Ölümden Çalan Bilge: Vedat Günyol - Ali Ekber ATAŞ
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Ölümden Çalan Bilge: Vedat Günyol - Ali Ekber ATAŞ

09.07.2021 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

Bir insanı anlatmak, onun ne kadarını anlatmaktır ya da anlatamadıklarımız onun ne kadarıdır?

Bu sorunun yanıtı, 93 yıl, 4 ay, 3 gün hayata ömür katan yaşamıyla bizimle beraber yaşayan Vedat Günyol’dur.

On yedi yıl önce aramızdan ayrılmıştı. Şu ana evrilen hayatımın dönüm noktasıdır O. O’nun yaşamının son yirmi yılına tanıklık etmek, aynı zamanda yirminci yüzyılı da, başından sonuna geçmek demekti. Bu şansı yakalamakla kalmadım. Onun anısına bir armağan kitabı hazırlayan kişi olmanın ayrıcalığını da yaşadım. Vedat Günyol’un yapıp ettiklerinin yanında, benim bu yaptığım, deyim yerindeyse okyanusta bir damla.

Vedat Günyol, hem damlada okyanusu duyumsatan hem de okyanustaki damlanın varlığını hepimiz için görünür yapan, Doğan Hızlan’ın demesiyle “Doğu Batı sentezinde; Batılı bir bilge, Doğulu bir derviştir.” O’nda, Yunus Emre’den “el almış” bir dervişin, Pir Sultan’dan beslenmiş insancı, sosyalist devrimci kişiliğinin bir yansımasını görürüz. Her ikinin bireşiminden, kedisini çağdaş zamanlarda da yaşatacak bilge bir kişilik yaratmıştır. Vedat Günyol, karşısındakini aydınlatmakla kalmaz, bir benzerini de karşısındakinde yaratan bir kültür insanıdır. 

AKILCILIKTIR ATATÜRK

Akılcılığı biz Atatürk’le yakaladık. Şimdi oysa aklın yerine inancı, bilimin yerine din öğretisini egemen kılan küresel bir sömürü düzeninin egemen olduğu, halkları yoksul bırakılan bir dünya, savaşlarıyla kirletilen bir çağı yaşıyoruz. Küresel sermaye politikalarının, gelişmekte olan ve yarı gelişmiş ülkelere ihracı, yoksul halklara yaşattığı acılarıyla bir insanlık sorunu olarak sürmektedir hâlâ. Dünyanın emekçi ve yoksul halkları, kendi sorunlarını sahiplenmezlerse eğer, gelecek daha beter olaylara gebe. Olayların sonuçlarını dünyadan bağımsız yaşamıyoruz elbet. Ne ki, her ülke koşullarında farklı biçimleriyle yaşanmış olsa da, küreselleşme politikalarının sonuçları hep aynı acıyı yaşatıyor insanlığa:

Sömürü, işsizlik, etnik ve bölgesel savaşlar, doğanın yok edilmesi, çevre kirliliği, ileri teknoloji ürünlerinin yaydığı zararlı gazlardan ozon tabakasının delinmesi, mevsimlerin yer değiştirmeleri, buzulların erimesi, depremler, yangınlarla ormanların yok edilmesi, buna bağlı olarak da toprak kaymaları, büyük seller, felaketler... 

Batı aydınlanmasının tarihi yuvarlak hesapla dört yüz yıldır. Bu tarihsel olaylar, ana başlıklarıyla şunlar: Rönesans (14-16. yüzyıl), Reform (16. yüzyıl), 1789 Fransız İhtilali (18. yüzyıl), Sanayi Devrimi (18-19. yüzyıl), 1917 Ekim Devrimi (20. yüzyıl)…

ENDÜSTRİYEL KAFAYI YETİŞTİREMEMEK

Batı aydınlanmasının tarihi yuvarlak hesapla dört yüz yıldır. Bu tarihsel olaylar, ana başlıklarıyla şunlar:  Rönesans (14-16 yüzyıl), Reform (16 yüzyıl), 1789 Fransız İhtilali (18. Yüzyıl), Sanayi Devrimi (18-19 yüzyılları), 1917 Ekim Devrimi (20 yüzyıl)… Batı’daki tarihsel gelişimi böyleyken, Osmanlı’dan Türkiye’ye gelinen süreçte neler olmuş, ana başlıklarıyla şöyle:

Biz de gelişmelerin tarihsel sıralaması da şöyle: Fatih’in, 21 yaşında genç bir padişah olarak, 29 Mayıs 1453'te (15 yüzyıl) İstanbul'u fethetmesi, Orta Çağ'ın sonu, Yeni Çağ'ı başlatan tarihi olmuştur. I. Meşrutiyet (1876 Islahat Fermanı/Kanun-i Esasi), II. Meşrutiyet 23 Temmuz 1908 (10 Temmuz 1324 ilan edildi), 18 Mart 1915-18 Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları, 19 Mayıs 1919 Kurtuluş Savaşı, 20 Nisan 1920 Büyük Millet Meclisinin kurulması, 29 Ekim 1923 Cumhuriyet’in ilanı…

Zaman dizinsel olarak farklı tarihsel bu olaylar gecikerek de olsa, Osmanlı’da başlayıp Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetle sonuçlanan bir süreç oldu.  Bu topraklarda, Anadolu aydınlanmasını başlatarak, Batı’nın dört yüz yıllık tarihini 19 yılda geçmiştir.

Vedat Günyol, Batılı çağdaşlarının bile el atamadığı, dünyada bir ilk olan, hem de Hitler’in Avrupa’da yükselişe geçtiği bir dönemde, “Devletler Hukukunda Birey” teziyle hukuk tarihinde belki de bir ilke imza atmıştı.  Onun bu düşünür kimliği, Atatürk Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği “aklı inançtan, bilimi dinden bağımsızlaştıran” bir Anadolu bilgeliğini bir yansımasıdır. Günümüz ve çağımız sorunlarını ilişkin uyarılarını ta o zamanlardan yaptı. Mustafa Kemal Atatürk’le başlayan Anadolu Aydınlanması’nın kültür ve eğitim ayağının, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte, kilit taşlarından biridir. hangi yapıtını okursanız okuyun, bugün yazılmış gibi günceldir, yaşayandır ve de uyaran. 

SONUÇ

1940-47 yılları, Anadolu Rönesansı’nın kültür ve eğitim ayağındaki devrimci atılım dönemidir.  Hasan Ali’nin bakanlık dönemi, Batı aydınlanmasının kültür hayatımızda yaratıldığı dönemdir. İlköğretim Genel Müdürü olarak Tonguç’un Köy Enstitüleri projesi, Türk devriminin eğitim alanında köye inmesi köylüyü kalkındırmasıdır. Hasan Ali’nin bakanlıktan düşürülüp, yerine bilisiz Şemsettin Sirer’in getirilmesi büyük bir kırılma yaşatmıştır. Karşı devrimin attığı en büyük adımdır bu. İşte, Hasan Ali ve İsmail Hakkı Tonguç ikilisinin bu devrimci ve ileri atılımın içinde Vedat Günyol da vardır. Köy Enstitülü yıllarında başlatılan Batı klasiklerin çevirisine Sirer döneminde son verilir.  Günyol, 1962 yılında kurduğu Çan Yayınlarıyla, Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte Batı Klasiklerinin çeviri işini üstlenirler. 62 yapıtı dilimize çevirip, Türkçeye kazandırırlar.  

Vedat Günyol, geçmişten günümüze yaşadıklarımızın, Türk insanının geri bırakılmışlığının, kalkınamayışımızın temel nedeninin endüstriyel bir kafaya, eleştirel akla sahip olamayışına ve bir Batılı gibi; dünyaya, olay ve olgulara, bütünlükle bakamayışına bağlar.

Batı’da, endüstriyel bir kafanın neler yaratacağını, çok yakından gördü. Sorunlara, olay ve olgulara, bilim kuşkuculuğuyla dolu bir akılla, tam bir Batılı gibi yaklaşmıştır. Soğukkanlı oluşu bundan. Duyguyu bilince dönüştürdü. Heyecanı üretime yöneltmesini bildi. Ustalığı alçakgönüllülükle, hoşgörüyü üretkenlikle buluşturdu. Toplumsalcı Türk Hümanizminin bir okuluydu. Bu düşünceyi dizgeleştirdi. Elbet ki, Vedat Günyol, onu çok iyi anlayan bir çevrenin içindeydi. Bundan olabildiğince beslendi. Eksik olanı gördü:

Endüstri toplumlarını yaratan ve gelişmeyi geliştiren, ilerlemeyi, sonsuz ilerlemeyi hedeflemiş bir bilim, kültür, sanat ve düşün toplumunu yaratacak “endüstriyel kafa”larımızın olmayışı.  

Batı’nın bu özelliğini, endüstriyel bir kafanın neler yaratacağını, kendi kuşağı da dâhil, herkesten önce gördü. Sorunlara, olay ve olgulara bilimsel, kuşkucu bir akılla, sorgulayıcı tam bir Batılı gibi yaklaşmıştır Soğukkanlı oluşu bundan. Duyguyu bilince dönüştürdü. Heyecanı üretime yöneltmesini bildi. Ustalığı alçakgönüllülükle, hoşgörüyü üretkenlikle buluşturdu. Toplumsalcı Türk Hümanizminin bir okuluydu. Bu düşünceyi dizgeleştirdi. Elbet ki, Vedat Günyol, onu çok iyi anlayan bir çevrenin içindeydi. Bundan olabildiğince beslendi. Atatürk’ün ne yapmak istediğini çok iyi anladı, anlattı. Kullandığı dil halkının, yaşamı halktan, sıradan bir insanın yalınlıkları içinde geçti. Tek mülkü zamandı. Zamanın yıkıcılığına, üreterek karşı koydu. Yediden yetmişe herkesin anladığı, herkesin kendince bir heyecan yaşadığı, duygulandığı, düşünce olgunlaştırdığı bir dil ustasıydı o.

Batı teknik ve biliminin kültür uygarlığını, neden Osmanlı’nın yaratamadığı sorununa da eğildi. Bu konu üstüne sorular sordu, düşünceler geliştirdi. “Kalkınmanın Yolu” [1] başlıklı yazısında bu sorunun temel yanlışına dikkat çeken şu sözleri önemli:

“Osmanlı İmparatorluğu da dünyayı ele geçirme tutkusundan doğmuş bir imparatorluktu. Teknik üstünlükten gelen o büyük savaş gücü ve örgütçülüğüyle Avrupa’yı en azından iki yüz yıl aşmış olan bu imparatorluk dinamizmini bu tutkudan alıyordu. Fatih’e toplar döktüren, savaş endüstrisinde yenilikler yaptıran bu tutku olmuştu…”

Bu gelişmişliğin geriliğini de şu nedenlere bağlıyordu1952’de yazdığı bu yazısında:

“…yeterli hiçbir endüstri çabasına dayanmadan, sadece ‘ganimetlerle’ beslenip, sarayla ona bağlı bir azınlığın rahatı ve Anadolu halkının yoksulluğu pahasına, imparatorluğun çöküş günlerine kadar, kuru, anlamsız, boş bir tutku olarak sürüp gitmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşe götüren nedenlerin başında kendi öz halkının yararına işleyen bir ekonomik düzen ve endüstriyel uygarlık kuramamış olması gelir. Bugün de Türkiye’yi yarı sömürge durumuna düşüren aynı nedenlerdir…” [2]

ALÇAKGÖNÜLLÜĞÜ ÜRETKENLİKLE USTALIĞI HOŞGÖRÜYLE BİRLEŞTİREN DÜŞÜNÜR

Bütün yaşamı ve yaşantısının her evresi, çözüm odaklı düşünen ve yaratan, geliştiren biri oldu. Saltık, bu özelliklerini kendisiyle sınırlamadı, “kendisinin bir benzerini de, karşısındakinde yarattı.” İnsanlığın yaşadığı bunalım ve sorunlara salt, ekonomik temelde bakmadı. Evet, ekonominin belirleyiciliğinden söz eder. Ne ki,  ekonominin bu belirleyiciliğinin alt yapısında da yine, “kültür ve eğitim”in yattığına dikkat çekti hep.

Ülkenin kalkınmasında eğitim ve kültürün ekonomik gelişmelerden önemlisidir Günyol için. Eğitimli ve kültürlü bir insandan, akıl bağımsızlığını sağlamış ve aklını kullanabilme cesaretini gösteren bireylerin yetişmesi değişimin diyalektiğinin zorunlu bir sonucudur. Günyol için insan, sosyal, kültürel, akıl, duyu ve duygu varlığıdır da aynı zamanda. O’nu benzerlerinden farklı kılan ve bugün hâlâ konuşuyor olmamızın nedeni, yaşamının bütün evrelerinde değişimin diyalektiğiyle iç içe bir ömür sürmüş olmasıdır. Bir yanda, aydınlanmacı, bilimsel düşüncenin savaşımcısı bir baba, öte tarafta tutucu ve dinsel öğretiye bağlı bir yaşam süren dede. Bu karşıtlığın, “düşünce-inanç” çatışmasının yaşandığı durumda elbet ki, Günyol, bilimsel düşünceden yana tavrını almış. Aslında çelişki gibi görünen bu “inanç-düşünce” çatışmasından, diyalektik düşüncenin insanı, toplumsalcı öğretinin insancı düşünürü, devrimci sosyalisti, Vedat Günyol çıkmıştır.

Vedat Günyol, “Türkün Mutluluğu Atatürk” başlıklı yazısında imparatorluklar çağından (yönetim anlayışlarından) Kurtuluş Savaşları ve demokrasi yüzyılına yönelişimizin nedenlerine eğilir ve Atatürk’ün, Türk toplumuna neleri kazandırdığından söz eder. Aslında bu yazı, imparatorluk çağına ve yönetim anlayışlarına, yöneticilerine de bir eleştiridir. Şöyle diyor Günyol ve ardından sesleniyor:

“İmparatorluklar kurmuş bunca devlet adamları uluslarına ne getirmişti yağmalar, talanlar, sönmüş ocaklar, kinler, her iki yanda gözyaşları, ahlar vahlar pahasına kazanılan topraklarla şan şeref edebiyatları, fetih gururları dışında?”

Can alıcı şu soruyu sorar:

“Anadolu halkına, köylüsüne ne kazandırmıştı bunca fetihler, istilalar ‘hanedan’ gururu, şan şeref tutkuları dışında, hayatı sevinç ve istekle karşılamak için ne yol göstermişlerdi uluslarına?”

Atatürk’e gelinceye değin, yaşanılan bunca acıların, Atatürk’le birlikte “hayatı sevinç ve istekle karşılamak için” yollara düşen Türk halkını yakından tanıkla kalmadı. Osmanlı’nın tarihsel hatasını görmüş ve onarmıştır. Emperyalizme karşın, emperyalizme karşı savaş açarak devrimler tarihine Kurtuluş Savaşları kavramını kazandırarak ezilen uluslara örnek olmuştur.  Anadolu halkının bağımsızlık özlemini gerçekleştirmiştir. Çünkü “Atatürk, Türk ulusunun mutluluğunu kendi mutluluğu sayıyordu. O da her insan gibi mutlu olmak istiyordu elbet. Ama bir başkumandan, bir devlet şefi olarak, tek başına mutlu olamayacağını biliyordu.” Türk halkının dilini Türkçeyi, yeniden devlet dili yaparak onu; kuldan köleden bireye, tebadan halka, ümitten ulusa bir evrilmeyle kimlik kazandırmıştır. İşte Atatürk’ün büyüklüğü!

Vedat Günyol’un demesiyle Atatürk, “Batı uygarlığına giden yoldu”r. Devrimsel olanın önemine değiniyor. Altmış dokuz yıl (1952) öncesinden bugünü anlatan yazısında Türk halkına şöyle sesleniyordu:

“Türkiye’nin dramı, Batı uygarlığı dışında kalmış bütün geri ülkeler gibi, ‘Ölmesini bilmeyen şeylerle yaşamasını bilmeyen şeyler arasındaki amansız çatışma’daydı. Ölmesini bilmeyen şeyler, Türkiye’yi Batı dünyasından en az bir iki yüzyıl geride bıraktıran kör inançlar, yobazlıklar, olumlu bilgi düşmanlığıydı. Yaşamasını bilmeyenlerse, ta Mahmut II’den bu yana başlayan ama en iyi niyetli aydınlarımızın bile ölesiye bağlanıp yaşatamadıkları, yaşatmakta direnmedikleri Batı uygarlığını yapan bilim kafasıydı…” [3]

Vedat Günyol, Türk aydınını, kararan şu günlerde göreve çağırıyor:

“Atatürk Türk ulusuna hayatı sevinçle karşılamanın, yani mutluluğun yolunu göstermiştir. Bu yolda yürümek, bu uğurda ölesiye savaşmak, devrimleri devrimlerle beslemek Türk aydınına düşen en büyük görevdir.”

Vedat Günyol’un dil ve Türkçe konusunda söyledikleri

“Ben neyim şimdi? Bir Türk. Neyimle Türk? Dilimle. Türkçe benim doğal yurdumdur, dünyanın neresinde olursam olayım, hiç fark etmez. Yunuslardan, Karacaoğlanlardan, Pir Sultanlardan, Dadaloğlulardan süzüle incele, özleşen, gelişen bir dildir benim yurdum, barınağım, can damarım. Dilim dolayısıyla Türk olmak, büyük bir onurdur benim için. Ben Türkçenin âşığıyım, diyebilirim. Türkçemle düşünüyor, Türkçemle yaşıyorum. Ne var ki anadili bir yerde, yetmiyor insanı insan kılmaya. Dünyaya açılmak için başka insanların konuştuğu dillere de el atmak, gönül bağlamak gerek.”[4]

Bilim kafasından inanç karanlığına getirildiğimizin çağını yaşıyoruz. Yaşadıklarımız, dünyada olup bitenlerden bağımsız değil elbet. Her yaşanan yeni durum, kendisinden sonrakilere ortam hazırlar. İnsan bunun farkında ve bilincinde olduğu sürece, değişimi içselleştirir ve gelişme yasalarının gereğini yapar. Vedat Günyol, gelişme yasalarını, değişimin diyalektiğini yaşamının her evresinde duymuş ve yaşamıştır. Onu bugünlere taşıyan, şu ana getirmekle kalmayıp yarınlarda da söyleyip yazdıklarını tartıştıracak olan da budur. Düşünür yanını, eğitimci kimliğini, insancı (hümanist) kişiliğini bu çatışma içinde bulmuş. Tıpkı, Atatürk gibi o da, “ölmesini bilmeyen şeyler”e karşı yaşaması gerekenleri yaratmış ve yaşatmış bir düşünür. Günyol, ortaya koyduğu her eserinde Atatürk’ün yapmak istediklerini çok iyi kavramış, yapmak istediklerinin peşine düşmüş, ondan ödünçlediği devrimci düşüncesini geliştiren çalışmalar ortaya koymuştur. Günyol’un yapmak istediklerini şu sözlerinde ve düşündüklerinde bulabiliriz Atatürk’ün:

“Benim yaptığım işler birbirine bağlı ve gerekli şeylerdir. Bana yaptıklarımdan değil yapacaklarımdan söz edin”.

Bu sözlerdeki diyalektik bakışı ve özü, bilimsel düşünüşü, ortak akıl ülküsünü hedefleyen bilincini, kendi bilincinin de bir ilkesi yapmış ve yaşamının her evresine yaymıştır bunu.

Ölümden çalan bir bilgedir Vedat Günyol!

ALİ EKBER ATAŞ


[1]  Vedat Günyol, “Yeni Türkiye Ardında” (Çağdaş Yayınları, 2. Bası, Kasım 1998, s. 29).

[2] a. g. y., s. 29-30.

[3] Günyol, Vedat. Yeni Türkiye Ardında, Türkün Mutluluğu Atatürk, s. 45-46

[4]  Ali Ekber Ataş. “Vedat Günyol’a Armağan 100’ 5 Vardı” (aktaran: H. Erdem, s. 121).


Yazarın Son Yazıları

Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025