Duygusalız. Duygusal. Toplum olarak birçok kararımızda aklımız yerine çoğunlukla duygularımızla hareket etmeyi çok ama çok seviyoruz. Hatta bu seçimlerimizin sonucunda kafamızı ve gözümüzü yarsak da, o çocukların yaramazlık yaptıklarındaki mutlu ışıltı gözlerimizde parıldıyor. Yahu kardeşim koca insan oldun, bunu nasıl yaptın dediğinde, eğer duygusal bir karar vermişse omzumuzu hafifçe yukarı kaldırarak “Olsun, yaptım işte” deyip geçebiliyoruz. Toplum olarak duygularımızla karar vermekten müthiş bir haz alıyoruz. Aşk için cesaret edemediğimiz duygusal kararları günlük hayat seçimlerinde bolca harcayabiliyoruz. Aşkta mantığı, mantığın olacağı yerde duygusal kararları seçebiliyoruz. Biz ama böyleyiz ve de bir o kadar mutluyuz.
Biz böyle olunca “devlet aklı” yerine “duygusal devlet” olmayı da başarabiliyoruz. Açıkçası biz neysek bürokratımız da aynı devletimiz de aynı. Mantığıyla karar vereni, duygusal olmakla suçlayacak kadar mahalle baskımız da mevcut.
Yerel seçimler, hep duygularımızla karar verdiğimiz bir seçim olmuştur. Parti dışında değerlendirilir bu seçim. Doğru adaylarla yenilmez partiler bile dize getirilmiştir. Yüzde birlerin altında kalan partiler çok sürpriz sonuçlarla büyük şehirlerde başkanlık çıkarabilmiştir. Bunu yaparken de hiç mantığını kullanmamıştır. Düşünsenize iktidar partisini seçip daha fazla kaynaktan yararlanmak varken insan neden Meclis’te yer almayan bir partiyi seçer ki? Yerel seçimlerde bugüne kadar hep sevdiğimiz adayların etrafında toplanmıştır seçmenimiz.
Ama bu seçimlerde bir farklılık var ve bunu anket şirketleri “ıska” geçiyorlar. Bu seçimler sevilenin etrafında toplanmaktan çok, nefret edilenin karşısında toplanılarak geçecek. Bu nedenle de seçim anketlerinde kimin önde gittiğinden çok, kalanlar birleştiğinde hangi oyu alabilecekleri belirleyici olacak. Tek başına yüzde altmışların üzerinde bir oy alacağı kesin olmayan bütün seçim bölgeleri sürprizlere gebe gözüküyor.
Türkiye’de son iki yıldan beri yaşanan olayların bir akıl tutulmasına yol açtığı artık net olarak ortada. Sevgi, toparlayıcı bir faktör olmaktan çok uzakta. Moda tabirle, “nefret etmek in, sevmek out”. Bu ortamda da benim soracağım tek bir soru var: “İyilerin suçu ne?” Nefretin birleştirdiği adaylar mı iyi olacak?
Unutmayın ki, nefretin ekilip sonra da biçildiği bir yerde başka ürün ekemezsiniz. Bu sizin son hasadınız olacaktır.
Nefret ‘In’ Sevgi ‘Out’
Yazarın Son Yazıları
Demokrasi Organize İşlerdir
Köprüye Girmeden Son Çıkış
Üç Yiğit Ölmüş Diyeler
Reddi Miras
Suçlu Mahalle
Ortadoğu’nun Temel Diplomasisi ‘Silah’
Bollywood ile Hollywood Arası
CHP’nin Çatısı
Ben Olsaydım…
Tezatlar Ülkesi
Kusursuz Muhalefet
Soma’dan Dersler
Mustafa Kemal’in Askerleri
İmdat BDP Hattı
Olağan Şüpheliler
Fakir Cumhurbaşkanı İstiyorum
Süper ‘Mit’
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
Kaybeden Belli
Düşman Topraklarda
DİYET
Hoş Geldin Komutanım
Seçim Karakolu
Zekâ mı, Yoksa İspiyoncu mu?
İlk Sansür ‘Şahin’
Spartaküs mü Yoksa İnce Memed mi?
Toprak
Hukuktan Çıkış
Güney Hattında Neler Oluyor?
Günaydın
Kaderimiz de Aynıymış
Büyümeyen Çocuk
Nefret ‘In’ Sevgi ‘Out’
Kayıp Aranıyor
İadei İtibar - 2
İade-i İtibar
Herkesin Bir Faşisti Vardır!
Sen Sus Gözlerin Konuşsun
Askıda Ekmek
Çözümsüzlük Süreci