Ortadoğu’nun Temel Diplomasisi ‘Silah’

07 Temmuz 2014 Pazartesi

Rusya Federasyonu eski Başbakanı Yevgeni Primakov, “Rusların Gözüyle Ortadoğu” adlı kitabında, “Çoğu Arap ülkesinde, sömürge ve yarı sömürge rejimlerinin değişiminde ordular kesin bir rol oynamıştır. Çünkü gerçekten yetkili ve tutarlı muhalefetin oluşmadığı bu ortamda, en düzenli güç onlardı” diye aslında bu toprakların açmazını çok net bir şekilde ortaya koymuştur.
Komşu olduğumuz bu toprakların gerçeklerinden o kadar uzak ve duygusalız ki, karar verme süreçlerinde ardı ardına hata yapmaya devam ediyoruz. Herkesin bir adım geriye doğru çekilerek yaşananları anlamaya çalıştığı yerlerde biz ise, kavgayı seyretmeye alışık olduğumuz gibi olayın içine girerek anlamaya çalışıyoruz. Bu arada kavga edenlerin birbirine attığı her türlü tekmeyi ve yumruğu suratımıza yemeye de devam ediyoruz. Açıkçası bu politikanın ismini, “onurlu dış siyaset veya onurlu yalnızlık” diye aldatıcı isimlerle adlandırmamak gerekiyor.
Dış politikada son dönemde yaşadıklarımız sıfır problem olmaktan çok, sıfır muhataplığa doğru hızla evrilmiş gözükmektedir. Birkaç yazımda sık sık yazmaya çalıştım ama bir kez daha söylemeden geçemeyeceğim, “Türkiye’nin şu anda sınır komşuları saat başı değişmektedir.” Suriye sınırları içinde bulunan Türk topraklarına ulaşmak için birkaç kez PYD bölgesine, sonra IŞİD bölgesine girmek zorunda kalıyoruz. Her bir kontrol noktasında, devlet olmayan, ama devlet gibi davranan bu örgütlerle pazarlıklar yapılarak topraklarımıza ulaşmaya çalışıyoruz.
Irak’ta merkezi hükümet ile bağlarını koparan ve Kerkük’ü oldubitti ile işgal eden Barzani ile iç siyasete malzeme olacak görüşmeler yapıyoruz. Barzani, önce tek taraflı bir kararla “hemen bir referandum yapılacak” diye söyleyip, birkaç gün sonrada bu referandumun tarihini, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına erteleyebiliyor. İlişkilerimizin çok iyi olduğu söylenen Sünni Arap bloku bölgesinde, konsolosluğumuz basılarak görevliler rehine alınabiliyor ve Türk şoförlerin araçları gasp edilerek ülkemize geri gönderiliyor. Bu arada da merkezi hükümet, Türkiye’yi, Irak’ın iç işlerine karışmakla suçlayabiliyor.
Libya’da, Türkiye vatandaşları istenmeyen adamlar olarak nitelendirilerek ülkeyi terk etmeleri isteniyor. Kaddafi döneminde, ülkenin en büyük ikinci ekonomik partneri olmak üzereyken, bir anda oyun dışında kalabiliyoruz. Ne olmuş olabilir ki, ülkedeki bütün muhalif grupları ülkemizde misafir etmişken bir anda bizden bu derece nefret eder hale gelmişlerdir? Katar’ı ve ülkemizi, ülkeyi karıştırmakla suçlama noktasına kadar gelinmiştir.
Bu örneklere Mısır, Lübnan ve İsrail’i de ekleyebilirsiniz. Hiç kimsenin aklına, “Arkadaşlar, ne oldu da bütün bu saydığım ülkelerde istenmeyen ülke pozisyonuna geldik” diye sormak gelmiyor mu? Bu sorunun cevabını komplo teorileriyle açıklamaya çalışanlar mutlaka olacaktır. Belki bu teorilerin bir kısmının mantıklı bir açıklaması da olacaktır, ama yine de hepsini bir anda açıklamaya asla yetmeyecektir.
Amerikalılar, siyasetin açıklaması için ilginç bir deyim kullanıyorlar, “siyaset problemin ortadan kalkıncaya kadar oyalanmasıdır.” Bunu iç siyasette bir şekilde yapma şansına sahip olabilirsiniz, ama dış politika bu deyimle açıklanamaz veya iç siyasette yaptığınız gibi sorunları öteleyemezsiniz. Karşımızda ve sınırlarımızda yarattığımız sorunlar yumağı artık bizim iç meselemiz haline dönüşmüştür. Bu sorunların Türkiye’yi asimetrik bir savaşa doğru sürüklediğini görmeyenlere uyarım birazcık geriye doğru bakmalarıdır. Bu sorunlu gidişin bir sonraki hamlesi Türkiye’de, ekonomik ve siyasal anlamda krizlerin yaşanabilecek olmasıdır. Dış politikayı, bazen iç politika malzemesi olarak kullanabilirsiniz, ama dış politikanız sizi malzeme yapmaya başlamışsa işte orada geri adım atarak ortamı bir gözlemelisiniz.
Kavgada geri adım atmak geriye çekilmek için değil, denge sağlamak için atılır. Maalesef Ortadoğu’da diplomasi değil; silahlar konuşmaktadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları