Laik Cumhuriyet, ulus devlet ve yurttaşlık

Laik Cumhuriyet, ulus devlet ve yurttaşlık

06.11.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşları, etnik ve dinsel ayrım gözetilmeksizin Türk ulusunun özgür ve eşit bireyleridir.

Türkiye’deki bazı güncel tartışmaları gördükçe aklıma hep Falih Rıfkı Atay’ın, “Geçmişten ders alınmazsa geçmiş geçmeyen olur” sözü gelir. Gerçekten de Türkiye’de geçmiş, “geçmeyen olmuş” durumda. Öyle ki yüz yıl önce yapılmış ve bir sonuca bağlanmış konuları bile yüz sonra yeniden tartışıyoruz. Yüz yıl önce emperyalizme karşı bir bağımsızlık savaşı, arkasından bir diplomasi savaşı ve devrimlerle Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda çözüme kavuşturduğumuz sorunları, bugün yeniden tartışmaya açmak Türkiye Cumhuriyeti’ne hiçbir yarar sağlamayacaktır; tam tersine, yüz yıl önce söz konusu sorunların çözümünden memnun olmayan bazı kitleleri yeniden umutlandıracaktır. Son zamanlarda yeniden ısıtılıp kamuoyunun önüne sürülen “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının eşitliği” tartışması tam da böyle bir tartışmadır. Çünkü Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, zaten din ve ırk farkı gözetilmeksizin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının eşitliğini esas almıştır.

BİR SEVR DAYATMASI

Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan İtilaf Devletleri’nin, Osmanlı Devleti’ne dayattıkları 433 maddelik Sevr Antlaşması, hem Anadolu’yu hem de Anadolu’nun ortasına sıkıştırılan Türkiye’de yaşayacak halkı kendi içinde ayrıştırıp bölmeyi amaçlıyordu. 

Bu kapsamda Sevr Antlaşması’na göre Anadolu’nun doğusunda bir Ermenistan, onun hemen güneyinde de aşamalı olarak bir Kürdistan kuruluyordu. (Sevr, Md. 62-64, 88-93) 

Sevr Antlaşması’na göre Anadolu’nun ortasında bir bölge Osmanlı Devleti’ne (Türkiye’ye) bırakılıyordu. Ancak burada yaşayacak halk “soy, dil ve din azınlıkları” diye bölünüyordu.

Sevr Antlaşması’nın 147. maddesine göre ise soy, dil ve din azınlıklarından olan Osmanlı uyruklarının, diğer Osmanlı uyruklarıyla her bakımdan eşit olacakları belirtiliyordu. 

Sevr Antlaşması’nın 149. maddesinde ise “Osmanlı Hükümeti, Türkiye’deki bütün soy azınlıklarının kilise ve okul konularında özerkliğini tanıyacak ve buna saygı gösterecek” deniyordu. 

Sevr Antlaşması, bir taraftan “eşitlik” vurgusu yaparken diğer taraftan azınlıkların eski ayrıcalıklarının artırılarak devam etmesini öngörüyor; böylece eşitliği azınlıklar lehine bozuyordu.

Anadolu’nun toprak bütünlüğünü ve Türkiye’deki Osmanlı halkını paramparça edecek bu Sevr dayatmasına Lozan’da izin verilmeyecekti. 

LOZAN’DA AZINLIK TARTIŞMASI VE YURTTAŞLIK

Türkiye Lozan Konferansı’nda Anadolu’da bir Ermenistan ve Kürdistan kurulmasına izin vermedi, böylece Türkiye’nin toprak bütünlüğü sağlandı.  

İngiliz Başdelegesi Lord Curzon, Sevr Antlaşması’nın 145-148.maddelerde geçen “soy, dil ve din azınlıkları” kavramını Lozan’da yeniden gündeme getirdi. Fransız Barrere de aynı kavramı kullandı. Venizelos da “dil ve din azınlıkları” kavramına vurgu yaptı. Curzon, dil azınlıklarına Kürtleri, Çerkesleri ve Arapları örnek gösterdi. Böylece Türkiye’de bir “Müslüman azınlık” sınıfı yaratılmak istendiği anlaşıldı. 

Görülen o ki Anadolu’yu Ermenistan ve Kürdistan diye bölemeyen Müttefikler, Türkiye’yi etnik köken, dil ve din üzerinden şu şekilde üçe bölmek istiyorlardı: 

Soy azınlıkları: Soy olarak Türk olanlar ve olmayanlar. 

Dil azınlıkları: Türkçe bilenler ve bilmeyenler. 

Din azınlıkları: Müslüman olanlar ve olmayanlar.

Lozan’daki Türk heyeti, Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan bu tür bir sınıflandırmayı ve “Müslüman azınlık” kavramını şiddetle reddetti. Yalnızca Müslüman olmayanları azınlık kabul edeceğini bildirdi.

9 Ocak 1923 oturumun- da İsmet Paşa, bu konudaki son sözünü söyledi: “Türkiye’de hiçbir Müslüman azınlık yoktur. Çünkü teorik olarak olduğu gibi uygulamada da Müslüman nüfusun çeşitli unsurları arasında hiçbir ayrım gözetilmemektir.” İsmet Paşa’nın kesin tavrından sonra konu bir daha gündeme gelmedi.

Türk heyetinin 18 Aralık 1922’de Lozan Konferansı’nda sunduğu tasarıya göre; 

1. Türkiye, Müslüman olmayan azınlıklara, hayatları ve özgürlükleri bakımından çoğunluğun yararlandığı aynı hakları ve aynı korumayı sağlamayı kabul eder.

2. Müslüman olmayan azınlıklar din ve mezhep özgürlüğüne sahiptirler.

3. Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk yurttaşları, Müslüman olanlarla aynı yurttaşlık haklarına sahiptirler.

4. Türkiye’de oturan herkes, din ayrımı yapılmaksızın kanun önünde eşittir. 

5. Devletin resmi dili Türkçe olmasına rağmen Türkçeden başka dil kullanan Türk uyruklarına mahkemelerde kendi dillerini “sözlü olarak” kullanmalarına hiçbir kısıtlama getirilmeyecektir.

6. Müslüman olmayan azınlık Türk uyrukları, giderlerini kendileri karşılamak ve kanunlara uymak koşuluyla her türlü hayır kurumu, dinsel veya sosyal kurum, okullar ve her türlü öğretim kurumları kurmak, bunları yönetip denetlemek ve buralarda kendi dillerini kullanmak ve dinlerinin gereklerini yerine getirmek bakımından “eşit haklara” sahip olacaklar.

7. Müslüman olmayan Türk uyrukları dinlerinin gereklerine aykırı bir davranışa zorlanmayacaklar.

8. Bu azınlık hakları Milletler Cemiyeti’nin garantisinde olacaktır.

9. Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklara tanıdığı bu haklar, Balkan devletleri ile Türkiye’nin komşusu olan devletlerdeki bütün Müslüman azınlıklara da tanınmıştır. 

Sonuçta Lozan Barış Antlaşması’nın 38. maddesinde, “Türkiye Hükümeti doğum, milliyet, dil, soy veya din ayırmaksızın Türkiye halkının tümünün yaşam ve özgürlüklerini tam olarak korumayı yükümlenir,” denerek Türkiye’de herkesin, kanun ve genel ahlaka aykırı olmamak üzere, mezheplerinin ve inançlarının gereklerini özgürce yerine getirebilecekleri ve azınlıkların özgürce seyahat edebilecekleri belirtilmiştir.

Lozan Barış Antlaşması’nın 39. maddesine göre “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklar, Müslümanlarla özdeş medeni ve siyasi haklardan yararlanacaktır. Bütün Türk halkı din farkı gözetilmeksizin yasalar önünde eşit olacaktır”. Ayrıca din, inanç ve mezhep farkı, Türk vatandaşlarının yurttaşlık ve siyasi haklardan yararlanmasına engel oluşturmayacaktır. Herhangi bir Türk uyruklu kişi, herhangi bir dili özgürce kullanabilecektir. 

Çok açıkça görüldüğü gibi Türkiye Lozan’da yurttaşların soy, dil ve din temelli olarak bölünmesini kabul etmedi. Sadece Müslüman olmayanları azınlık kabul etti. Azınlıkların eski ayrıcalıklarını reddetti. Uluslararası hukuk ve karşılıklılık ilkesi (Yunanistan’daki Müslümanların-Türklerin de aynı haklardan yararlanmaları koşuluyla) çerçevesinde Türkiye’deki azınlıkların temel haklarını kabul etti. Tüm yurttaşların eşitliğini esas aldı.   

Türkiye Lozan’da dinlere göre hukuk (çok hukuklu sistem) dayatmasını da reddetti. Türkiye’deki herkesin laik, çağdaş tek bir hukuka bağlı olacağını belirtti. Böylece Türkiye’de aşamalı olarak hukuk birliği sağlandı, yabancıların ayrıcalıklarına son verildi. 

CUMHURİYETİN KURULUŞ FELSEFESİNDE YURTTAŞLIK

Lozan Antlaşması’nda Türkiye, “Din, inanç ve mezhep farkı gözetilmeden tüm Türk yurttaşlarının yasa önünde eşit olduğu” belirterek bir anlamda laik ulus devletin temelini attı.

Lozan Antlaşması sonrasında, daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce, TBMM’de, milliyetin nasıl olacağı tartışıldı.   

22 Eylül 1923 tarihli Meclis gizli oturumunda Samih Rıfat Bey, milliyet bağının kandan ibaret olmadığını söyleyerek kültüre ve dine vurgu yaptı. 

Fahrettin Fikri Bey de Samih Rıfat Bey’e katılarak ortak maziye sahip bütün vatan evlatlarının “Türk milliyetperverliğine dahil olduğunu ve bunların Türkten başka bir şey olmadıklarını” söyledi. Ayrıca Fransız milliyetçiliğinin anlamını “beraber yaşama duygusu” olarak kabul eden Ernest Renan’a gönderme yaptı. Fahrettin Fikri Bey, “ülkemizde çeşitli ırklara mensup olanlara karşın tek bir milliyetin olduğunu, onun da Türk milliyeti olduğunu” ifade etti. (TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. IV, s. 270

Milliyetin nasıl tanımlanacağı 1924 anayasa görüşmelerinde Meclis’te yeniden gündeme geldi. 1924 Anayasası’nda milliyeti tanımlayan 88. madde görüşmelerinde kavramsal düzeyde tartışmalar oldu.

Ahmet Hamdi Bey, “Türk ahalisinden olup Türkiye harsını (kültürünü) kabul edenlere Türk ıtlak olunur” denmesini önerdi. 

Celal Nuri Bey, Lozan Antlaşması’nın 39. maddesi nedeniyle böyle bir tanım yapılamayacağını söyledi.

Hamdullah Suphi Bey ise sınırlarımız içinde yaşayan herkese “Türk” demek istediklerini ancak mübadele ile gayrimüslim azınlıkların ülkeden çıkarıldıklarını, bu süreçte gayrimüslimlere de “Türk” demenin sorun yaratacağını söyledi. 

Celal Nuri Bey tekrar söz aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nde Rum, Ermeni ve Yahudi azınlığın olduğunu belirterek “Bunlara eğer Türk sıfatını vermeyeceksek ne diyeceğiz?” diye sordu. Salondan “Türkiyeli!” sesleri yükseldi. Bunun üzerine Celal Nuri Bey, “İstirham ederim! Türkiyeli hiçbir manaya gelmemektedir. Ayrıca Lozan Antlaşması’nın 39. maddesi gereği hiçbir fark olmayacaktır” dedi. 

Bu sırada Ahmet Hamdi Bey, “isimce değil hukukça” diye seslendi. 

Bunun üzerine Mazhar Müfit Bey söz alıp “Buraya, yalnız ‘din ve ırk farkı olmaksızın tabiiyet bakımından’ desek nasıl olur?” diye sordu. Bu “tabiiyet” fikri bir süre tartışıldıktan sonra reddedildi. 

Hamdullah Suphi Bey, 88. maddenin “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk ıtlak olunur” şeklinde düzeltilmesini istedi. Böylece 1924 Anayasası’nın 88. maddesi bu şekliyle onaylanıp kabul edildi. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Atatürk de 1930’da Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabında, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını yaptı. 

Görüldüğü gibi Cumhuriyeti kuranlar, “Türk” derken bir ırkı, bir etnik kökeni veya bir dini ve mezhebi değil, bunların üstünde, bunları ayrım yapmadan kapsayan “anayasal vatandaşlığı”, “ulusal kimliği” kastetmiştir. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde yurttaşlar arasında ayrım yapılmamıştır; eşitlik esas alınmıştır.  

Evet! Daha sonra uygulamada eksikler, yanlışlar da olmuştur. Ancak sorun, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde değildir. Uygulamada yaşanan sorunları çözmek ise karar vericilerin, Türkiye’yi yönetme kararlılığında olan siyasi kadroların işidir. 

***

100 yaşını dolduran Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli başarılarından biri tebaadan yurttaşa, ümmetten ulusa dönüşü sağlamış olmasıdır. Cumhuriyet yurttaşları, laik-çağdaş kanunların önünde, her bakımdan eşittir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşları, etnik ve dinsel ayrım gözetilmeksizin Türk ulusunun özgür ve eşit bireyleridir.  

Cumhuriyetin kuruluşundan 100 yıl sonra bugün, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını etnik kökenlerine, dinsel aidiyetlerine göre ayrıştırmak, “eşitlik” diyerek etnik kimlikleri ulusal kimlikle eşitlemeye kalmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter bütünlüğünü, ulus devlet yapısını bozar; Türkiye’yi, 100 yıl sonra yeniden Sevr travmasıyla karşı karşıya bırakır.  

Not: 10 yıldan fazla bir süredir üzerinde çalıştığım LOZAN, “Onurlu Barış” adlı kitabım yakında çıkıyor. Takdir, siz değerli okurlarımındır.

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025