Bahçada Yeşil Çınar (Adnan Satıcı Anısına)

Bahçada Yeşil Çınar (Adnan Satıcı Anısına)

30.03.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Şükrü Erbaş’ın, “Biz uzun uzun sıkılırız/ arkadaşlarımız da sıkılırlar ki bize gelirler!” dizelerindeki yan yanalığın daim kılındığı, Ankara ve arkadaşlık sözcüklerinin düğümünün sıkıca atıldığı, 80 sonrasına, sıkıntının düşünselliğini öne alarak direnildiği zamanlar. Adnan Satıcı, o yıllarda edebiyat mahallesinin yaramaz çocuğuydu. 1960’ların ilk yarısında dünyaya gelmişti. Erken yaşta babasını kaybetmişti. Otobiyografi şiirinde şöyle diyordu: “1971. Demek ki dokuz yaşımdayım./ Annem dul (...) 1974 kimsesizler yurduna verildim/ Aslında çok akrabam var ama demek ki kimsesizmişim/ Ben ağlarım/ yastık ıslanır.” Belki de Adnan Satıcı’nın isyanı daha çocuk yaşta ölümle burun buruna gelmesinden, yurtta büyüdüğü için de koca dünyaya sığamamasındandı. Mehmet Özer’in hazırladığı, “Bahçada Yeşil Çınar" (Adnan Satıcı Anısına) kitabının sayfalarını çevirirken yeniden onunla karşılaştım ve Ankara sokaklarında öfkesini ceketine bir çiçek gibi yerleştiren gülümseyişiyle selamlaştım.

***

Bahçada Yeşil Çınar (Adnan Satıcı Anısına)", şairin ölümünden tam on yedi yıl sonra Mehmet Özer’in muazzam çabasıyla hazırlanmış. İlk cildi, yakın dostlarının ve şair arkadaşlarının yazılarından oluşuyor, ikinci cildi ise Satıcı’nın evrenine sıkı bir giriş yapmamızı sağlıyor. Onun dergilerde kalan nice denemesi yeniden dipsiz kuyudan çıkıyor. Kitabı karıştırırken bir kere daha hissettiğim duygu şu: Onun acılardan, mutlulukta olduğu gibi zevk alması. “Mutluluk değil. Katiyen mutluluk değil. Zevk! İnsan her zaman en trajik olanı istemeli” demişti Wilde. Adnan Satıcı’nın trajik olana bağlılığı acılarını sonuna kadar koruyup kollamasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle de haysiyet sözcüğünün marazi yanına sığınmıştı. Havlu attığı zamanlarda bile kendini daha fazla üzmüş, kırmış, sonra da kırılganlığından yeni bir bahçe yapmıştı. Belki de bu yüzden en sevdiği türkü, bir Diyarbakır türküsü olan “Bahçada Yeşil Çınar”dı.

Elbette, kendi doğduğu kentle yani çocukluğuyla hesaplaşıyordu.

***

Adnan Satıcı, ölümünden sonraki geçen on yedi yıl içinde unutuşun o kederli ırmağına kapıldı. Oysa Ahmet Erhanlı, Ahmet Tellili, Veysel Öngörenli Ankara geceleri düşünüldüğünde hemen herkesin anılarına sığmayan son derece renkli bir dünyası vardı. Bu anlamda Mehmet Özer’in vefasına sahip çıkmak, Satıcı’nın, Günçe’nin “Gencölmek” kitabının derinliklerinde hızlıca kaybolmasına rağmen onu yeniden hatırlatmak gerekiyor.

***

William Blakekimileri sonsuz gecede doğar” demişti. Ülke mi geceydi, kendisi mi gecede kalmıştı? Bugün bakınca çok emin değilim. Bildiğim geçmişiyle yaşıyordu. Ev baskınlarını, gece yarısı siren seslerini ve hapishaneleri sözcüklere sığdıramıyordu. Böyle yitik anları bir şantaj malzemesi gibi hayatında hiç kullanmadı.

Ama içindeki melankoliden de uzaklaşamadı. Fernando Pessoa’nın “Huzursuzluğun Kitabı”ndaki şu cümleleri yıllar yılı ona çok yakıştırdım: “En ıstırap veren duygular, en can yakan heyecanlar, aynı zamanda en saçma olanlardır. İmkânsız şeylere karşı, sırf imkânsızlığın yarattığı istek, hiç var olmamış olana özlem, geçmişte olabilecek olana arzu, farklı olmamanın acısı... Bilincin bu yarım tonları içimizde acı verici bir manzara çizer.” Bu nedenle Adnan Satıcı, aynı zamanda şiirini kendisinden ayıramayacağımız bir yerde durur. Onu tek bir sözcükle anlat deseler, hiç düşünmeden olağanüstü “coşkusu” derim. Aşkı da heyecanıyla eştir. Boşuna yazmamıştı şu satırları:

“sensin benim kimsesizliğim, ne mutlu bana

kadınım ben seni kendime kattım

aynam şaşı şimdi, giysilerim dar

menevişli ipeğim, canım içinde canım”

***

Adnan Satıcı öldüğünde kırk dört yaşındaydı. Ama hayattaki eksikliğini şiirinde tamamlamaya çalıştı. Bu nedenle, “walt whitman’a inanıyorum/ ölüm beni ölümsüzleştiriyor” demişti. Ama şiir onu ihmal etti.

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025