite edilmesi gerekenler ile topluma kazandırılma potansiyeli yüksek olan suçlular aynı yere konulunca ıslahın başarıya ulaşma oranı da düşüyor.
3- Hapisteki insanın gelecek kaygısı önemli bir rol oynuyor. Unutmayalım ki; parasıyla özgürlük kapısı açabilen kadar kantinden su alamayan fakirler de var cezaevlerinde. Çıktıklarında sicillerine işlenen kara lekeyle nasıl iş bulabileceklerini bilmeyen yüz binlerce insandan bahsediyorum. Tam da bu çaresizlikte, en kısa ve garanti yol olan “suç” tekrar devreye giriyor. Bu aşamada, ya eski suç çevresinin ya da hapiste tanışılan “abilerin” kapısı çalınıyor.
4- Hapisten erken çıkma anlamına gelen “şartlı tahliye” kararını, cezaevlerindeki idare ve gözlem kurulu veriyor. Bu kararda da mahkûma asla yapmayacağı, iyi hali ölçmenin kesinlikle değerlendirilemeyeceği bir puan sistemi rol oynuyor. Örneğin okunmayan ama kütüphaneden alınan kitap, dinlenmeyen ama katılım gösterilen dini vaazlar mahkûma puan olarak geri dönüyor. Pratikte ise toplanmayan ama genelde kâğıt üstünde yaşayan cezaevi kurulları, içerideki insanın adaletsizlik duygusunu körüklüyor.
5- “Gardiyan” olarak bilinen infaz koruma memurlarının çoğu ek iş yapıyor. Çünkü geçinemiyorlar. Böylesi bir hayat yorgunluğuna liyakatsiz ve suça meyilli gardiyanlar da eklenince mahkûmların ıslahı elbette ki sadece hayal olarak kalıyor.