Kabotaj ve Türk Denizcileşmesi - Cem GÜRDENİZ
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Kabotaj ve Türk Denizcileşmesi - Cem GÜRDENİZ

01.07.2021 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Üç tarafı denizlerle yıkanan, Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya, İran, Mezopotamya ve Ortadoğu arasında doğu batı ekseninde uzanan, yarımada biçiminde vatanımız var. Kapsadığı alanın yarısından büyük bir de Mavi Vatanımız var. Ancak her iki vatanın sahibi devletimiz 21. Yüzyılda dahi denizci olamamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda eğer büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk tarih sahnesine çıkmasaydı her iki vatanımız zaten olmayacaktı.

Denizden uzaklaşmış, donanmasızlığı tercih etmiş ve deniz endüstrisini tamamen yabancıların ve azınlıkların ellerine bırakmış Osmanlı'nın çöküşünü Atatürk kaçınılmaz görüyordu. Kurduğu yeni devlet, denizlerle yeniden buluşmalıydı. Devlet ve halkı ile Türkiye, denizci olmalıydı. Her şeyden önce kapitülasyonlardan kurtulmalıydı. Zira hem ekonomik yıkım getiriyor hem de denizcileşmeyi engelliyordu.

KABOTAJ NEDİR?

İttihat ve Terakki 1914 yılında bunu denemiş ama başaramamıştı. Zira alt yapı hazır değildi. Atatürk’ün Lozan Görüşmelerine giden heyete verdiği en önemli direktiflerden birisi kapitülasyonlarda ısrar ederlerse konferanstan çekilme direktifiydi. Nitekim, birinci dönem görüşmeler bu nedenle kesintiye uğradı. Sonuçta 24 Temmuz 1923 tarihinde büyük siyasi zafer elde edildi. Ancak kapitülasyonların sahadaki en önemli pratiği olan Kabotaj hakkının uygulanması için alt yapının hazır olması gerekirdi. O nedenle 1 Temmuz 1926 tarihine kadar beklenmek zorunda kaldı.

Kabotaj, egemen bir devletin kıyıları ve karasuları ile göl ve akarsularında yürüttüğü tüm denizcilik faaliyetlerinin kendi tekelinde icra edilmesi demektir. Kabotaj hakkı kapitülasyonlara Mustafa Kemal’in en okkalı tokadıdır. Atatürk, denizciliğin özgürlük, bağımsızlık, sanayileşme ve zenginleşmenin anahtarı olduğunu en iyi görebilen eşsiz bir Türk devlet adamıydı. 11 Nisan 1926 günü kabul olunan ve 1 Temmuz 1926 günü yürürlüğe giren 815 sayılı Kabotaj kanunu ile yabancıların Türk denizciliği üzerindeki tahakkümü bıçak gibi kesildi ve böylece yüzyıllarca denizden uzaklaştırılan Türk halkı kabotaj kanunu ile denizlerine geri dönebilmenin kapısını araladı.    

ATATÜRK'ÜN BİLİNÇLİ TERCİHİ

Atatürk, Lozan zaferinin bu en önemli başarısını 1 Temmuz 1926 tarihini aynı zamanda Denizcilik ve Kabotaj Bayramı yaparak taçlandırdı. 15 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu’daki Kurtuluş ateşini yakmak üzere terk ettiği İstanbul’a tam 8 yıl aradan sonra 1 Temmuz 1927 tarihinde geri döndü. İstese trenle doğrudan Haydarpaşa Garına gidebilecekken, o günün denizcilik bayramı olması nedeni ile İzmit’ten Ertuğrul Yatına binerek İstanbul’a girişini denizden yaptı. Bu önemli tarihi an Denizcilik Bayramıyla buluşturuldu.

Atatürk’ün denizcileşme hamleleri; donanma, deniz endüstrisi, deniz kültürü ve deniz sporları alanında bugüne kadar hiçbir devlet adamının öngöremediği ve icra edemediği kapsam ve boyutta gerçekleşti. Maalesef bu ivme 1938 sonrası ciddi bir duraksamaya girdi. 1946’da başlayan Atlantik çağı ile durma noktasına geldi. Deniz Kuvvetlerinin öncülüğü ve yönlendirmeleri olmasa değil endüstriyel ve kültürel alan, jeopolitik alanda dahi gerilemenin içine giriliyordu.

ADIM ADIM UZAKLAŞILDI

Türkiye akan yıllar içinde adım adım denizden uzaklaştı. Ne acıdır ki, denizcilikten ve deniz kültüründen önce sahil şehirleri uzaklaştı. Doğayı katleden, halkı denizden ayıran duble yollara, Anadolu’nun en denizci insanlarının yaşadığı Karadeniz bölgesi bile, akıl almaz bir şekilde onay verdi. En güzel kıyılar betonla kaplandı.

Pek çok sahil yerleşiminde, geleneksel balıkçı restoranları ve balık ekmekçilerin yerini kebapçı ve seyyar dürümcüler aldı. Yelken, yüzme ve kürek kulüplerinin yerini futbol kulüpleri aldı. Sahilde yaşayanların büyük bir çoğunluğu, çocuklarının ilerde milli yelkenci ya da yüzücü olmasını değil, zengin futbolcu olmasını hayal etmeye başladı.

Ancak en önemli gerileme, deniz ulaştırmasından uzaklaşmayla yaşandı.  

Ekonomimizin ülke içi taşımacılığında Atatürk zamanında yüzde 68’lere varan deniz ulaştırmasının yani kabotaj taşımacılığının payı her sene azalarak bugün yüzde 4’lere düştü. Diğer bir deyişle bugün bayram olarak kutladığımız kabotaj denizciliği zaman içinde, endüstriyel medeniyetin ve vahşi kapitalizmin yarattığı en büyük doğa düşmanı, kara yolu taşımacılığına yenik düştü.

BİLİNÇLİ KARA PROPAGANDA

Aynı kaderi demiryolu da paylaştı. Türkiye, Turgut Özal gibi ‘’demiryolu komünist işidir’’ diyen devlet adamlarını gördü. Limanların yerini otogarlar, Karadeniz, Ege ve Akdeniz posta gemilerinin ve mavnalarının yerini otobüsler ve TIR’lar aldı. Günümüzde Türkiye’nin dış ticaretinin yüzde 86’sı deniz yolu ile yapılırken (bunun da sadece yüzde 17’si Türk gemileri ile yapılıyor) iç ticaretinin sadece yüzde 4’ü deniz yolu ile yapılıyor. 

Sorun Anadolu coğrafyasının seçkin özelliklerinin alt yapı ve uygun girişimlerle buluşturularak kendi ekonomimiz ve çevre ekonomilere değişik ulaştırma seçenekleri sunabilmektir. Ekonominin vazgeçilmezi ulaştırmadır. Ulaştırma harcamalarının asgariye indirilmesi önemli bir hedeftir. Bu kapsamda deniz ulaştırması, demir yolundan 3 kat, kara yolundan 7 kat ve hava yolundan 21 kat daha ucuzdur.

YAPILMASI GEREKEN BELLİ


Dolayısıyla Türkiye gibi -sadece üç tarafı değil, en yoğun nüfusun bulunduğu Marmara Bölgesi dikkate alınırsa beş tarafı denizlerle çevrili- yarımada biçiminde bir ülke, eğer enerjide dışa bağımlı ise, yani ulaştırma için petrol ithal ediyorsa, o zaman devletin ulaşım politikası en ucuz ulaşım ortamı olan deniz yolu ve demiryoluna yoğunlaştırılmalıdır. 

Kara yolu ancak destekleyici bir ortam olarak kullanılmalıdır. Hava yolunu saymıyorum bile. Ancak ülkemizde son 19 yılda, gerek uçak, gerek yakıtta tamamen dışa bağımlı olduğumuz hava yoluna son derece gereksiz şekilde büyük yatırımlar yapıldı. 

SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL

Yurt içi yük ulaştırmasındaki payı yüzde 90 olan kara yolu taşımacılığı, petrolü yüzde 100 ithal eden bir devlet olarak sürdürülebilir bir durum değildir. Sadece enerji faturası olarak senede harcanan 60 milyar doların önemli bir bölümü kara ulaştırması için kullanılıyor. Deniz ulaştırması karadan 7 kat daha ucuzdur. O halde yurt içi ulaştırmada deniz yolu ve entegre demiryolu kullanılsa bu fatura ciddi oranda aşağıya çekilebilecektir. Tabi bu kapsamda demiryolu payının da yüzde 5’ten çok yukarılara çekilmesi gerekir.

Yarımda coğrafyamız ve petrole tam bağımlılık, yurt içi ulaşımda deniz ve entegre demiryolu ulaştırmasını öne çıkarmaktadır. Ulaştırma politikamız yarımda coğrafyası ve denizin bir fonksiyonu olmalıdır. Böylece yurt içi ulaştırmada yüzde 90 olan kara yolu ile taşımacılık payı AB normu olan yüzde 40’lara, petrol faturamız 60 milyar dolardan aşağıya çekilebilecektir. 8333 km’lik kıyısı boyunca serpiştirilmiş 175 liman ile yurt içi ulaştırmasına demiryollarına gereken yatırım yapılırsa Türkiye en uygun çözümleri üretecek potansiyele sahiptir.

KABOTAJ EGEMENLİKTİR, EGEMENLİK SULANDIRILAMAZ

Diğer yandan 2002 sonrası başta yabancı ortaklıkları kapsayan liman özelleştirmeleri ile kabotaj haklarımız sulandırıldı. TPAO, MTA ve BOTAŞ’ın sahip olduğu sismik, sondaj ve LNG gazlaştırma ve depolama gemilerinin önemli sayıda personeli kabotaj kanununa aykırı şekilde yabancı. Liman ve denizdeki endüstriyel projelerde de yabancılara kabotaj haklarımız esnetilerek istisnai durumlar tanınıyor. Kabotaj hakkı egemenlik hakkıdır. Sulandırılamaz. İstisnalar koşulamaz.

Diğer yandan 22 Kasım 2020 tarihinde Arkas Holding’e ait Türk bayraklı, Türk personelli Roseline A isimli konteyner gemisine, AB İrini Harekâtı kapsamında Mora güneybatısında Alman Deniz Kuvvetleri unsurları tarafından adeta devlet korsanlığı ile gemiye çıkma ve arama harekâtı icra edildi. Bu skandal, Türk deniz ticaret filosu tarihinde bir ilki oluşturdu. Zira bayrak devleti Türkiye’nin onayı verilmeden yapıldı. Alman devletinin bu korsanlığına eğer siyasi ve hukuki arenada cevap verilmişse kamuoyu Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı tarafından bilgilendirilmelidir. Almanya’nın bu hukuksuzluğu yanına kalmamalıdır.

Bu konu ve kabotaj ihlalleri konusunda deniz ticaret dünyasının STÖ ve meslek kuruluşlarının takipçi olmasını dileyelim.

Zenginleşme ve kişisel çıkarlarını devletin egemenlik hakları ve gelecek nesillerin güvenlik ile refahının önüne koyanları gördükçe, Atatürk zamanında kabotaj onurunu kişisel çıkarların üzerinde tutan ticaret erbabını ve denizcileri takdirle ve vefa ile anıyoruz. O altın nesilleri çok özlüyoruz. 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı kutlu olsun.

CEM GÜRDENİZ
EMEKLİ TÜMAMİRAL, YAZAR

(Türk tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kolektif ihanet kumpası Balyoz dava süreci sırasında yakalandığı amansız hastalık sonucunda sonsuzluğa uğurlayışımızın 6. yıldönümünde; silah, dava ve kader arkadaşım Amiral Cem Aziz Çakmak’ı cumhuriyet, bahriye ve geleceğimiz için yaptıkları önünde takdir, minnet, vefa ve sonsuz özlemle anıyorum. Sonsuzluk okyanusunda ışıklar içinde uyusun.)

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025