Olaylar Ve Görüşler

Suudi Arabistan güvenilir ortak mı? - Dr. A. Bülent MERİÇ

02 Mayıs 2022 Pazartesi

ABD’nin, Ukrayna savaşı sayesinde Avrupa ile ilişkilerini tamir ettiği ve küresel hegemonyasını canlandırabilmek için Rusya’yı ötekileştirerek, uluslararası sistemde Soğuk Savaş koşullarını yerleştirmeye çalıştığı bir dönemde, Türkiye yalnızlıktan kurtulabilmek için bölgesindeki kritik oyun kurucu devletlerle işbirliğini yeniden rayına oturtma çabası içerisine girmiştir. 

İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi devletlerle ilişkilerimizin, AKP iktidarının, ideolojik nedenlerle Ortadoğu’ya yönelik geleneksel denge politikasından uzaklaşması neticesi bozulmuş olduğu hatırlanmalıdır. 2010’lu yılların başında ABD’nin başlattığı Arap Baharı süreci yanlış değerlendirilmiş ve Ortadoğu’daki demokratikleşmenin, güneyimizden geçen kuşakta İhvancı rejimleri işbaşına getireceği hayaline kapılınmıştır. 

PRESTİJ KAYBI

ABD başta olmak üzere, Batı’nın buna müsaade etmeyeceği, Suriye’deki savaş alanında yalnız bırakıldığımız zaman fark edilmiştir. Bu nedenle Türkiye’den uzaklaşmış bulunan bu devletlerle işbirliğini canlandırma gayretleri, ülkemiz açısından prestij kaybına yol açtığı gerçeği umursanmaksızın, tek taraflı, af diler tarzda ve çoğu kez, geçmişte Cumhurbaşkanımızın ağır eleştirilerine muhatap olmuş liderlerin ayağına giderek gerçekleştirilmektedir. 

Her şeyi göze alarak yapılan bu gayretlerin neticesinde Türkiye’ye yönelik tam bir güven havasının yaratılabildiği de söylenemez. Zira, AKP iktidarı bir yanda ihvancılık, diğer yanda reelpolitik arasında takılıp kalmıştır. İkinci alanda ilerleme kaydedilebilmesi için birincisinin feda edilmesi gerektiği bilinmektedir, ama yapılamamaktadır.

İktidarın göz ardı ettiği bir başka husus ise Ortadoğu’nun güvenlik yapısıdır. Bölgesel güvenlik yapıları üç şekilde tezahür etmektedir: Devletlerin bireysel olarak güvenlik endişesi duyduğu yapı, kolektif güvenlik yapıları ve güvenlik topluluklarının mevcut olduğu yapılar. Ortadoğu belirgin biçimde birinci kategoriye girmektedir. Bölgedeki devletler sürekli güvenlik ikilemi yaşamaktadırlar.  Bir diğer deyişle, bir devletin savunmaya yönelik gücünün artması, diğerleri tarafından saldırıya yönelik güç artırımı olarak algılanmaktadır. Bu gerçek bölgedışı devletlere, bölgeye nüfuz etme imkânını sağlamaktadır. Dolayısıyla, küresel ölçekte yerleşmekte olan Soğuk Savaş koşullarının Ortadoğu’ya da yansımasını beklemek doğru olacaktır.

RİSKLİ GİRİŞİM

Bugün, Suudi Arabistan da Türkiye gibi bölgesinde yalnızlaşmış bir devlettir. Yanı başındaki İran ile güç mücadelesi içerisindedir. AKP İktidarı, bu kez Kaşıkçı cinayetinden sonra Batı ile ilişkileri bozulmuş, Yemen bataklığına saplanmış, Körfez İşbirliği Konseyi içerisinde pozisyonu zayıflamış, komşusu Katar ile sorunlar yaşayan ve ABD’nin uzaklaşmasını, Çin’e yakınlaşarak dengelemeye çalışan şaibeli Salman rejimi ile işbirliğini canlandırma çabasına girmiştir. Bunun için bir hukuk devletine yakışmayacak şekilde, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda, Suudi görevlilerince, bir rejim muhalifinin katledilmesine ilişkin davadan feragat ve dava dosyası bizzat sanıkların eline teslim edilmiştir. Böylece uluslararası alanda tanınmış gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin aydınlanması için son fırsat da, suçun mekânı Türkiye tarafından ortadan kaldırılmıştır. Buna rağmen, yine ideoloji ve realizm arasında kalma durumu mevcuttur. Zira, AKP’nin siyasi islam anlayışının Vahhabilik ile uyumlaştırılması mümkün değildir.

Cumhurbaşkanımızın, ayağına kadar giderek kucakladığı Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın yüzündeki tebessüm anlamlıdır. O Veliaht Prens ki, çoğu istihbarat kurumu, cinayetin azmettireni olduğunu ileri sürmektedir!

Yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışmak bu olsa gerek.

DR. A. BÜLENT MERİÇ

EMEKLİ BÜYÜKELÇİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları