Sevgili okurlarım her yıl olduğu gibi bu yıl da çocukluğunu, ergenliğini ve şimdilerde de gençliğini yaşayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali nedeniyle Afyon’dayım. Bu yıl bir de baktım sevgili arkadaşlarım Zeynep Oral ve Mehmet Aman da festivalde, öyleyse dedim bu yılın güzel yazılarını onlara bırakayım ve sıcak suların keyfini yaşayayım. Üstelik gelirken sis, yağmur ve fırtına, bizi hiç bilmediğimiz yollara attı. Adana’ya gitmiş kadar olduk ve bu yaşını başını almış dostunuz dinlenmeye hak kazandı. Hak verilmez alınır! Ama içim elvermedi geçmiş festival yıllarındaki anılarıma hep birlikte bir göz gezdirelim, diye düşündüm.
Gencecik Praglı bir kız çello çalıyor ve ben anımsıyorum. Hani bir kız çocuğu vardı, konser salonuna annesiyle birlikte gelirdi, piyano çalmak en büyük isteğiydi, annesi sonunda eve piyano almıştı. Bir sonraki yıl benim yanıma gelerek bu müjdeyi vermişti. Acaba şimdi nerelerdedir? Belki de ben bunları yazarken piyanosunun başında yepyeni bir melodi çalışıyordur.
Galiba 10 yıl önceydi tambur çalan bir dostumuzla bir okula gitmiştik. Tambur zaten büyüleyici bir çalgıdır ve tambur çalan dostumuz tamburuyla öyle bütünleşmişti ki tüm öğrenciler ve biz büyülenmiş gibiydik. Sonra bir öğrenci, biraz da yüzü kızararak tambur çalmak istediğini söylemişti. Dostumuz ona tamburunu uzatmıştı ve öğrenci gözleri ışıldayarak tamburu eline almış, önce tedirgin sonra hepimizi hayretler içinde bırakan İzmir’in Kavakları şarkısını çalmaya başlamıştı. Ah nasıl bir gündü.
Sevgili okurlarım artık biliyorsunuz ben herhangi bir yere gittiğimde illaki müzeleri gezmeliyim. O yıl da dostlarımı da ikna ederek artık kapalı olan eski Afyon Müzesi’ni (yenisi muhteşem) yalvararak açtırdığım günü anımsıyorum.
Müzenin açıldığını duyar duymaz yan taraftaki okulundan koşarak gelen ve tanrıçasıyla konuşmaya başlayan küçük kız da ansızın belleğime düşüyor. Tanrıça lir çalıyordu. Ben şaşırıp tanrıçasıyla konuşan kızı en az 15 dakika dinlemiştim. Aklımda en çok, “Seni çok özledim” sözleri kalmış.
Dostlarım Afyon’un Nuh köyü ve Nuh İlkokulu’nu unutmam mümkün değil. Araba okulun önünde durdu, okulun öğretmenleri koşarak bizi karşıladılar. Çocukların çok sevdiği Afyonlu yazar Yalvaç Ural ve ben hep birlikte etkinlik yapacağımız küçük salona doğru ilerledik. O da ne? Salonda Nâzım Hikmet, Mehmet Akif Aksoy, Yunus Emre, Özdemir Asaf, Yahya Kemal, Arif Nihat Asya, Âşık Veysel, Cahit Sıtkı Tarancı kocaman fotoğrafları ve altlarında en güzel şiirleriyle bizi karşılıyorlar. Ve yerde küçücük masalar ve masaların çevresindeki minderlere oturmuş kimi gök gözlü, kimi biblo gibi küçücük, kimi afilli 27 kız-erkek çocuk bize bakıp gülümsüyorlar.
Az sonra anneleri babaları da geliyor ve bağdaş kurup oturuyorlar. Ben birden kendimi Uzakdoğu’da bir mabede girmiş gibi hissediyorum. Şairlerin, şiirlerin ve gülümseyen çocukların mabedine!
Şimdi gene Nuh köyü ve Nuh İlkokulu’na dönelim. Efendim okuldaki 27 öğrencinin 8’i anaokulu öğrencisi ve kendilerinin bir mutfakları var. O mutfakta yemek yapıyorlar. Kaytarmaca yok, börek, pasta, kurabiye artık canları ne isterse ama sadece kendileri için değil, o kurabiyeler, börekler köyde yaşayan kimseleri olmayan yaşlılar için de. Üstelik yaptıkları yemekleri hep birlikte götürüp onlarla sohbet ediyorlar. Ve hepsi bu işi çok seviyor. Anneler de okulun her işine koşuyor, tüm okul birlikte portakal toplayıp pazarda satıyor ve okulun ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Okul da pırıl pırıl. Bir arkadaşım soruyor: “Neden erkek çocuklar da yemek işine girişmiyor?” Anaokulu öğretmeni biraz mahcup yanıtlıyor: “Burası anaokuluna ait ve benim sadece sekiz kız öğrencim var. Geçen yıl üç erkek öğrencimiz de hamur yoğurmayı ve kurabiyeleri özenle yağlamayı öğrendi.”
Festivalde sadece müzikçiler yok, ressamsız, yazarsız, şairsiz festival olur mu?
Bu festivalin en büyük özelliği bütün sanatçılara atom karınca gibi çalışmayı şart koşması. Sevgili sendika başkanımız Adnan Özyalçıner’in “Işıl çocuklar beni bir kucakladı, bir kucakladı, kendimi birkaç yaş gençleşmiş hissettim. Şimdi daha çok çalışmak için İstanbul yolundayım” sözlerini hiç unutmadım. Bu arada gazete çıkaran liseliler bana tüm etkinlikleri internetten takip ettiklerini söylediler. Çok sevindim. Haber vereyim. Artık yedi yıldır Afyon klasik müzik ve caz festivalleri muhteşem Frig Vadisi’nde de etkinlik yapıyor. Kocaman dev aslan heykellerinin yanı başında özellikle coşan cazcıları dinlemenin tadı başka. 20 yıl önce geldiğimde ne yapıp edip Frig Vadisi’ne gitmiş büyülenmiştim. Evet artık tur şirketleri Frig Vadisi’ni de o kocaman aslanları da turlarına dahil ettiler. Yeni müzeyle birlikte Afyon’a çok yakışıyorlar.