Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Proaktif dış politikanın Libya hasar raporu
İktidarın
“her
şeye
müdahale etme, her yere gitme, ön alma”
diye özetlediği ve “proaktif”
ismini verdiği dış politikası, bir sarkaç gibi bir uçtan diğer
uca savrularak sönümleniyor...
Libya’da da benzeri yaşandı.
Özetleyelim:
1. Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesi 16 yıldır iktidarın umurunda değildi. Tersine Annan Planı’na destek vererek ve Rauf Denktaş’ı devre dışı bırakmaya çalışarak Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’a manevra alanı yarattı. Güney Kıbrıs o boşlukta Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etti ve 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la, 2010’da İsrail’le MEB sınırlandırma anlaşması imzaladı.
AKP ancak 2019’da harekete geçebildi ve bölgeye sondaj gemisi gönderdi.
2. 2009’dan beri devletin çeşitli kurumları AKP hükümetine MEB ilan etmesini tavsiye etti. Ancak AKP bu tavsiyeyi dinlemedi ve geride kalan yıllarda MEB ilan etmedi. Doğu Akdeniz’in önemini “anlamaya” başladığı 2019’un başından bu yana da ilan etmiş değil!
3. AKP iktidarına MEB ilan etmesi gerektiğini söyleyenler, 2009’dan beri Libya’yla deniz sınırı anlaşması yapması gerektiğini de söylüyorlardı. AKP hükümeti nihayet o anlaşmayı 2019’un sonunda yapabildi.
Fakat bu kez de deniz sınırı anlaşmasını hayata geçirebilmek için Libya’ya asker göndermesi gerektiğini savunarak Libya’da iç savaşa taraf oldu. Doğrudan deniz sınırı anlaşmasına konu olan bölgedeki egemen gücü “darbeci” ve “terörist” ilan etti. Dahası düşman kabul ederek o güce karşı Libya’ya bir grup asker gönderdi.
Üç günde arabulucu
4. İktidara, önünde sonunda müzakere masasında Tobruk hükümetinin de olacağı gerçeği anlatılarak, Hafter’e düşman muamelesi yapmaması, iki tarafla da ilişkiyi sürdürmesi önerildi. Hatta Libya’nın birliği için Türkiye’nin Saraj ile Hafter arasında arabulucu olması gerektiği savunuldu.
Erdoğan ise önerilere kuvvetli tepki gösterdi: “Hiç meşru hükümetle darbeci arasında arabulucu olunur muydu?”
Olunurdu, nitekim o tepkisinden üç gün sonra oldu da. Erdoğan, Putin’le ortak bildirisinde, Libya’da Saraj ve Hafter arasında arabulucu olduklarını ilan edip ateşkes önerdi!
5. Tüm bu süreçte Türk askerinin Libya’ya gönderilerek iç savaşa taraf olunması yerine, Türkiye’nin BM barış gücü kurulması için öncülük etmesi gerektiği önerisi de gündeme geldi. İktidarın bu öneriye tepkisi de sert ve uzlaşmazdı.
Ancak Erdoğan İtalya Başbakanı Giuseppe Conte ile görüşmesi sırasında ise “Libya’da BM’nin bir görevlendirme yapması, ateşkes sürecinin devamı bakımından gözlemci olma noktasında isabetli olacaktır” dedi!
Yanlış ilk düğme
Kuşkusuz, ilk düğme yanlış iliklenmişti ve AKP hükümeti, Kaddafi’yi deviren NATO saldırısına dahil olmuştu. Bu pratikte Türkiye’nin kendi eliyle Doğu Akdeniz’deki enerji savaşında doğal müttefikinden olması demekti.
Öte yandan AKP’nin “deniz sınırı anlaşmasını korumak için asker göndermek şart” söylemi de gerçeği yansıtmıyordu. Tersine AKP Libya’ya asker gönderebilmek için deniz sınırı anlaşmasını yapmıştı. Ki aslında deniz sınırı anlaşması yapılmadan altı ay önce de, Trablus’a gayri resmi olarak asker göndermişti!
Dahası AKP iktidarının kamuoyunu bu politikaya ikna etmek için savunduğu “arkasında askeri güç olmayan diplomasi işlemez” tezi de ayakları havada bir söylemdi. Zira uygulamada askeri güç diplomasinin arkasına değil, önüne koyuluyordu!
Ne yapmalı?
O nedenle ısrarla vurguladık: Trablus’a asker değil, Şam’a, Kahire’ye, hatta Tel Aviv’e diplomat göndermek gerekir!
Kuşkusuz Libya’da bitmiş bir durum yok. Moskova’nın baskılamasıyla Hafter yeniden ateşkesi kabul edebilir. Dahası Berlin Konferansı davetiyeleri de dağıtıldı.
Ancak asıl önemlisi şu: Suriye ve Mısır’la anlaşmayan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesinde işi zora girer. Ankara’nın Suriye’de Esad’ı, Mısır’da Sisi’yi beğenmeme lüksü yoktur. “İlke” diyerek Libya’da BM’nin tanıdığı meşru hükümeti desteklediğini savunan iktidar, o ilkeye uyarak Suriye’de ve Mısır’da da BM’nin tanıdığı meşru hükümeti tanımalıdır!
Esad rejimi Suriyelilerin, Sisi rejimi de Mısırlıların sorunudur, Türkiye’nin sorunu değildir! Türkiye’yi yöneten iktidar, Suriye ve Mısır’ı kimin yönettiğine bakmadan, ulusal çıkarı gereği bu ülkelerin yönetimiyle Doğu Akdeniz’de işbirliği yapmak zorundadır!
Durum acildir. O nedenle istihbaratçılar düzeyinde “görüşme” değil, hükümetler düzeyinde “işbirliği” gerekmektedir!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza