Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Azgelişmiş...
Geçen yazıda -hiç de hoşlanmadan- “azgelişmiş ülke” diye söz ettim memleketimizden. Yıllarca uygar Batı(!), üzülmeyelim diye “gelişmekte olan ülke” olarak tarif etti Türkiye’yi. İnsan elde olmadan düşünüyor bu nasıl bir gelişme süreci ki bir türlü tamamlanamıyor, diye! Dahası, ilericilik-gericilik tartışmasını doğru dürüst yapmak da pek olası değil günümüz dünyasında. Ölçüler bozuk, terazi ayarsız.
Kendimizi kandırma konusunda becerili insanlardan oluşan bir toplumuz. Kolayca kusuru başkasına atar, kendimizi aklarız. -Bu ak olma hali de ayrıca matrak- Oysa bir toplumda, herhangi bir alanda hüküm süren kimsenin başarı sağlaması için kitlesel desteğe gereksinimi vardır. Kitle desteği iki türlü sağlanır; ya duyarlı insanların, düşünsel desteğiyle bir yere yol alırsınız, ya da uyuşmuş toplumun suskunluğuyla, tepkisizliğiyle! Bizde genellikle ikincisi söz konusudur. Demokrasi vasatın iktidarını hedefler, kapitalist toplum böyle kurulur. Bu yüzden düzene itiraz eden kimse yalnız kalır. Kapitalizm her duyguyu kullanarak, insanın haysiyeti dahil, alınır satılır olsun ister. İlkel dürtüler harekete geçer.
Mezhepsel, dinsel, ırksal duygular ilkel dürtülerdir. Birinin kendini kabaca büyük kesime ait hissetmesi sağlanır bu yolla. Yaşamınızda karşılaşma olasılığınız bulunmayan birinden nefret etmenin akılcı tarifi olamaz. Neden bir siyahiye düşman olur kişi? Niye Yahudiyi aşağılar? Hangi gerekçe ile Alevi komşu istemez? Cinsel yönelimi farklı birine niye katlanamaz? Tüm bu sorulara ikna edici yanıt bulmak olanaksızdır. Kapitalizm tüm bunlarla beslenir, destekler. İnsan ne denli düşünmekten uzak olursa o kadar kolay yönlendirilir.
Siyaset iyilik, güzellik, doğruluk için mi yapılır? Yoksa kişisel hesaplar için mi? Bizde ve belki dünyada ikincisidir. Siyasetçi kitleyi etkilemek ister, hızla. İktidar olmayı hedeflerken, yarışta düşünmeye zaman yoktur. Dahası düşünen kişi sevilmez. Düşünmek kavramlarla olur. Kavramlar arası ilişkileri doğru kurmak gerekir. Bunu başaran kimse eleştirel tutum takınır. Eleştiren kişi tehlikelidir, “müesses nizam”a çomak sokar. O halde ne yapmak gerekir? Meczup deyip toplum dışı edeceksin ki kimseciklerin rahatı bozulmasın. Peki, toplum niye bunda uzlaşı sağlar, göz yumar?
Yığınlar, düşünmekten hoşlanmaz. Düşünebilme becerisi yoğun emek, çalışkanlık ister. Oysa sorunları Tanrı, siyasetçi, kanaat önderi, din adamı falan çözüyorsa, sırtına daha az yük biner kişinin. Bu denklemi bozan tehlikelidir. Demokrasi vasatın iktidarını sağlar, bu da herkesin işine gelir. Bizde “entel” tarifinde olduğu gibi sığ alaycılık hep düşünen insanı hedef alır. Aslında aklının yetmediğini dışlamak, hatta cezalandırmak büyük yığınları mutlu eder. Bir tür esrime sağlar.
Biz geri kalmış ülkeyiz, hakikat bu. Her alanda vasatı, bayağı olanı tercih ediyoruz. Salt deprem ve koronavirüs tartışmalarının yapılış biçimine bakın, yeter. Bilim insanları ne oranda ses duyurabiliyor, görüyoruz. Ekranlarda yapılan siyasal tartışma programlarında kullanılan dile bakın örneğin. Söz konusu olan tartışma mıdır yoksa it dalaşı mıdır? Toplum bundan hoşlanıyorsa eğer, ilkesiz olanın ardına düşüyorsa hele, orada düşünür kimsenin hali güçtür.
Bizde geri kalmışlığın tarihi Köy Enstitülerinin kapanmasıyla başlar. Yakın dönem için diğer tarih 12 Eylül 1980’dir. İki olayda da toplum destek vermiştir. İkisinde de ahmakça yaratılan komünizm korkusu egemen olmuştur. Farklı yöntemlerle toplum etkilenmiştir. Elbette dincilik, mezhepçilik, milliyetçilik duyguları körüklenmiştir. Toplumdan özgün düşünme yetisi olan kimseler temizlenmiştir. Her siyasal iktidar, karşısında derin uykuda bir toplum ister. Hele bir de o kitlenin önüne sandık koydun mu, öylece uyuttun mu, işlem tamamlanır.
Diyeceğim; eğer elin kalem tutuyorsa, okuryazar biriysen, işin güçtür bu coğrafyada. Sevimsiz olursun. Bunu göze almadan ayakta kalman da imkânsızdır. Bazen en yakınlarından da destek göremezsin, haklıdırlar üstelik, direnç kolay değildir. Ölçüsü kaybolan toplum için çabalamak yerinde bir soruyu da akla getirir: iyileşmek istemeyen hasta nasıl tedavi edilir? Yanıtı var elbette. Erdemli kimse bencilce çıkar peşinde koşmaz. Çoğu zaman kendinden vazgeçen insana, topluma rağmen hakikati arar. Yaşamın anlamını burada bulur. Umudumu yitirdiğim günlerdeyim, o ayrı. Ama elden ne gelir, varsa bildiğimiz söyleyeceğiz.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu