Ey Amerika, ey İsrail! Ortadoğu’yu mezbahaya çevirdiniz! - Sadık ÇELİK
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Ey Amerika, ey İsrail! Ortadoğu’yu mezbahaya çevirdiniz! - Sadık ÇELİK

19.12.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

TARİHSEL PERSPEKTİF

İnsanlık tarihinin ilk sayfalarından süzülüp gelen, Kabil ve Habil'in hikayesi, insanlar arasındaki kıskançlık ve çekememezliğin en çarpıcı portrelerinden birini çizer. Bu kadim anlatı, toprağa düşen ilk kan damlasıyla, insan ruhunun karanlık dehlizlerinde yankılanan bir rekabetin, hırsın ve ihtirasın hikayesidir. Asırlar ötesinden gelen bu efsane, bugün bile insan doğasının en derin ve karmaşık duygularını aydınlatmaya devam eder. Tarihin tozlu sayfalarından yükselen bir yankı gibi, modern zamanlarda da insanların ve halkların birbirine karşı duyduğu derin ayrılıkları ve rekabeti yansıtır. 

Ortadoğu, geçmişten bugüne, tarihin en kanlı ve karmaşık çatışmalarına tanıklık etmiştir. Ve İsrail-Filistin çatışması, bu listeye en tepelerden girer…

“Vadedilmiş Topraklar" kavramı, Yahudi inancının ve tarihinin merkezinde yer alır. Tanrı'nın İbrahim'e ve onun soyuna, Kenan Diyarı olarak bilinen bölgeyi verme vaadini ifade eder. Bu bölge, bugünkü İsrail ve Filistin topraklarını da içeren, Ortadoğu'nun geniş bir alanını kapsar. Söz konusu vaat, Yahudi kutsal metinlerini kapsayan Tanah'ta (Eski Ahit) ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Bu anlatı, Yahudiler’de, söz konusu toprakların tarihsel ve manevi anlamda Yahudi halkına ait olduğu inancını güçlendirmiştir. Ve 20. yüzyılın başlarından itibaren bu bölge Filistin Arapları ve Yahudi göçmenler arasında artan gerilimlerin merkezi haline gelmiştir.

Bu tarihsel ve dini bağlam, İsrail-Hamas savaşına giden yolu anlamak için önemlidir. İsrail-Hamas çatışması, süregelen tarihsel ve dini anlaşmazlıkların, siyasi ve toprak bazlı gerilimlerin bir devamı olarak okunabilir.

1915-18 yılları arasında Filistin cephesinde, İngilizlerle birlik olan Araplar’ın, Anadolu’dan gelen bıyığı terlememiş askerleri -benim büyük dedelerim de dahil- nasıl sırtından vurduğunun, Osmanlı’yı arkadan nasıl hançerlediğinin acı dolu hikayeleri de bölgenin karmaşık geçmişinin bir başka boyutudur.

Yine, Araplar’ın topraklarını peyderpey Yahudiler’e satmaları da bugünkü İsrail’e giden yolun kaldırım taşlarını adım adım döşemiştir. 

Söz konusu tarihi olayların ve görüşlerin hiçbiri, bugün Gazze’de yapılan katliamın gerekçesi değildir, olamaz elbette. Ancak tüm bu perspektifler, bugün Gazze topraklarında yaşanan dramı her yönüyle görüp değerlendirebilmek için bilinmesi, farkında olunması gereken boyutları kapsar. 

1967'de gerçekleşen Altı Gün Savaşı, bu uzun çatışma tarihinde dönüm noktası olmuştur. İsrail bu savaşta Mısır, Ürdün ve Suriye’nin altını üstüne getirmiş ve sonuçta, Kudüs dahil olmak üzere pek çok yerin kontrolünü ele geçirerek topraklarını dört katına çıkarmıştır. 

Savaştan mağlup çıkmalarına rağmen, petrol çıkaran Arap devletlerinin (OPEC ülkeleri) ABD ve Katar’a uyguladığı ambargo kararı ise son derece çarpıcıdır. 

Peki bu ülkeler bugün ne yapıyor? 

Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler İsrail ile ilişkilerini sürdürüyor ve petrol kısıtlaması konusunda sessiz kalıyorlar. Tel-Aviv büyükelçisini geri çeken Ürdün dışında kimse ilişkileri askıya alma konusunda adım atmıyor. Ekonomi ve ticaret devam ediyor. Sadece insani ateşkes mevzu bahis olunca arabuluculuk etme konusunda birbiriyle yarışıyorlar.

HAMAS’IN YÜKSELİŞİ

60'lar ve 70'ler boyunca Filistin halkının bağımsızlık ve devlet kurma çabalarını temsil eden başlıca örgüt olarak bilinen Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) uzun süreli lideri olarak tanınan Yaser Arafat'ın ölümü ve Hamas'ın yükselişi, bölge politikasında önemli değişikliklere yol açmıştır. 

Hamas 2007 itibarıyla Gazze'de iktidarı ele geçirdikten sonra İsrail ile olan gerilim tırmanmıştır. Hamas, Filistin'de özellikle Gazze Şeridi'nde güçlü bir siyasi ve askeri varlık göstermektedir. Ancak, Hamas'ın uluslararası alanda meşruiyet kazanma konusunda zorluklar yaşaması, özellikle bazı ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanması, bölgedeki çatışma dinamiklerini karmaşıklaştırmıştır. 

Hatta Hamas'ın İngiltere'de kurulduğu ve İsrail'in desteğiyle güçlendiği yönünde bile çeşitli iddialar bulunmaktadır. Hamas'ın yükselişi bazen de "Yeşil Kuşak Projesi" ile ilişkilendirilir. Bu görüşe göre, Hamas ve benzeri İslami grupların güçlenmesi, Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan bu geniş çaplı jeopolitik stratejinin bir parçası olarak okunabilir.  

BUGÜN GELİNEN NOKTA…

Hamas'ın İsrail'in Demir Kubbe savunma sistemini aşmasıyla başlayan son çatışmalar, bazı uzmanlar tarafından aslında İsrail’in beklediği ve bildiği bir süreç olarak yorumlanıyor. 

Bugün Hamas vatanını savunur konumda ama Hamas’ın israil’e saldırması kimin işine yaramıştır? 

Böylece İsrail, orantısız saldırılar düzenlemek ve bölgeyi bütünüyle işgal etmek için aradığı bahaneyi bulmamış mıdır!?

BM raporlarına göre, savaş nedeniyle bugüne kadar 20 bin kadar insan hayatını kaybetmiş ve 25 bin çocuk, anne veya babasız kalmıştır. Sadece bu iki rakam bile bölge halkının yaşadığı dehşet verici trajedinin boyutlarını gözler önüne sermeye yeter.

Filistinliler kuzeyden güneye, çevre ülkelere ve Sina’ya sürüklenmekte ve bölge adım adım Filistin halkının elinden alınmaktadır. 

İsrail’in bu gözü kara ve insanlık dışı saldırılarının altında yatan sebeplere baktığımızda tarihsel-dini saiklerin yanında, ekonomik beklenti ve çıkarların da mevzu bahis olduğunu görmek zor olmayacaktır elbette. Gazze ve çevresinin verimli toprakları, doğalgaz yatakları ve İsrail’in buradan da Akdeniz’e açılma arzusu… Tabii diğer yanda da Filistin’i tamamen kontrol altında tutarak, Hamas’ın faaliyetlerini bertaraf etme isteği…

İsrail katliamlarını sürdürmekten kolay kolay vazgeçecek gibi görünmüyor.  En azından tüm Gazze’yi ve Filistin'i işgal edene kadar.

Gazze’deki Filistinlilerin, topraklarını terk etmeme kararı ise vatanlarını savunma ve milli kimliklerini koruma arzularını, bu konudaki olağanüstü dirayetlerini yansıtıyor. 

ÇATIŞMANIN KÜRESEL BOYUTU

Büyük Ortadoğu politikasının tam da merkezindeki karargahtır İsrail. ABD’nin 51. eyaleti…

ABD ise, İsrail’in Hamas bahanesiyle bölgedeki sivillerin üzerine yağdırdığı bombalar aracılığıyla gerçekleştirdiği katliamın, insanlık dışı uygulamaların ortağıdır. İsrail-Hamas çatışması bölgesel bir mesele olmaktan çok uzak, küresel siyasetin ayrılmaz bir parçası haline çoktan gelmiştir. 

ABD’de İsrail lobisinin finansal gücü…  İngiltere ile Fransa’da da hakeza… Göz ardı edilemez. 

ABD’de yaşayan Yahudi asıllı Amerikan vatandaşlarının her birinin en az yirmi sivil toplum örgütüne üye olmaları ve burada lobi faaliyetlerinde bulunmaları…  Amerikan senatosundaki etkileri… 

Tüm bunlar herkes tarafından biliniyor ve ABD’nin çok boyutlu çıkar ve menfaatleriyle ne yazık ki birleşiyor. 

PEKİ TÜRKİYE?

Peki bu büyük resimde Türkiye, “Ey Amerika!”, “Ey İsrail!” naraları atmaktan başka neler yapıyor? 

Türkiye’deki, (Türkler tarafından işletilen) Amerikan menşeli birtakım kahve dükkanlarına yapılan saldırılardan, masaları sandalyeleri devirmekten, Niğde’de polise tokat atmaktan başka…

İnsani duyarlılık elbette gösterilmiştir. Yardımlar, Sina Yarımadası’nın kuzeyinde yer alan Ariş'teki uluslararası havalimanından Ariş Stadı'na nakledilmiş ve buradan da Mısır Kızılayı aracılığıyla Refah Sınır Kapısı üzerinden Filistin’e teslim edilmiştir. 

Ancak bir yandan kınama kararları alınması talep edilir, Netanyahu’nun savaş suçlusu olarak yargılanması istenirken diğer yandan gemicikler İsrail’le ticaret yapmaya devam ediyor. 

İç politikaya yönelik davranışlardan öteye geçemeyen bir dizi tavır…

Türkiye’nin etkisi sınırlı, Arap-Müslüman devletlerinin tavrı da ortada… 

Rusya’nın Ukrayna’yla savaştığı, Çin’in bölgesel dünya gücü olarak sahaya inmediği (“Sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” politikası gereği) bir ortamda, İsrail’in tek kale maç oynama eğilimi kadar doğal bir sonuç olamaz herhalde. 

YÜKSELEN SESLER

Neyse ki tüm dünyada insanlığın sesi tamamen susturulamıyor.

ABD de dahil, dünyanın hemen her yerinde üst perdeden sesler yükselmeye devam ediyor. 

Can kayıpları protesto ediliyor. Ölenlerin yüzde 70’inin sivillerden meydana geldiğini tüm dünya biliyor. İsrail’in savaş suçu işlediğini artık herkes kabul ediyor. Sivil toplum örgütlerinden sade vatandaşlara kadar insanlar, süregiden İsrail zulmünü protesto ediyor. Kanada, Belçika, İspanya’da  toplumsal muhalefetin sesi sokaklara yayılıyor. İngiltere’de meydanlar inliyor. Katliamlar ABD’nin ve AB yönetiminin ciddi anlamda sorgulanmasına neden oluyor.

İsrail vahşeti tüm dünyada vicdanları kanatıyor, meydanlar vicdan çığlıkları ile yankılanıyor.

Hatta artık ABD bile, yeni yıldan önce İsrail’in saldırılarını sonlandırması gerektiğini telaffuz ediyor. 

Peki ABD neden bu noktaya geldi?

Rusya-Ukrayna savaşında, Avrupa Birliği, savaşın artık kaybeden tarafında bulunuyor. Zira savaş, Batı’nın tüm desteğe rağmen artık Ukrayna lehine ilerleyemiyor. Putin ve Ruslara karşı gerçekleştirilen büyük boyuttaki ekonomik ambargolarla Rusya’ya diz çöktüreceğini düşünen ABD, başarılı olamadığını görmüştür. 

Ukrayna- Rusya savaşı ABD’ye ağır maliyetler yüklemiştir. Ekonomik sıkıntılar, yüksek enflasyon…

11 ay sonra ABD seçimleri geliyor ve hem Biden’a hem de Avrupa Birliği’ne iyi bir hikaye gerekiyordu…

Hamas’ın, İsrail’de sivillerin ölümüne yol açan eylemi, ABD ve AB açısından bu hikayenin yaratılması için, İsrail açısından da Gazze’ye saldırmak için iyi bir fırsat ortaya çıkardı. İsrail, başta tökezlese de çabuk toparlandı ve amansız saldırılarına başladı.  

Ancak ABD’nin tüm varlığıyla İsrail’in yanında yer alması, İsrail’in yaptığı katliamlara maddi manevi destek olması, Amerikan toplumunda itiraz seslerinin giderek artmasına yol açtı. Yükselen halk muhalefeti de Biden yönetimi üzerinde ciddi bir baskıya neden oldu. Gelinen noktada Biden ve AB, burada da çamura saplandı. 

Biden artık yaklaşan seçimlerin riske girdiğini görüyor. Netanyahu’dan ay sonuna kadar bu işi bitirmesini istiyor. Toplumsal muhalefet ve meydanların sesi Biden, ABD yönetimi ve aynı zamanda, İsraili destekleyen İspanya ve Belçika dışındaki Avrupa Birliği yönetimlerini politika değişikliği yapmak zorunda bırakıyor. 

Hem ABD’de hem de Avrupa’da yapılacak seçimlerde mevcut yönetimler muhtemelen el değiştirmek zorunda kalacaklar.

ABD’nin tek kutuplu düzeninin sürdürülebilir, insanların hayrına politikalar olmadığını Çin de, Rusya da görüyor. ABD ise bu durumun zaten son derece farkında… 

Çin ve Rusya düzenin böyle gitmeyeceğini öngördükleri için de şimdiden buna göre pozisyon almaya başlıyorlar. 

Çin’in homurtuları ve Rusya’nın güçlü ayak sesleri, yeni ve çok kutuplu dünya düzeninin yaklaştığının sinyalini veriyor. 

Durum böyle olunca da büyük Ortadoğu projesinin patronu ABD ve buranın jandarması İsrail endişeye kapılıyor… Ve olaylar bu minvalde sürüp gidiyor. 

Büyük güçlerin dünya sahnesindeki mücadelesi, tarihin sayfalarında bir sonsuzluk dansı gibi sürekli kendini tekrar ederken, insanlık, idealist bir gelecek arayışında bir adım ötesini görmek için çırpınıp duruyor. 

Kendi aydınlık geleceğini bir gölge oyunu haline gelmekten kurtarmaya çabalıyor…

SADIK ÇELİK

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025