Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Işıl Özgentürk
Son Köşe Yazıları

Unutma deprem geliyorum der ve gelir!

27.04.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Sevgili okurlarım, bu haftaki ana konumuz elbette deprem. Ama önce bir sergiden söz etmeliyim. Serginin adı: Karanlıkta Akan Bir Yıldız: Mustafa Kemal Atatürk. Sergi Kadıköy’de Müze Gazhane’de. 1892 yılında kurulan Gazhane, tam 101 yıl boyunca şehri aydınlattı ve yakıt sağladı. Sonra teknolojisi eskidi ve kendi haline terk edildi. Neyse ki bu endüstriyel tarihimizin önemli parçası İstanbul Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde yeniden restore edildi ve 9 Temmuz 2021 yılında müze olarak açıldı. Ben ilk kez gittim önce şaşırdım ama gezdikçe bölgeyi bir eğitim, etkinlik ve yaşam alanı yapanlara teşekkür ettim.

Ve Karanlıkta Akan Bir Yıldız: Mustafa Kemal Atatürk sergisini dolaşmaya başladım. Kalabalıktık; anneler, babalar, çocukları ve torunlarıyla gelmişlerdi. Öğrenciler başlarında hocalarıyla dolaşıyorlardı. Birden sergideki fotoğraflara bakarken ağlayan bir genç adam gördüm, sonra bir yaşlı kadın. İçim burkuldu. Kendimi toparlayıp sergilenen Mustafa Kemal imzalı telgraflara, geçmişin gazetelerine, Mustafa Kemal’in yurdun her köşesinden kendine hediye gönderen yurttaşlarına yolladığı teşekkür mektuplarına bakmaya başladım. İçimden herhalde “Çorum’dan leblebi, Hatay’dan künefe yollamışlardır” diye düşündüm.

Birden fark ettim Atatürk bizimle birlikte dolaşıyordu, önce telgraflardaki imzası eski yazıylaydı sonra birden Harf Devrimi oldu ve imza değişti. O anda ben Latin harflerini Türkiye topraklarına serpen bir devrimcinin ardından harfleri tek tek toplayan küçücük bir kız gibi hissettim. Sonra 10. Yıl Nutku geldi karşıma ezbere okumaya başladım. Ve babam düştü aklıma. İşte orada 10’uncu yılda genç bir öğrenci iken stadyumda gördüğü Mustafa Kemal’i gözyaşları içinde anlatıyordu. Nasıl bir sergi bu, insanı alıp götürüyor. Üç saatin sonunda Ata’yla yaptığım gezi bitmişti. Ben serginin sonundaki onun ölümünü sergileyen fotoğraflara ve gazetelere bakamadım. Keşke sergiye hiç konmasaydı. O ölmedi ki!

Ünlü İtalyan ressam Moretti’ye ait “Harf Devrimi ve Mustafa Kemal” tablosu.

Şimdi sessiz ve sakince İstanbul’u sarsan depremden söz edelim. Sevgili okurlarım yıllar önce film atölyesi öğrencilerimle, bir Avrupa Birliği projesi olan GAP projesi nedeniyle o zamanlar sadece yabancı gezginlerin bildiği Gaziantep’in İslahiye ilçesinde bulunan Yesemek’te (bir açık hava Hitit heykel müzesinde) sayıları 125’i bulan ve en küçüğü iki tonluk yarı mamul heykellerin ve müze bekçisi Ali Çiçek’in belgeselini çekmiştik. Tamam yarı mamul heykeller duruyor ama bu heykellerin yapıldığı aletler yok. Konunun uzmanı olan değerli arkeolog Halet Çambel’e “Acaba aletlere ne oldu” diye soruyorum. O yanıtlıyor: “Sanırım bölgede ansızın bir deprem olmuş ve sanatçılar en değerli eşyaları olan heykel yapımında kullandıkları aletleri kucaklayıp kaçmışlar.”

O günden beri düşünüp dururum, canım ülkemizden 42 uygarlık geçmiş ve bir kısmı birden yok olmuş. Bu yok oluş için savaşlar yetmez! Evet artık bilmeliyiz ki biz çağlardan beri bir deprem kuşağında yaşıyoruz. Ve deprem geliyorum der ve gelir! Altımızdaki fay hatları durmak bilmiyor. Açıkça söylemeliyim ve sözüme inanın çünkü Van, Gölcük ve Hatay depremlerinden hemen sonra o bölgelere gittiğim için biliyorum, deprem televizyonda gördüklerinizden çok farklı. Özellikle Hatay ve Maraş’ta güvenli denen tüm yüksek binalar çöp olmuştu. Rakam 50 bin mi? Yalan söylüyorlar. Ayrıca deprem sonrası var, pedofili ve organ mafyası anında işe koyulmuştu. Kargaşada yüzlerce çocuk kayboldu. Bütün bunları biliyoruz da bizdeki bu yüksek bina özentisi neden? Emin olun deprem olduğunda asansörler çalışmayacak yüzlerce basamak merdivenlerden inmek zorunda kalacaksınız.

En önemlisi kentin su borularını, doğalgaz borularını depremden zarar görmemesi için son teknolojiyle sağlamlaştıran, pek çok yeşil alan açan ve evleri yıkarak değil, yeni teknolojilerle yenileyen İstanbul Belediye başkanı ve kurmayları içeride ve hükümetten tek bir ses çıkmadı. Yoklar sanki, belki de gerçekten yoklar onlar, biz var sanıyoruz.