Tahta çanağa farklı bir bakış
Üstün Dökmen
Son Köşe Yazıları

Tahta çanağa farklı bir bakış

27.04.2025 11:50
Güncellenme: 27.04.2025 11:57
Takip Et:

Eski Türk kağanları, hakanları ziyafet verdiklerinde konuklarının önüne altın çanak ve kaşık koyarlarmış, kendileri ise tahta çanak ve tahta kaşık kullanırlarmış. Bu olayı da olumlu ve olumsuz açıdan yorumlamak mümkündür. Çünkü pek konuda her tezin bir de antitezi vardır. 

TEVAZU MU, KİBİR Mİ?

Bir davet sahibinin konuklarına altın çanak, altın kaşık vermesi ancak kendisinin tahta kullanması görünürde önemli bir tevazudur. Bu davranış ilk önce, “Ben konuklarıma değer veriyorum, onların önüne altın çanak, kaşık koyuyorum, ama ben tahta çanak, kaşık kullanıyorum” iletisini verir. Burada, birinci bakış tarzıyla önemli bir tevazu vardır. Ancak farklı bir bakış tarzıyla acaba bir anlamda da güç sergileme var mı? Tahta çanak kullanan kağan ikincil olarak şu iletiyi de veriyor mu? “Altın çanak, kaşık kullanmak konuklarımı yüceltir fakat benim böyle bir şeye ihtiyacım yok, ben zaten çok yüce bir kişiyim. Tahta çanak kullanmak değerimi azaltmaz.”

Bu noktada akla şu gelmektedir: Acaba tahta çanak kaşık kullanma bir büyüklenme, bir kibir gösterisi mi? Hani Türkçemizde “Aşırı tevazu kibirden gelir” deriz. Mütevazı gibi gözüken bu davranışın arkasında bir kibir var mı? Belki. 

Kağanın konuklarından birisi cebinden bir tahta kaşık çıkarıp onunla yiyebilir miydi? Sanırım hayır. Böyle bir davranış kağana büyük bir saygısızlık, onunla aşık atma olurdu. Tahta çanak ve kaşık kağana özgü bir ayrıcalıktı, bu tevazuyu ancak o gösterebilirdi; o sofrada tahtanın statüsü altından yüksekti.  

Benzeri bir örnek Osmanlı’da tören alaylarında padişahın önünde giden kırk çavuşun (bu çavuşlar şimdiki yarbay rütbesindeydi) “Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var” diye bağırmalarıydı. Bu ifadenin görünür nedeni padişahı tevazuya davet etmek, böbürlenmesini önlemekti. Ancak galiba işin arka tarafında hiç farkında olmadan bu çavuşlar padişahı aşırı yüceltmekteydiler. Halk ve vezirler, o günkü anlayışa göre padişahın tebaasıydı, padişah açıklama yapmadan istediğini öldürtebilirdi. Hepsinin üzerinde padişah vardı. Padişahtan hemen sonra gelen güç ise Allah’tı. Peki yaygın inanışa göre padişah ile Allah arasında peygamberler, nebiler, melekler, evliyalar yok muydu? Çavuşların sözleri kötü niyetli olmayan ancak padişahı aşırı yücelten bir ifade sayılabilir. Bu ifade padişahı görünürde mütevazı olmaya ama arkasında kibirli olmaya itiyordu. Hiyerarşide padişahtan sonra Allah geliyordu.     

Osmanlılarda vezirlerin, sadrazamların padişahın yanında hiçbir kıymet-i harbiyesi (değeri) yoktu. Padişahın elini bile öpemezlerdi, sadece eteğini öpebilirlerdi, onunla aynı sofraya oturamazlardı. Padişah bunlardan herhangi birisini suçunu belirtmeden, savunma hakkı tanımadan, öldürtebilirdi. Tüm vezirlerin, sadrazamların devşirildikleri zaman üzerlerinde bulunan eski püskü çocuk kıyafetleri naftalinlenmiş halde bir torbaya konulur, üzerlerine adları yazılır, hazine dairesinde özel bir odada saklanırdı. Bunun nedeni onlara nereden geldiklerini hatırlatmaktı. Siz o dönemde kürkler, mücevherler taşıyan, köşklerde yaşayan, emrine ordular verilen bir vezir olabilirdiniz ancak padişahın hazine dairesinde devşirildiğiniz günkü eski püskü kıyafetlerinizin saklandığını bilirdiniz. Size sahip olduklarınızı veren padişahın adeta kölesiydiniz, hayat boyu ona şükran duymalıydınız. Gerek gördüğünde hayatınızı elinizden alabilir, yanı sıra malınızı mülkünüzü de müsadere edebilirdi. 

ATIF (YÜKLEME) KURAMLARI

Gerek eski Türk Kağanlarının tahta çanak, kaşık kullanmalarını gerekse Osmanlı padişahlarının halk önünde tevazuya davet edilmesini yukarıda farklı bakış tarzlarıyla yorumladık. Ancak bu yorumların tek ve en doğru yorumlar olduğunu söyleyemeyiz. Sosyal psikolojide atıf”, farklı bir söyleyişle “yükleme” kuramları vardır. Heider’in öncülük ettiği bu atıf/yükleme kuramları olaylara ilişkin kişilerin yorumlarını zengin şekilde ele alıp irdelememizi sağlar. Kuramsal ayrıntılara çok fazla girmeden şunu söyleyebiliriz: Belli bir olaya ilişkin olarak gözlemcilerin yapacakları yorumlar kendi içlerinde birtakım psikolojik dinamikler ve kişisel nedenler taşır. Kağanların sofrada tahta kullanmalarını hem tevazu hem de kibir olarak yorumlamam, muhtemelen olay kadar benim kişisel bakış tarzımla da ilişkilidir. Evimizde bazen bir sofradaki bütün yemekleri ben pişirmiş bile olsam aslında, evin hanımı, direği olduğu gerekçesiyle eşimin pişirdiğini düşünürüm. Bu yorum gerçekçi olmasa da bana iyi geliyor, görünürde tevazu gösteriyorum ama aslında bu tür bir tevazu göstererek kendimi güçlü hissediyorum sanırım. Muhtemelen eski kağanlar gibi.   

Bu tür olaylarda tevazunun mu yoksa kibrin mi ön planda olduğunu söylemek güçtür. Belki de kaçınılmaz olarak her ikisi birlikte bulunmaktadır.   

Yazarın Son Yazıları

Cellat mezarlığı

Cumhuriyet gazetesinin Pazar eki toplumdaki sanat ve kültür zenginliğini çarpıcı şekilde ortaya koyan, aynı zamanda doğanın nabzını tutan bir gazetecilik başarısı bence. “Cellat mezarlığı”, başlığı bu güzel ve renkli ortama uymuyor ancak bugün 4 Mayıs. 6 Mayıs, Deniz Gezmiş’in ve iki arkadaşının idam edildikleri gün. Bana Osmanlı’daki cellat mezarlığını hatırlattı.

Devamını Oku
04.05.2025
Tahta çanağa farklı bir bakış

Bir davet sahibinin konuklarına altın çanak ve kaşık vermesi kendisinin ise tahta kullanması görünürde bir tevazudur. Bu davranış ilk önce, “Ben konuklarıma değer veriyorum, onların önüne altın çanak, kaşık koyuyorum, ama ben tahta çanak, kaşık kullanıyorum” iletisini verir. Ancak farklı bir bakış tarzıyla acaba bir anlamda da güç sergileme var mı? Gelin inceleyelim...

Devamını Oku
27.04.2025
Çocuk Bayramı ve Ülkü

Çocuk Bayramı ve Ülkü

Devamını Oku
20.04.2025
Altın ve tahta çanaklar

Sadece masallardan değil tarihteki olaylardan da kıssadan hisse çıkarmak mümkündür. Bugün bir tarihsel olayı paylaşmak ve irdelemek istiyorum.

Devamını Oku
13.04.2025
Türk Dünyası Müzik Topluluğu

Sovyetler Birliği, “Türk diye tek bir millet yoktur, Asya’da birbirleriyle ilişkisi olmayan ülkeler vardır” diyerek Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Tataristan, Kırgızistan, Kazakistan, Yakutistan benzeri isimlerle ülkeler kurdu. Sovyet rejimi yıkılınca bu ülkelerin farklı birer millet değil tek bir kültür dünyasının parçaları olduğu anlaşıldı. Bunun en büyük kanıtları ise rejim yıkılınca ortaya çıkan Türk ezgilerini içeren plaklardı.

Devamını Oku
06.04.2025
Yücelciler

Geçen ay Ankara’da açılan bir park, tarihin bugünlerde unutulmuş bir gerçeğini hatırlatmak amacıyla “Yücelciler Parkı” olarak isimlendirilmişti. Gelin bu olaya bir bakalım.

Devamını Oku
30.03.2025