Zaman Kaybolmaz

17 Temmuz 2022 Pazar

“Bu iki dünya birbirini hiç anlamadı” demişti bana Livio Missir...

İtalyan asıllı bir Levantendi. İzmir’de doğmuş, Ankara Hukuk’ta okumuştu. Türkçesi mükemmeldi. 

Özal’ın AB üyeliği kartını şapkadan çıkardığı 80’ler sonunda tanımıştım kendisini. 

Brüksel, Özal’ın talebini geri çevirip; “Şimdi meşgulüz” demişti: “Doğu Avrupa’ya açılıyoruz. Sırası değil.” 

Bu buz gibi soğuk yanıtı açıklığa kavuşturmak için koyulduğum Brüksel seyahatinde tanışmıştık Livio Missir’la...

Evinde gerçekleştirdiğimiz söyleşinin en başında daha hiç unutmam: “Bu iki dünya-Türkiye ve Avrupa birbirini hiç anlamadı. Avrupa istese Türkiye’yi gayet iyi anlar. Ama bu gereksinimi duymuyor!” demişti. 

Otuz küsur yıl önceki o röportajda onlarca kişiyle görüşmüştüm. Ama zamanın bu kerte haklı çıkardığı daha çarpıcı ve özlü bir tespit hatırlamıyorum.

‘AYRI DÜNYALAR’ PARADİGMASI

Adaşım Nilgün Uysal’ın İlber Ortaylı ile gerçekleştirdiği nehir söyleşisi Zaman Kaybolmaz’ı, bayram tatilinde soluk almaksızın okurken “bu birbirini anlamaz iki dünyayı” çok içerden tanıyan Missir’ı hatırladım sıklıkla.

Batı’nın Osmanlı’dan bu yana Türkiye’yi aslında yakinen izlemesine karşın, “o bilgi”nin... ne Batı kamuoylarına, ne devlet katmanlarına ulaştığını kayda düşüyor Zaman Kaybolmaz. Neden elbette ideolojik.

Örneğin İspanya’da katıldığı bir toplantıyı aktarırken “Ortaçağ’dan kalma fikirleri dinledim” diyen Ortaylı ekliyor:

“Bir realpolitik var. Türkiye ile ilişkilere önem veriyorlar. (Ama) İspanya’yı yöneten ve temsil eden çevrelerde hiçbir şey değişmemiş... Adamın kafasında hala belli tezatlar var: İslam, Müslüman, Hıristiyan ayrımı çerçevesinde…. ‘tehlikeli bir devlet’ gibi faktörler üzerinden bakıyorlar Türkiye’ye. Bunlar ‘Türkiye’ye hayırhah yanaşan İspanyollar’...”

Tam bire bir Missir’ın söz ettiği “paradigmasal ayrı dünyalar” yaklaşımı bu işte.

Batı’yı da Doğu’yu da hisseden ve iyi bilen ender entelektüelerimizden olan Ortaylı söze şöyle devam ediyor:

“Bizim millet (bu durumlarda) ‘Bizim için yanlış düşünüyorlar’ der. Hemen onları düzeltmeye kalkışır. Bir muharebe başlar... Ne düzelteceksin? Düzelmez. Sen somut olarak kendin ortaya çıkmadıkça, memleket kuvvetlenmedikçe, üretim artmadıkça, bir şey değişmez... Bir yere gittiğim zaman insanların fikirlerini değiştirmekten çok, olduğu gibi dinleyip almayı tercih ederim. Benim için mühim olan bu... enformasyondur.”

Zaman Kaybolmaz 2000’ler başında basılmış. Elden geçirilerek mayısta yeniden basılan kitap hızla 2. baskıyı yapmış.

Ortaylı sadece Batı’da değil, Mısır, Bahreyn gibi Ortadoğu ülkelerinde de karşılaştığı abuk sorulardan yakınıyor: “Gelen soru ve tepkiler Avrupalılarınkinden beter ve cahilce” diyor:

“Arap mesela, ‘Mustafa Kemal Arapçayı kaldırmış Türkiye’den’ diyor. Ne zaman vardı ki Arapça, Türkiye’de? Üniversite hocası söylüyor bunu üstelik.”

İlber Hoca ne ki bizim de “dünya ile ilgilenen bir kavim olmadığımıza” dikkat çekiyor ve bu yüzden “tarih yazmadığımızı” ekliyor.

Türkiye velhasılı kozmik toz/nebula ile çevrili uzaydaki bir yıldız gibi. Türkiye’den evren, evrenden de Türkiye’yi görebilmek için Webb teleskopu gerekiyor.

RUS HÜZNÜ

Zaman Kaybolmaz’ı ilginç kılan diğer katman gezi anıları.

Kendisini “aynı anda birkaç yerde bulunmak arzusu” ile tanımlayan Ortaylı bir seyyah. Yalnız gezmekten hoşlanıyor. Otobüs, tren, uçak ne bulursa yola çıkmaktan çekinmiyor.

İran’ı, Ortadoğu’yu, İtalya-İspanya başta olmak üzere Avrupa’yı, ABD’yi, Rusya’yı, henüz iç turizmin gelişmediği yıllarda Anadolu’yu bol bol arşınlıyor. Ve veciz tahlillerle gözlemlerini aktarıyor:

Roma için örneğin “Piazza Navona’da güneyin kantolarını söyleyenleri, danslarını yapanları, commedia dell’arte sanatçılarını görürdün” diyerek söze başlıyor: “O tarihi İtalya’ya daha yakın bir havaydı. Şimdi lümpen görüyorsun. Artık ne yapılan resmin, ne gösterinin anlamı var... İtalya fakir değil. (Ama) ‘sefiller’ yani sistemin dışında yaşayanlar ve de ‘zenginler’ var ortada... Genç nüfus yok. Sokaklar ölü. Tadı, rengi kaçmış.”

Rusya’yı ise kısaca “hüzün”le tarif etmiş Ortaylı: “Orman, göl, nehir, belirli tipte evler ve bir yeknesaklık, o yeknesaklığın içinde bir derinlik var” diyor.

Hem keyifle okunan, hem de adı gibi düşündüren bir yapıt: “Zaman Kaybolmaz”. Coşkuyla öneririm.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları