Darbeleri Araştırmak Neye Yarar?

21 Kasım 2012 Çarşamba

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 25 Nisandan bu yana sürdürdüğü çalışmaları tamamlamış.

\n

Komisyonun bilgisine başvurduğu kimi politikacılar, sanki bir soruşturma için çağrı almışçasına sorunu dalgalandırma aracı olarak kullanmak istedi. Anlamsız protestolara yöneldiler.

\n

Çağrılanlar arasında ben de vardım. İki saat kadar süren bir zaman dilimi içinde 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1972 ve 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili gözlemlerimi aktarmakla yetinmedim; fazladan olarak değerlendirilebilecek olanları da aklımın yettiği kadar yanıtlamaya çalıştım.

\n

Amaç, milli iradenin özgür ve çok partili seçimlerle tecelli etmesi için özellikle gelecek kuşak politikacılarına küçük dersler ve belgeler bırakmak ise; niçin Sayın Deniz Baykalın yaptığı gibi Ben eskiden falanca görevdeydim. Gelemem diye tafra atayım ki?

\n

Radikalde dün yer alan bir habere göre Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunun 700 sayfayı bulan raporunda bir daha askeri darbe ve muhtıraların olmaması için bir dizi öneri yer almış.

\n

Komisyon Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasını, darbeyi önleme çözümlerinden birisi olarak önerirken, 27 Mayıs 1960 olayı gerçekleştiği sırada da Erkânı Harbiyei Umumiye Reisliğinin, Milli Müdafaa Vekâletine bağlı olduğunu göz ardı etmiş olmalıdır.

\n

TSKnin ünlü 27 Nisan bildirisi de komisyon raporunda, Başbakan ile Büyükanıtın görüşlerinin aksine muhtıra olarak yer alıyor. Komisyon, TSKnin görevini somut olarak sadece yurt savunması ile bağdaştırırken Tanrı korusun ama olası bir iç kalkışmayı göz ardı etmiyor mu?

\n

Olasılığı da bırakalım. Yıllardan beri Doğu ve Güneydoğuda sürmekte olan başkaldırı da bir iç kalkışma değil midir?

\n

Askeri okulların müfredatının değişmesi çalışmaları, yarının subaylarının bir savaş halinde kendilerine bugünden aşılanmak istenilen özgüveni yok saymayan bir öğrenimin devamı koşulu ile yerinde görülebilir.

\n

Ordu İç Hizmet Kanununun 35inci maddesinin, askerin darbe yapmasının meşru dayanağı olarak gösterilmesinin günlük hayatımızda ne denli geçerli olduğunu ben anlayamıyorum.

\n

Emir komuta hiyerarşisine ters, en rütbelisi tuğgeneral olan ve çoğu binbaşı, yarbay 40 kadar subaydan oluşan bir ekibin planlayıp yönettiği 27 Mayıs, başarı ile sonuçlandığı için meşru sayıldı.

\n

Hemen ardından o darbe sırasında Korede görevli olduğu için 27 Mayıs el koymasına yetişemeyen Kurmay Albay Talat Aydemirin öncülüğündeki 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 ayaklanmalarında parlamenter rejimi savunan Silahlı Kuvvetlerin karşısında ve dönemin Başbakanı İsmet İnönünün çelik iradesi sayesinde hezimete uğradı. Üç darbe yöneticisi girişimlerini darağacında ödediler.

\n

Yargılandıkları askeri mahkemede de İç Hizmet Kanunu, 35inci madde türünden bir savunma yapmalarına gerek yoktu.

\n

Çünkü kazanmış olsalardı, benzer bir yaptırım Başbakan İsmet İnönü ile Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunayı bekleyecekti.

\n

12 Mart 1971, TBMMyi açık tutmaya özen gösteren bir muhtıraydı.

\n

Dönemin labirentleri içinden nasıl geçilerek yeniden parlamenter demokrasiye dönüldüğünü, hafta içinde satışa sunulan Kalbur Saman İçindekitabımda anlatıyorum.

\n

Keza dün Ankara ağır ceza mahkemelerinin birisinde yargılanmaları devam eden 12 Eylül darbesinin hayatta bulunan iki faili Evren ve Şahinkaya da, eylemleri ne yazık ki başarıya ulaştığı için gerine gerine kendilerini Kurucu İrade olarak göstermekle kalmamış, şartlar oluşursa, yine bu görevi yerine getireceklerini söylemişlerdir.

\n

Sözünü ettiğim Kalbur Saman İçinde kitabımda, darbeci beş generalin 18 Eylül 1980de kapattıkları TBMMnin tören salonunda düzenlenmiş ant içme törenini şöyle anlatıyorum:

\n

Töreni, İstanbul Milletvekili İlhan Biberin evinde onunla birlikte izledik. Gözlerimi fal taşı gibi açan ve unutamadığım görüntüler, rektörlerin, yüksek yargı mensuplarının, iş dünyasının ünlü mensuplarının o milat töreninde, büyük üniformalı beş darbecinin önüne gelerek 45 derecelik bir eğilme halinde saygı duymaları oldu. Özellikle çok saygı duyduğum bir kadın bilim adamı olan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Türkan Akyolu gördüğüm anda İlhan Bibere Ah demiştim, şimdi Türkan Akyol bir Jeanne dArc gibi davranmış olsaydı.. Paşalar ne yaparlar acaba’?

\n

Akyol 12 Martta da, 12 Eylülde de Sağlık Bakanı olmuştu.

\n

***

\n

Sözün özeti, darbeyi eylem haline dönüştürenler kadar, meşruiyet fetvası verenler, hatta 12 Eylüle açılan günlerde milletvekili kimlikleri ile Kenan Evreni ziyaret ederek Paşam ne duruyorsunuzsorusunu yönetenler de çoğunlukla biliniyor.

\n

Gelelim Meclis Komisyonunun 27 Nisan olayını, Erdoğanın da Büyükanıtın da aksine muhtıra olarak değerlendirmesine.

\n

Ülkeye Cumhurbaşkanı seçecek olan TBMMnin iradesine ipotek koymaya kalkışmanın bal gibi bir muhtıra olarak adlandırıldığını, o Meclisin AKPli üyelerinin çoğunlukta olduğu komisyon söylüyor.

\n

Dışardan dayatmaları yasal görmeyen \tbaşbakan ise hâlâ aksini savunuyor.

\n

Niçin? Çünkü o mahut muhtıra olayından sonra TBMM erken genel seçime karar verdi ve kamuoyuna egemen olan asker karşıtı atmosfer AKPnin iktidarını güçlendiren rüzgâr oldu.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları