Çin - Bir kalkınma makinesi - Kemal KILIÇDAROĞLU
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Çin - Bir kalkınma makinesi - Kemal KILIÇDAROĞLU

08.01.2024 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Sağlıklı bir planlamayla kaynaklarını en verimli şekilde kullanmayı başaran ülke... Üniversiteleri bilgi üreten ülke... Yetenekli gençlerini dünyanın en önemli üniversitelerine göndererek “yüksek yetenek inşası”nı sağlayan ülke... Bir teknoloji devi olma yolunda hızla ilerleyen ülke... Enerji kaynaklarının yetersizliğine rağmen bir “kalkınma makinesi”ne dönüşen ülke... Evet, kısaca Çin’i böyle tanımlayabiliriz. 

Çin, “yüksek yetenek inşası” ile teknolojideki hızlı gelişmeye uyum sağlamış, bilimde-teknolojide dünyanın önemli aktörlerinden biri haline gelmiştir. İzlediği politika, nüfusuyla bir zamanlar dünyanın sayılı tüketim merkezi olarak görülen Çin’i, bugün dünyanın sayılı üretim merkezlerinden  birine dönüştürmüştür... Batı’nın üretim devleri, Çin pazarına girmek için yarışmakta ve Çin bu yarışı kalkınma sürecinde avantaja dönüştürmektedir. Bu süreç Çin’i dünyada önemli bir aktör olarak ortaya çıkarmış ve dolayısıyla “çok kutuplu dünya” kavramının siyaset dilinde kullanılmasını sağlamıştır. 

15 Kasım 2023 tarihinde ABD’nin San Francisco kentinde yapılan “Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Zirvesi”inde ABD Başkanı Joe Biden ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping buluştular. Bu buluşmada Biden, iki ülke arasındaki “rekabetin çatışmaya dönüşmemesini” isterken Şi Cinping, bu buluşmayı “dünyadaki en önemli ikili ilişki” olarak tanımlamıştır. Dört saat süren bu buluşma Çin’in Asya-Pasifik ekseninde geldiği önemli aşamayı göstermektedir. Hatta Şi Cinping, bir anlamda dünyadaki güç paylaşımına değinerek “dünya iki ülke için yeterince büyük” vurgusunu da yapmıştır. Amerikan iş dünyası yöneticilerinin Şi Cinping’i ayakta alkışlamaları ise Çin’in ABD iş dünyası açısından da vazgeçilmezliğini göstermektedir. Çünkü Çin’in bugün dünya ekonomisindeki payı -enerji kaynaklarının yetersizliğine rağmen- ABD’yi yakalamış durumda... Açıkçası, küreselleşmeden en çok yararlanan ülkelerin başında Çin gelmektedir. Dolayısıyla Çin artık yükselen bir güç değil, aynı zamanda dünyayla rekabet eden bir güce dönüşmüş durumda... 

İçeride bir kalkınma makinesine dönüşen Çin, “İpek Yolu Projesi”yle Orta Asya-Kafkaslar ekseninde (Avrasya) Karadeniz ve Akdeniz’e bağlanmak istemektedir. Tarihteki İpek Yolu’nun canlanmasının Çin ekonomisine ciddi katkılar yapacağını hepimiz biliyoruz. Bunun jeopolitik ve jeostratejik açıdan da önemi yadsınamaz. Türkiye’nin de bu projeden büyük yararlar sağlayacağı kesin. Buradaki kritik soru şu: Afganistan’daki rejim değişikliği bu projeyi nasıl etkileyecektir? Bunu zaman gösterecektir.

Çin’in sadece Asya-Pasifik’te değil, Afrika’da da önemli bir güç olarak kendisini gösterdiğini biliyoruz. Devletlerin iç işlerine karışmayan, hatta yönetimlerine saygı duyan Çin, yatırımlarıyla Afrika’da en güçlü aktör konumunda. 100 bini aşkın Afrikalı üniversite öğrencisi Çin’de eğitim görüyor. Ayrıca Afrika’yla olan ticareti de her yıl artarak devam etmektedir. Batılıların koloni döneminden kalma olumsuzlukları da Afrikalıların Çin’e sempatiyle bakmalarını sağlıyor...

PETROL SAVAŞLARINDAN ÇİP SAVAŞLARINA...

Winston Churchill, 1936 yılında İngiliz Avam Kamarası’nda İngiltere’nin çıkarlarını anlatırken kullandığı şu cümle hayatidir: “Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir.” Bu düşünce 20. yüzyılda yaşanan petrol savaşlarının gerekçesidir. Petrol üreticisi ülkelerin yaşadıkları büyük acıların kaynağı aslında sahip oldukları petroldü. Ama günümüzde yeni bir savaş yaşıyoruz... Çip savaşları... Bu savaşın özelliği petrol savaşlarına benzememesidir. Çünkü petrolün çıkarılacağı coğrafyayı değiştiremezsiniz. Petrolün olduğu coğrafyayı ya elde edeceksiniz ya da kontrol edeceksiniz... Açıkçası egemen güçler petrolün olduğu coğrafyayı acı bedeller ödeterek kontrol ettiler ve etmeye de devam ediyorlar. Oysa çip, petrol gibi doğal bir ürün değil. Dolayısıyla çipin nerede üretileceğine biz karar verebiliriz. Bunun yolu, bilim insanlarının yaptıkları çalışmaların teknolojiye aktarılmasıdır. Yani çip savaşını kazanmanın yolu bilgi üreten insanların ülkesi olmaktır. Bir başka anlatımla “yüksek yetenek inşası”nı sağlamaktır. Konunun ekonomik önemini vurgulamak için bir de rakam verelim... Bir trilyon dolarlık bir pazardan söz ediyoruz... 170’ten fazla sektörü doğrudan etkileyen bir ürün... Bugün için küresel çip üretim kapasitesinin yaklaşık yüzde 77’si Tayvan, Çin, Güney Kore ve Japonya’da. ABD ise küresel üretimin sadece yüzde 13’üne ev sahipliği yapıyor. Tayvan’ının çip üretiminde baskın bir ülke olarak varlığını sürdürmesi bu ülkeyi ABD ve Çin arasındaki jeopolitik gerilimin merkezine oturttu. Ve ABD gelişmiş çiplerin Çin’e satışına yasak getirdi... Çünkü en güçlü çipler, yapay zekâ gibi ileri teknolojilerin yanı sıra hipersonik füzeler ve gizli savaş uçakları gibi en son silahların geliştirilmesi için de büyük önem taşıyor. Bu arada Çin ile Tayvan ilişkilerinin son 40 yılın en gergin ve en kötü döneminde bulunduğu da bir başka gerçektir.

Bu gelişmeler ABD’nin çip üretiminde yeni bir politika oluşturmasına yol açtı. Politikanın ana ekseni güvenlikti... Virginia Demokrat Senatörü Mark Warner, “Çin ile Tayvan arasındaki artan gerilimleri gördüğümüzde, en azından ordumuz için satın aldığımız dünyadaki en son teknoloji çiplerinin hepsinin Tayvan’dan geldiğinin farkına vardık ve bu meselenin yurtiçinde halledilmesi için adım attık. Çünkü Tayvan, potansiyel olarak Çin komünist devletinin askeri tehdit ve ablukası altında, bu bizim için büyük ölçüde yıkıcı olabilir, ulusal güvenlik ile ekonomik risk teşkil edebilir” diyordu... Ve sonuçta ABD Başkanı Joe Biden, 9 Ağustos 2022’de “Çip ve Bilim Yasası”nı imzalayarak yürürlüğe koydu. ABD 40 milyar dolarlık yatırım yapacağını da açıkladı...

Kuşkusuz tüm bu gelişmeleri AB de yakından izliyordu. Avrupa da 1 trilyon dolarlık çip pazarından payını almak istiyordu. Hem teknolojide liderlik hem de çip ticaretinde arz güvenliğini sağlamak için “Avrupa Çip Yasası” 21 Eylül 2023 tarihinde yürürlüğe koyuldu. Ana hedef doğal olarak çip üretiminde dışa bağımlılığı minimum düzeye indirmek. Bu amaçla kamu ve özel sektör eşgüdümünde çip yatırımları için yaklaşık 43 milyar Avroluk bir destek sağlanması planlanmıştır. 

VE TÜRKİYE

1.5 milyara yaklaşan nüfusuyla Çin, bir kalkınma makinesine dönüşürken Türkiye ise ekonomide ve teknolojide beklenen gelişmeyi sağlayamadı. Çin, tarihinde ilk kez kişi başına düşen milli gelirde (2018 yılından itibaren) Türkiye’yi geçti... 1983’e kadar kişi başına düşen milli geliri Güney Kore’yi geçen Türkiye, 1983’ten itibaren Güney Kore’nin de gerisine düştü... 

1992’de mikroelektronik teknolojisinin Türkiye’ye kazandırılması yolunda yapmakta olduğu çalışmalar dolayısıyla TÜBİTAK Hizmet Ödülü ile ödüllendirilen Prof. Dr. Duran Leblebici Türkiye-Güney Kore gerçeğini şöyle anlatır:

“Güney Kore ve Türkiye bundan 30-40 yıl önce yola çıktığımızda aşağı yukarı aynı yerlerdeydik. Kore belli alanlara bilinçli bir şekilde yoğunlaşarak hem devletin hem sanayi kuruluşlarının aynı doğrultuda akması sonucunda bu yerlere geldi. Türkiye hâlâ savruk davranıyor.” (5 Şubat 2014) 

DAHA ACI OLANI İSE VİETNAM ÖRNEĞİDİR 

Bilgi ve iletişim teknolojileri ürünleri ihracatında 2002’de sadece 500 milyon dolarlık ihracat yapan Vietnam, 20 yılda bu ihracatını 137 milyar dolara çıkarmıştır. Türkiye ise 20 yılda 1.6 milyar dolar olan ihracatını ancak 2 milyar dolara çıkarabilmiştir... (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Prof. Dr. Ercan Uygur - t24 - 28 Eylül 2023)

Türkiye ile Vietnam, Güney Kore, Çin arasında yaratılan bu uçurumun sorumlusu kim? Kuşkusuz bunun sorumlusu ülkeyi yönetenlerdir. Oysa devlet inovasyon politikalarını yönlendirmede etkin rol üstlenerek yenilikçi ve risk alıcı bir aktör konumuna gelebilirdi. Çünkü günümüzde devletler yeni teknolojilerin ve sektörlerin gelişimini sağlayarak ekonomik büyümeyi teşvik etmektedirler. Hatta bu teşvikleri çıkardıkları özel yasalarla (ABD ve AB örneğinde olduğu gibi) güvence altına almaktadırlar. Yani devlet pasif bir düzenleyici güç olmaktan çıkıp aktif bir inovasyon gücü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Türkiye de benzer sıçramayı kamunun öncülüğünde yapay zekâ teknolojileri ile yapabilir. Üstelik yapay zekâ teknolojilerinin maliyeti, eşiği dijital teknolojilerden daha düşüktür. Bunun temel yolu da üniversitelerin bilgi üretmesidir. Üniversiteleri bilgi üretmeyen bir toplumun ise geleceği yoktur... Artık herkes şunu çok iyi anlamalıdır: Üniversitelerinin bilgi üretmesine engel olanlar, ülkelerine karşı ihanet içindedirler.

KEMAL KILIÇDAROĞLU 

CHP 7. GENEL BAŞKANI

Yazarın Son Yazıları

Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025