Adalar, Yunanistan ve askersizleştirme - Tugay ULUÇEVİK
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Adalar, Yunanistan ve askersizleştirme - Tugay ULUÇEVİK

16.06.2022 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye’nin, 1923 Lozan Antlaşması ve Boğazlar Sözleşmesi ile 1947 Paris Antlaşması’na göre “askersizleştirilmiş” (gayrıaskerî) [demilitarized] statüye bağlanan Ege’deki belirli adaların bu statülerine Yunanistan’ın riayet etmesini istemesinin sağlam tarihî, coğrafî, hukukî, siyasî arka zemini ve temeli vardır.

1913 LONDRA ANTLAŞMASI

Balkan Savaşlarında yenilmiş ve ağır kayıplara uğramış olan Osmanlı Devleti’ne hasımlarımız tarafından dayatılan Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913) çerçevesinde dahi Yunanistan’a bırakılan adaların “askersizleştirilmiş” olması zorunluluğu düşünülmüş ve hükme bağlanmıştır.

Avrupa’nın o zamanki “Büyük Devletleri” [i] (Almanya, Avusturya, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya)  “…Yunanistan’a bırakılan adalar hakkında adaların tahkim edilmeyeceğine veya herhangi bir deniz veya askeri amaçla kullanılmayacağına… ilişkin Yunan hükümeti tarafından kendilerine ve Türkiye'ye tatmin edici garantilerin verilmesi gerektiğini...” bildirmişlerdir (Şubat 1914).

Yani, “Büyük Devletler” daha 1914 yılında Yunanistan’ın kendisine verilen adalar üzerindeki egemenliğini adaları tahkim etmeme ve askerî maksatlarla kullanmama garantisini verme şartına bağlı kılmışlardır.

Yunanistan kendisine “bırakılan adaları tahkim etmemeyi ve askeri amaçlarla kullanmamayı taahhüt” ettiğini “Büyük Devletlere” nota ile bildirmiştir (21 Şubat 1914). 

LOZAN BARIŞ KONFERANSI 

1923 Lozan Barış Konferans'ının zabıtları, Konferans’ta Türkiye’nin karşısında oturan Devletlerin de Türkiye'nin güvenlik mülahazalarına dayanan meşru endişelerinin Yunanistan’a bırakılması öngörülen adaların askersizleştirilmesi yoluyla giderilmesi hususunda genel olarak anlayışlı davrandıkları, bu yönde beyanda bulundukları yine zabıtlardan anlaşılmaktadır.

1923 LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

Lozan Barış Konferansı’nın zabıtlarının ve diğer ilgili kaynakların incelenmesi, Lozan barış Konferansı’nda “askersizleştirme” rejimi bakımından şöyle bir yaklaşım benimsendiğini ortaya koymaktadır:

Osmanlı Devleti’nin kaybettiği Balkan Savaşları sonunda esasen fiilen Yunanistan’ın işgali altında bulunan ve Yunanistan’ın egemenliğine bırakılan adaların “Büyük Devletlerin” 13 Şubat 1914 tarihli kararı esas alınarak askersizleştirilmesi öngörülmüştür.

Doğu Ege Adaları iki gruba ayrılarak konumlarına göre farklı derecede spesifik askersizleştirme tedbirlerine tabi tutulmuşlardır.

Anadolu kıyıları bakımından merkezi konumdaki adalar hakkındaki askersizleştirme tedbirlerine Barış Andlaşması’nda yer verilmiştir.

Çanakkale Boğazı civarındaki Doğu Ege Adalarının askersizleştirilmesine ilişkin hükümler Barış Andlaşması ile aynı günde imzalanan Boğazlar Sözleşmesi’nde yer almıştır.

Barış Andlaşması’nın 23’üncü maddesinde “Sözleşme’nin Yüksek Âkit Taraflar bakımından sanki Andlaşma’nın içindeymiş gibi, aynı güç ve değerde olduğu” vurgulanmıştır.

Lozan Barış Andlaşması’nın 12’nci Maddesi:

Lozan Barış Andlaşması’nın 12’nci maddesinde Ege’deki adaların aidiyeti ve aynı zamanda askersizleştirilmiş statüsü hükme bağlanmıştır. Hüküm şöyledir:  

“İmroz ve Bozcaada ile Tavşan adalarının dışında doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları üzerinde Yunan egemenliğine dair… Londra Konferansında kabul edilip 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Hükümetine tebliğ edilen karar… doğrulanmıştır.”

Görüleceği üzere, Yunanistan’dan kendisine verilen “adalarda tahkimat yapmamasını ve bu adaları askerî amaçlarla kullanmamayı taahhüt etmesini” isteyen ve Yunanistan Hükûmeti’nin de 21 Şubat 1914 tarihli Nota ile kabul etmiş olduğu karar doğrulanmıştır. Böylece, Yunanistan’ın anılan Nota ile verdiği “askersizleştirme” taahhüdü, hukukî bakımdan Lozan Barış Andlaşması’nın 12. maddesinde sayılan adalar üzerinde egemenliğinin bir şartı haline gelmiştir.

ÖNEMLİ KARAR

Lozan Barış Andlaşması’nın 13’üncü maddesinde de 12. maddede Yunanistan’ın egemenliği altına konulan bütün adalar için geçerli olan genel “askersizleştirme” tedbirlerine ilâve olarak, Ege’de Anadolu kıyılarına çok yakın olan ve tam merkezinde yer alan Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında Yunanistan’ın uygulaması gereken askersizleştirme tedbirler üç kalem halinde sıralanmıştır. Bu tedbirler şunlardır:

Birincisi, anılan dört adada hiçbir deniz üssünün kurulmaması, istihkâm yapılmaması;

İkincisi, Yunan askerî uçaklarının Anadolu kıyısı toprakları üzerinde uçmalarının yasaklanması; buna karşılık olarak, Türk askerî uçaklarının da bu adalar üzerinde uçmamaları;

Üçüncüsü, zikredilen adalarda, Yunan askerî kuvvetlerinin, askerlik hizmetine çağrılmış ve bulundukları yerde eğitilebilecek normal asker sayısından fazla olmaması; jandarma ve polis kuvvetlerinin de bütün Yunan ülkesindeki jandarma ve polis kuvvetlerine orantılı bir sayıda kalması.

13’üncü maddenin ilk cümlesi “barışın sürekli olmasını sağlamak amacıyla, Yunan Hükûmeti Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında, aşağıdaki yasaklara uymayı taahhüt eder” şeklindedir. 

Bu hüküm önemlidir.

Bir kere, öngörülen askersizleştirme tedbirlerine uyulmasının “barışın devamlılığı” bakımından öneminin altı çizilmiş olmaktadır.  

İkicisi, Yunan Hükûmeti’ne bir uyarı mahiyetindedir. Yunan hükûmetinin üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmemesinden ve sonucunda barışın bozulmasından sorumlu tutulacağına işaret edilmektedir.

LOZAN BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ’NDE ASKERSİZLEŞTİRME

Sözleşme’nin 4’üncü maddesinde, diğer hususlar meyanında, Ege Denizi’nde Semadirek, Limni, İmroz/Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları’nın askersizleştirilmesi [demilitarisation] öngörülmüştür.

6’ncı maddede, askersizleştirilmiş mıntıkalarda [zones] ve adalarda başlıca şu kısıtlamalar, yasaklar hükme bağlanmıştır: 

İstihkâm, yerleşik topçu düzenlemeleri, savaş denizaltıları, askeri hava tertipleri ve deniz üsleri bulunmaması;

Askersizleştirilmiş mıntıka ve adalarda asayişle görevli polis ve jandarma kuvvetleri dışında silâhlı kuvvet konuşlandırılmaması; asayiş kuvvetlerine top verilmemesi, sadece tabanca, kılıç, tüfek ve her yüz kişiye 4 Lewis makinalı tüfek tahsis edilmesi.

9’uncu maddede, Türkiye’nin veya Yunanistan’ın bir savaş vukuunda savaşan taraf haklarını kullanarak, Sözleşmenin askersizleştirmeye ilişkin herhangi bir hükmünü tadil edebilecekleri; bununla beraber barışın tesis edilmesiyle birlikte Sözleşmede öngörülen askersizleştirme rejimini yeniden tesis etmekle yükümlü bulundukları hükme bağlanmıştır. 

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde öngörülen askersizleştirme tedbirlerinde Türkiye’nin askerî güveliğinin de göz önünde tutulduğunu gösteren bir hüküm vardır. 

Şöyle ki: 18’inci Madde’de “Boğazların ve bitişik bölgelerinin askersizleştirilmesi tedbirlerinin Türkiye’nin askerî güvenliğini gereksiz yere tehlikeye düşürmemesinin temin edilmesinin arzu edildiği” vurgulanmıştır.

1936 MONTRÖ [MONTREUX] SÖZLEŞMESİ’NİN ETKİSİ

Montrö Sözleşmesi, doğrudan doğruya, Türkiye’nin Egemenlik haklarında Boğazlar ve Marmara Denizi bakımından mevcut olan bazı kısıtlamaların kaldırılmasını ve bu bölgelerde Türkiye’nin kendi millî savunması alanında ihtiyaç duyduğu güvenlik tedbirlerini, Boğazlardan özellikle ticarî gemilerin serbest geçiş hakkına zarar vermeden, hür biçimde alabilmesini sağlamayı amaçlamıştır. 

Limni ve Semadirek adalarının tabi olduğu askersizleştirme rejiminin hukukî bakımdan zayıflamasına veya ortadan kalkmasına yol açan bir sonuç doğurmamıştır.   

1947 PARİS BARIŞ ANDLAŞMASI’NDA ASKERSİZLEŞTİRME

İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda galip devletlerle İtalya arasında 10 Şubat 1947’de Paris’te Barış Andlaşması imzalanma ile Lozan’da İtalya’nın egemenliği altına giren Oniki Ada, Paris Andlaşması ile Yunanistan’a devretmiştir. 

Adaların isimleri:

Astipalya [Astropalia], Rodos [Rhodes], Herke [Kharki] Kerpe [Scarpanto], Çoban [Casso], İlyaki [Tilos], İncirli [Nisyros], Kelemez [Kalymnos[, İleryoz [Leros], Batnoz [Patmos], İlipsi [Lipso], Sömbeki [Symi], İstanköy [Kos] ve Meis  [Castellorizo] ve bunlara bitişik adacıklar.

Maddenin 2’nci fıkrasında “Bu adalar askerden arındırılacak ve askerden arındırılmış olarak kalacaktır” hükmü yer almıştır. 

Andlaşma’nın XIII. Ekinde (D) “Askersizleştirme” [Demilitarisation] şöyle tarif edilmiştir:

“İşbu Antlaşmanın amacı bakımından, ‘askersizleştirme’ ve ‘askersizleştirilmiş’ terimleri ile kastedilen, ilgili topraklarda ve karasularında, tüm deniz, askeri ve askeri hava tesislerinin, tahkimatın ve bunların silâhlarının, yapay askeri, deniz ve hava engellerinin; askeri, deniz ve askeri hava birimlerinin üslenmesinin veya kalıcı veya geçici olarak yerleştirilmesinin; herhangi bir biçimde askeri eğitim ve savaş malzemesi üretiminin yasaklamasıdır.  Bu, dahili karakterdeki görevleri yerine getirmekle sınırlı ve tek kişi tarafından taşınabilen ve kullanılabilen silâhlarla donatılmış iç güvenlik personelini ve bu personelin gerekli askeri eğitimini yasaklamaz.”

1947 Andlaşması’nın 14’üncü maddesi toprak devri ve egemenliğin aidiyetiyle ilgilidir. Bu madde içinde egemenliği devredilen adaların “hukukî statüsünün” (askersizleştirme) de belirlenmiş olması, Yunanistan’ın Oniki Ada üzerindeki egemenliğini, adaların askersizleştirilmiş statüsüne riayet etmesi şartına bağlı hale getirmiştir. 

Andlaşma’da askersizleştirilmiş statünün hakkında emredici bir dil kullanılmıştır. İngilizce “shall be” ve “shall remain” sözcükleri, hükmü emredici kılmaktadır.

SONUÇ

Yunanistan, 1993’te Uluslararası Adalet Divanının zorunlu yargı yetkisini kabul ederken, “ulusal güvenlik çıkarları” ile ilgili askeri önlemlerden kaynaklı hususlara ilişkin olarak Divanın zorunlu yargı yetkisine çekince koymuştur. Yunanistan bu şekilde adaların askersizleştirilmiş statüsüne ilişkin bir tartışmanın Uluslararası Adalet Divanı’na gitmesini engellemeyi amaçlamıştır. 

Yukarıda da vurguladığımız üzere, Lozan Barış Antlaşması’nın 13’üncü maddesinin ilk cümlesi ile “barışın sürekli olmasını sağlamak amacıyla, Yunan Hükûmeti Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında, aşağıdaki yasaklara uymayı taahhüt eder” hükmü vazedilmiştir.

1947 Paris Antlaşması’nın 14. maddesinin 2’nci fıkrasında da “bu adalar askerden arındırılacak ve askerden arındırılmış olarak kalacaktır” hükmü yer almıştır. 

Bu hükümler, mezkûr antlaşmaların Yunanistan’ın egemenliği altındaki bahse konu adaların “askersizleştirilmiş” (gayrıaskerî) statülerini Ege’de barışın devamının aslî unsuru olarak tayin etmiş olduğuna delâlet etmektedir. Yunanistan “askersizleştirilmiş” statüyü ihlâl ve bunun kendisi için bir hak olduğunu da iddia etmekle Türkiye’nin millî güvenliğini ve aynı zamanda Ege’de barışı açıkça tehlikeye düşüren bir durum yaratmış olmaktadır. 

Bu da hiç şüphe yoktur ki, uluslararası barış ve güvenliği korumakla ve barışı tehdit eden ve tehlikeye düşüren durumlara müdahale etmekle yükümlü bulunan BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini gerektirecek ağırlıkta bir durumdur.

TUGAY ULUÇEVİK

BÜYÜKELÇİ (E)


[i] “Büyük Devletler” deyimi siyasî tarihte ve diplomasi tarihinde o dönemde kullanılan bir deyimdir.

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025