Mehmet Şakir Örs

Bu gidişle memlekette çiftçi kalmayacak!

27 Eylül 2024 Cuma

İçinde bulunduğumuz aylar, birçok tarımsal ürünün hasat dönemidir. Bu dönem aslında üreticinin en keyifli olacağı zaman dilimi olarak bilinir ve düşünülür. Çünkü bir yıllık emeğin, uğraşının, alın terinin karşılığı alınacaktır. Üretim yörelerinde düğünler, yeni ev kurmalar, öğrencilerin eğitim yılı hazırlıkları, hep bu döneme denk düşürülür.

Ancak bu yılki hasat dönemi, üreticinin en keyifsiz ve moralsiz dönemi oldu. Binbir sorunla boğuşan üreticiler, tarımsal üretim faaliyetlerinde çoğunlukla maliyetlerini bile kurtaramaz hale geldiler. Bunun sonucu olarak da ürettikleri ürünlerini tarlada bırakan veya yollara döken çiftçilerin haberleri ile görselleri, ortalığı kapladı.

TARIM DESTEKSİZ BIRAKILDI

Ortaya çıkan olumsuz tablonun en temel nedeni, tarımın ve çiftçinin desteksiz bırakılmasıdır. Birçok kez yazdık; aslında bu iktidar döneminde çıkan yasayla, Tarım Kanunu’nun 21. maddesi gereği her yıl milli gelirin yüzde 1’inin çiftçiye destek olarak verilmesi gerekiyor. Ancak bunun gereği hiçbir zaman yapılmadı. Dolayısıyla üreticinin yüksek miktarlarda destekleme alacağı oluştu.

Buna karşın, çiftçinin başta Ziraat Bankası ve Tarım Kredi’ye olmak üzere borçları, işletilen yüksek faizlerle birlikte katlandı, katlanıyor. Üreticiler mazot, gübre ve zirai ilaç borçlarını bile ödemekte zorlanıyorlar. Bu nedenle de icra işlemleri ile karşılaşıyorlar. Üretim araçları olan tarlalarını, traktörlerini bile elden çıkarmak zorunda kalıyorlar.

KÖYLERİ MAHALLE YAPMAK

Aslında tarım alanında yaşanan sorunların bir başka cephesinde de ‘köylerin mahalle yapılması’ olgusu var. Öyle ‘mahalle yaptım’ demekle iş bitmiyor, sorunlar da çözülmüyor. Tam tersine daha da ağırlaşıyor. Kırsal kesimde yaşayanlar, kentli mi yoksa köylü mü olduklarını bile anlayamaz hale geldi. Bir başka önemli sorun da kırsaldaki belde belediyelerinin kapatılması.

Bu yeni idari yapılanmayla birlikte köy okullarının kapatılması, taşımalı sisteme geçilmesi ve öğretmenlerin köylerden çekilmesiyle; kırsalda aydınlanmanın ışığı sönümlendi! Biz bütün bu olumsuzluklara karşı, yeni dönemde kırsalda yeniden bir üretim ve aydınlanma seferberliği başlatılmasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Gelecekteki bu atılımın temel dayanakları da köy tüzel kişiliklerinin ve belde belediyelerinin yeniden kurumsallaştırılması; köy okullarının ve enstitülerinin açılması ile öğretmenin, ziraatçının ve veterinerin köye yerleşmesi olacaktır.

ÇİFTÇİ ÜRETİMİ BIRAKIYOR

Kırsalda ve tarımda yaşanan bütün olumsuzluklar, çiftçinin üretimden uzaklaşmasını da beraberinde getiriyor. Öncelikle genç ve üretken nüfus kırsaldan çekiliyor. Köylerdeki eğitimin ve sosyal yaşamın bitmesi de bu süreci tetikliyor. Köyler yaşlı nüfusa kalıyor. Son dönemlerde tarımsal üretimle uğraşan nüfusun yaş ortalamasının 58 olduğu biliniyor. Onlar da giderek üretim enerjilerini ve isteklerini kaybediyorlar.

Hele son dönemde kırsalda yaşanan olumsuzluklar ve ürünlerin değer fiyata satılamaması sonucu, üreticiler binbir zahmetle ürettikleri ürünlerini meydanlara ve yollara döküyor. Çiftçi çaresizliği ve yılgınlığı yaşıyor. Kırsalda tarımdan ve üretimden kaçış yoğunlaşıyor. Korkarız ki bu gidişle, memlekette çiftçi kalmayacak!..

***

Üzümünü ye, bağını sor!

Aslında bu yaz hasat dönemi başlarken, üzüm üreticisi görece umutluydu. Çünkü çekirdeksiz kuru üzümde, geçmiş yıllardan stok ürün kalmamıştı. Ayrıca 2024 ürünü rekoltesi de düşük görünüyordu. İşte bütün bunların bu yılki alım dönemi fiyatlarına olumlu yansıyacağı düşünülüyordu.

Ama doğrusu hiç de öyle olmadı. Üzüm üreticisi yine sıkıntılarla ve sorunlarla dolu bir hasat dönemi yaşadı. Özellikle de ıskarta üzümde olağanüstü fiyat dalgalanmaları ile karşı karşıya kaldı.

İKLİMİN AZİZLİĞİ

Üzüm üreticisi öncelikle iklim koşullarının azizliğine uğradı. Hasat öncesi dönemde olağanüstü sıcakların etkisinde kalan üzüm salkımları, neredeyse dallarında kurumaya başladı. Sulama sıkıntısı ve maliyeti de üstüne eklenince, üreticinin tümden beli büküldü.

Üzüm kesilip sergilere serildikten sonra ise, bu kez tam tersi oldu. Birçok üretim yöresinde, ortalığı adeta sel götürdü! Sergi yerlerinde ıslanan üzümler, değer yitirdi. İşin gecikmesi, zahmeti ve eziyeti de ayrı bir sorun oluşturdu. Üzümcü yaşadıklarına kahretti, isyan etti!

TMO NEREDESİN?

Burada işin asıl ekonomik ve belirleyici yönünü, Toprak Mahsülleri Ofisi’nin (TMO) üzüm piyasasına girmemesi ve üreticiden alım yapmaması oluşturdu. Yıllar sonra ilk kez siyasal iktidar üzüm alım fiyatı ilan etmedi ve kontrolündeki TMO’ya alım yaptırmadı.

Bu durum üzüm piyasasını ve üreticisini adeta canevinden vurdu! Üzümcüler ‘TMO neredesin?’ diye seslerini yükselttiler. Ancak şu ana kadar üzümcünün sesini duyan da olmadı!

UMUT BAŞKA HASATLARA

Üç kuşaktır üzüm diyarının çilekeşlerinden olan aile bireylerimizden ve özellikle de rahmetli annemizden çok duymuştuk; ‘rençberin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek sene çıkmış’.  

Dolayısıyla üreticinin gelecek seneleri tükenmez. Umutlar hep başka hasat dönemlerine ertelenir.

Hani halk arasında ‘üzümünü ye, bağını sorma’ diye bir özdeyiş vardır. Artık bu özdeyiş ‘üzümünü ye, ama bağını da sor’ biçimine dönüşüyor. Üretici sorunlarının bilinmesini ve duyulmasını istiyor. Aynı zamanda ilgi ve destek bekliyor!..

***

CHP’li belediyelerin kıyı politikası

Yaz ve deniz mevsiminin sonuna geldik. Sürekli ve dikkatli okurlarımız, bu süreçte kıyı işgallerine ve bunları protesto gösterilerine çokça yer ayırdığımızın ayırdındadır. Ege ekimizde, elimizden geldiğince, kıyıların halkın kullanımına açık olması gerektiğini vurguladık. Deniz kıyısı kentlerde yaşayan insanlarımızın, denizlerden özgürce yararlanma taleplerini sürekli gündemde tuttuk.

31 Mart yerel seçimi sonrası yaşanan bu ilk yaz döneminde; Ege’de birçok belediyenin (bunlara CHP’li belediyeler de dahil) farklı tutumlar içinde olduklarını gördük. Seçim sonrasının ilk yaz mevsimi olduğu için, belediye başkanlarının birçoğunun yeni seçilmiş olduğunu da göz önüne alarak, bu karmaşayı bir ölçüde anlayışla ve hoşgörüyle karşılıyoruz.

Ancak gelecek yaz dönemi için, CHP’li belediyelerin ortak halkçı bir kıyı politikası oluşturmalarını ve bunu ortaklaşa olarak titizlikle uygulamalarını bekliyoruz. Bu konudaki uyarılarımızı da şimdiden yapıyoruz. Hiç olmazsa CHP’li belediyelerin bulunduğu kıyı kentlerinde, sahiller tümüyle halkın kullanımına açık olmalıdır. Var olan tesisler, kamucu bir anlayışla yönetilmeli ve halka hizmet sunmalıdır. CHP Genel Merkezi, bu ortak tutumun ve duruşun sıkı takipçisi olmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hak, hukuk, adalet 10 Aralık 2024
Oyunlara alet olmamak! 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları