İki yıl önce Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi evrimin olmadığını -kendince- ispatlayan bir sempozyum düzenlemişti. Şimdi de Üsküdar Üniversitesi evrim yoktur diye manifesto yayımladı. Ekşi Sözlük dışında eleştiren olmadı. İstanbul Aydın Üniversitesi yıllardır astroloji sertifikası yani bilimsel olmayan, aslında hiç olmayan astrolojinin sertifikasını veriyor. Diğer üniversiteler bu konuda da sessizler. Bu durum vahimdir, MEB’in ÇEDES uygulamasının benzeridir, çağdaş bilimin 180 derece zıttıdır, üzüntü ve kaygı vericidir.
ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
“Üsküdar’da sabah oldu” sözünün yakın anlamlısı “Sağır sultan duydu” sözü galiba. Her ikisi de evrime inanmayanlar için de kullanılabilir. Biyoloji ve fen bilimleri kapsamında “evrim” diye bir şey bulunduğunu artık sağır sultan bile duymuştur. Osmanlı döneminde belirgin bir evrim karşıtlığı yoktu hatta aşağıda belirteceğim üzere Osmanlı’daki ve daha öncesindeki ansiklopedik kitaplarda evrimden açıkça söz edilmekteydi. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “İnsanlar Maymun muydu?” adlı, o dönemdeki evrim konulu tartışmaları ele alan bir romanı vardı, tepki çekmemişti. Batı dünyasında 20. yüzyılda evrim karşıtlığı alevlenince bizde de “Evrim yoktur”cular çıktı ortaya. “Evrim yoktur” diyebilirsiniz, hatta “Güneş yoktur” da diyebilirsiniz ancak siz dediniz diye güneş yok olmaz.
Üsküdar Üniversitesi’nin yayımladığı evrim karşıtı manifesto bilimsel nitelikte değildir. Manifestonun arkasına yüzü aşkın kaynak eklenmiştir ancak bu kaynaklar manifestonun metni ile irtibatlı değil yani manifestodaki hangi cümlenin hangi kaynağa dayandığı belirtilmemiştir. Kaynakçaya içinde evrim kelimesi geçen, yerli yabancı pek çok kaynak yerleştirilmiştir. Bu kaynakların birçoğu evrime karşı değildir sadece içlerinde evrim kelimesi geçmektedir. Kaynakçada Prof. Dr. Caner Taslaman da evrim karşıtı olarak sunulmuştur oysa değildir. Manifestoyu yazanların Taslaman’ın “Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi?” adlı eserini okumadıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk kitaplarında ve konuşmalarında din adamlarına, “Bilim insanlarının işine karışmayın, evrimi nasıl istiyorlarsa öyle açıklasınlar” tavsiyesinde bulunmuştu.
Öztürk’ün bakış tarzı laiktir, Üsküdar Üniversitesi’nin bakış tarzı ise laiklik dışı ve yanlı bir bakış tarzıdır. Manifestota Said Nursî’ye de atıfta bulunulmuştur. Kendisi biyolog değildi, din adamıydı.
Bir zamanlar Mendel kuramından söz edilirdi, sonra “Mendel kanunu” denildi. Benzer şekilde yakın zamanlara kadar evrim kuramı vardı, artık “evrim kanunu”ndan söz edilmektedir. Manifestoyu yazanlar gerek bu bilgiden gerekse Vatikan’ın ve İngiliz Kilisesi’nin yakınlarda yazdıkları Darwin’den özür dileyen mektuplarından da habersizdirler.
20 yıl öncesinde İstanbul’daki balıkçı lokantalarının giriş kapısına 10 milyon yıllık sazan, lüfer fosilleri koyuyorlardı, altına da “Bu balıklar milyonlarca yıl önce de böyleydiler hâlâ böyleler demek ki değişmemişlerdir. Tüm canlılar ilk yaratıldıkları formdadır, sonuçta evrim yoktur” yazıyorlardı. İyi de daha eskisine gidildiğinde o balıkların formları başkaydı, zaman içinde evrimleşmişlerdi. Kaplumbağa 90 milyon yıldır şimdiki formadır ancak 100 milyon yıl önce başka formdaydı. Kısacası o sazan fosillerini koyanlar vatandaşları sazan yerine koymuşlardı.
NE OKUMALI?
Evrimin var olduğunu ispatlamanın çok sayıda uzunca yolu var. Örneğin kuşun, kedinin, atın ve insanın embriyoları başlangıçta aynıdır, kısa sürede değişmeye başlarlar. Bu evrimin kanıtlarından sadece bir tanesidir ancak önyargılı kişiler için bunun anlamı yoktur. Önyargılılara Prof. Dr. Ali Demirsoy’un kitaplarını önermek isterim ancak bazıları için bu kitapların da bir anlamı yoktur. O zaman onlara toplumun her kesiminde kabul gören iki kaynak önereceğim: İbn-i Haldun’un Mukaddemesi ve hemşerim İbrahim Hakkı Bey’in Marifetnamesi. Bu kitaplar besmeleyle söze başlayan ansiklopedik eserlerdir. Evrimden, “tekamül” adıyla söz ederler. Birincisinde “Yılan, çıyan misali iptidai mahlukatın tekamülü neticesinde maymun maymunun tekamülü neticesinde de insan zuhur etmiştir”, ikincisinde ise “Hayvan ile insan arasındaki mahluk maymundur, maymunun insandan farkı kuyruklu ve çok tüylü olmasıdır” denilmektedir. Aslında insanın atası kuyruklu maymunlar değil kuyruksuz bir primat türüdür. Böyle olsa da bu iki bilginin bu konuda ortaya koydukları bilgileri nereden esinlendikleri merak uyandırıcıdır. Bu merakımızı bilim tarihçilerimiz örneğin Prof. Dr. Melek Gökdoğan veya Prof. Dr. Yavuz Onat giderebilirler.
Kitap okuma alışkanlığı olmayanlara evrim konusunda dinleyebilecekleri konuşmalar da önerebilirim. Örneğin Evrim Ağacı’nın kurucusu olan Çağrı Mert Bakırcı’nın konuşmalarını dinlemelerini isterim. Bakırcı’nın konuşmalarını dinleyip anlayabilen bir kişinin hâlâ evrimi reddetmesi imkânsızdır.
Evrimin olmadığı konusunda gözü kapalı ısrarcı olan kişiler, “Madem maymunlar evrimleşti, ortalıkta niçin kuyruklu maymunlar var?” diyorlar. Bu bir safsatadır. Her şeyden önce kuyruklu maymunlar insana evrilmemiştir. Balıklardan, tiktialikten hominidlere, primatlara yönelmiş bir evrim süreci söz konudur.