Olaylar Ve Görüşler

Yasal ama erişilebilir değil: Kürtaj hakkı - Av. Özge DEMİR

27 Mart 2022 Pazar

Kadınların hayatı, kişiliği, tercihleri, vücudu üzerinde, mevcut sistem sürekli söz sahibi olmaya çalışıyor. Kürtaj hakkı ise bu tartışmanın odaklarından biri. 1983 yılında Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle, kürtaj hakkı yasallaştı. Türk Ceza Kanunu uyarınca da kadınlar, isteğine bağlı olarak 10 haftaya kadar yetkili kişi tarafından yapılan kürtaja erişebiliyor. Ancak 2012 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürtajı cinayet olarak görüyorum” sözlerinin ardından, kürtaj hakkına erişim zorlaştı. Halbuki, BM’nin 2020 raporuna göre her yıl 25 milyon kürtaj ‘güvensiz bir şekilde yapılıyor ve her yıl gerçekleşen anne ölümlerinin’ yüzde 7.9’u güvensiz kürtaj nedeniyle yaşanıyor. Güvenli kürtaj hakkına erişim sadece cinsel sağlık için değil, yaşam hakkı için de çok önemli.

RİSK ARTIRAN ETKENLER

Öncelikle, Türkiye’de cinsel sağlık eğitimi olmadığı için doğum kontrol yöntemleri bilinmiyor, bilinse bile doğum kontrol yöntemlerine ücretsiz olarak erişilemiyor. Kadınların çoğu, aile hekimlerinde doğum kontrol haplarının bulunmadığını veya düzenli erişim imkânının olmadığını söylüyor. Özellikle genç bekar kadınların aile hekimlerinden doğum kontrol yöntemlerine erişmesi ise üzerlerindeki baskı nedeniyle imkânsız. Doğum kontrol yöntemlerine erişmek ise oldukça pahalı. Pek çok kişi, geleneksel yöntemleri kullanıyor ve bu da gebelik riskini artıyor. 

Diğer yandan yasal sürenin kısalığı kürtaj hakkına erişimi kısıtlıyor. İngiltere’de 24, Almanya’da 12, Fransa’da 14. haftaya kadar kürtaj yapılabiliyor. Türkiye’de ise isteğe bağlı olarak 10 haftaya kadar, eğer kadın mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalmışsa 20. haftaya kadar kürtaj olabiliyor. Türkiye’de ise süre oldukça kısa.

HAYATLAR TEHLİKEDE 

Ayrıca Nüfus Planlaması Hakkında Kanun nedeniyle kadınların kürtaj olması için eşinin rızası gerekiyor. Kadınlar çoğunlukla ekonomik, cinsel, fiziksel veya duygusal şiddet altında olduğundan, şiddeti en çok uygulayan eşten rıza almasını beklemek, kadını daha da içinden çıkılmaz bir hale sürüklüyor. Neyse ki kanun koyucular, bekâr bir kadının cinsel hayatı olabileceğini düşünmediğinden, kanunda partner rızası yer almamış. Kaldı ki hem ceza kanunu hem de Türkiye’nin tarafı olduğu Biyotıp Sözleşmesi ve AİHS, kadının kimsenin iznini-rızasını almadan kürtaj olabileceğini ifade ediyor. Aslında kürtaj yapılırken eşin rızasını alma uygulaması ile hem Türk Ceza Kanunu’na hem de uluslararası sözleşmelere aykırı davranılıyor.

Kadir Has Üniversitesi’nin “Yasal Ancak Ulaşılabilir Değil Türkiye’deki Kamu Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri Araştırması-2020” raporuna göre, görüşme yapılan 295 kamu hastanesinden sadece yüzde 3’ü ücretsiz olarak isteğe bağlı kürtaj yapılıyor. Bu oran, İstanbul’da iki kamu hastanesine denk düşüyor. Aynı araştırmanın 2016 raporu bu oranın yüzde 8 olduğuna işaret ediyordu. Böylelikle yoksul kadınlar için kürtaj erişilebilir bir hak olmaktan çıkıyor. Gebe veya kürtaj olan kadınların tıbbi bilgilerin gizliliği konusunda da haklı bir kuşku var... Özellikle genç bekâr kadınların hayatları tehlikeye atılıyor.

VAZGEÇMEYECEĞİZ

Kadınlar, ücretsiz ve güvenli kürtaj hakkına erişemeyince, çocuğu doğurmak, pahalı olan özel kliniklere yönelmek, yetkisiz kişiler tarafından güvensiz bir ortamda kürtaj olmak ya da kendisine zarar vererek çocuğu düşürmek zorunda kalıyor. Halbuki Dünya Sağlık Örgütü temmuz ayında temel ilaçlar listesine, isteğe bağlı olarak gebeliği sonlandıran haplarını dahil etti. Yani kadınlar medikal haplarla gebeliği sonlandırabiliyor ancak Türkiye’de bu ilaçlara erişilemiyor.

Yani, güzel ülkemizde kürtaj yasal ancak erişilebilir değil. Erişilemiyor olması iktidarın kadınları tahakküm altına alma politikasının sadece bir görünümü. Biz ise hayatımız ve vücudumuz üzerindeki söz hakkımızdan vazgeçemeyiz.

AV. ÖZGE DEMİR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları