Üstün Dökmen

Herkes eğitimci mi?

20 Ekim 2024 Pazar

Bazı meslekler adeta kamuya açık algılanır. “Her müdür aynı zamanda bir psikolog olmalıdır, her genel müdür bir avukat olmalıdır, cezaevlerindeki hükümler birer avukattır” diyen çok kişi var. Bu ifadelerde psikolog ve avukat kelimeleri özensiz kullanılmakta, söz konusu iki mesleğin mensuplarına saygısızlık edilmektedir. Biraz hukuk bilmek başka bir şeydir, avukat olmak başka bir şeydir.

Kamuya açık algılanan mesleklerin başında öğretmenlik, eğitimcilik gelir. Ülkemizdeki hemen herkes kendisini eğitimci zanneder. Eğitimci olmak, sıradan, basit bir şey değildir. Fizik veya tarih bölümlerini bitirdiğiniz zaman bile hemen öğretmen olamazsınız, öğretmenlik sertifikası almanız gerekir. Böyle olduğu için de “eğitimci” sıfatını ucuzlatmamak gereklidir.

Bu konuyu niçin açtım? Geçen eylül ayında eskiden Genelkurmay başkanı ve milli savunma bakanı olan bir milletvekili okullarımızdaki eğitimin amacını kendince belirtti, “Eğitimin amacı bilgi vermek değil Allah korkusunu ve kuldan utanmayı öğretmektir” dedi. Eğitimci olmayan bir kişinin bu açıklaması eğitim bilimlerine aykırıdır, yapay zekâ eğitimin amacını ondan daha gerçekçi tanımlamaktadır. Eğitim bilimleri öğrencileri, eğitim fakülteleri öğrencileri bilimsel gerçeğe uygun tanımlar yapmaktadırlar. Milletvekili ÇEDES paralelinde bir şey söylemiştir ki ÇEDES öğretmenlik sertifikası olmayanların sınıflara girdikleri çağdışı bir uygulamadır.

Eğitimin temel amacı yukarıda belirtildiği şekilde olursa belki iyi huylu vatandaşlar yetiştirilebilir ancak basında görüldüğü üzere bu da her zaman mümkün olmamaktadır. Diyelim ki söz konusu amaçtan yola çıkarak iyi huylu vatandaşlar yetiştirdiniz, fakat ne yazık ki bu vatandaşlarla Ay’a, Mars’a gidemezsiniz. Çünkü belirtilen amaç bilim insanı değil din insanı yetiştirmeye yöneliktir.

Bir eğitim kurumu, birçok eğitim kurumu, tüm Kuran kursları samimi olarak içinde Allah korkusu olan insanlar yetiştirmeye çalışıyor olabilir ancak bunca hırsız, yankesici, tacizci, tecavüzcü, sübyancı, katil nasıl ortaya çıkmaktadır? Çünkü pek çok kurumda ezberletilmiş ahlak öğretilir, keşfedilen ahlak eğitimi verilmez.

Fatih Altaylı milletvekilini kastederek “Narin’in köyünde eksik olan şeyin Allah korkusu olduğunu mu düşünüyor?” dedi. Büyük ihtimalle köyün tüm sakinlerinde Allah korkusu vardır, hiçbirisi ibadetini aksatmamaktadır ama içlerinden birkaçı yine de Narin’i öldürmüştür. Altaylı bunu kastediyor. Şimdi bu köye ve benzerlerine din eğitimi versek gelecekteki ahlaksızlıkları, cinayetleri önleyebilir miyiz? Önleyemeyiz, herkes dini zaten biliyor. Kan davası cinayetlerini işleyenler de dini biliyorlar ancak bu işe yaramıyor. Bir şeyi kuramsal olarak bilmek davranışa dönüştürmek için yeterli değildir.

EĞİTİMİN AMACI BİLGİ Mİ?

Eğitimci olmayan milletvekili yukarıdaki sözü söylerken çağdaş eğitim konusunda bilgisi olmadığını ilginç bir şekilde ortaya koymuştur. Nasıl?

Milletvekili okulda öğrencilere bilgi verilebilir ya da Allah korkusu öğretilebilir diye düşünmektedir ve birincinin değil ikincinin öğretilmesinden yanadır. Okulda ağırlıklı olarak bilgi verilmesi gerektiği konusu geçmişte kalmıştır. Çağdaş eğitim anlayışına göre eğitimin temel amacı öğrencilere bilgi kazandırmak değil onların düşünme becerilerini geliştirmek ve öğrenmeyi öğrenmelerini kolaylaştırmaktır. Anlaşıldığı kadarıyla sayın milletvekilinin bunlardan haberi yoktur.

Ayrıca eğitim alanında Blomm’un sıralamasına göre bir bilgiyi sadece ezberlemek yeterli değildir, ezberlenmiş bir bilgiyi kavramak, uygulamak, analiz ve sentez edebilmek ve sonuçta değerlendirmek gereklidir. Anlaşıldığı kadarıyla sayın milletvekili bu bilgiyi de bilmemektedir, sıralamanın sadece birinci basamağından haberdardır. Bu da göstermektedir ki herkes kendisini eğitimci olarak algılamamalıdır.

NE YAPMALI?

“Çocukları öldürmeyin” demek çare değildir. “Ensestten uzak durum” demek de çare değildir. Zaten tabu bir konu olan ensestten söz etmek bile zordur. Yapılması gereken şeylerin başında enflasyonu, yoksulluğu düşürmek gelir. Bunun yanı sıra okullarda sorgulamacı, düşünme becerisini geliştirici çağdaş bir eğitimin verilmesi gereklidir.

Çiğdem Kağıtçıbaşı dünya çapında bir araştırma olan “Çocuğun Değeri” araştırmasını boşuna mı yaptı? Siyasetçilerin ve onların danışmanlarının bu araştırmayı kavramaları ülkemiz için hayati önem taşır. Ne yazık ki ülkemizin, en azından bir kesiminde çocuğun değeri yoktur. 2008-2016 yılları arasında 100 binin üzerinde çocuk kaybolmuştur, çoğunun akıbeti bilinmemektedir, aileler muğlak kayıp yaşamışlardır. 2016’dan bu yana ise TÜİK kayıp çocuk sayısını bildirmemektedir.

Türkiye yüzyılı eğitim modeli diye ortaya atılan müfredat yetersizdir ve onlarca yanlışla doludur. Prof. Dr. Yavuz Onat, bilim tarihi konusunda yapılan çok sayıdaki yanlışa dikkat çekmektedir. Bu müfredatla gelecek yüzyılın toplumu olamayız, çağdaş dünyanın da.

(Not: Bu yazıyı okuyan çok sayıdaki amatör eğitimci eğitimi dip köşe öğrendiğini zannetmesin lütfen.)




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yalan toplumu ve annem 1 Aralık 2024
Çocuk ve yalan 24 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları