Yaşasın tiyatro

Yaşasın tiyatro

09.11.2023 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Bu hafta üç oyun izledim ve bir kez daha yaşasın tiyatro diye haykırıp “İyi ki yaşıyorum” dedim. İkisi Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ndendi. İşin en güzel yanı üçü de kocaman salonlarda ve ağzına dek doluydu, millet kapıda kuyruktaydı. Daha daha güzel yanı, seyircilerin çok büyük bir bölümünün genç olmasıydı! Hiç endişeniz olmasın tiyatro sanatı ve tiyatro tutkusu gençlere emanet. 

İLETİŞİMSİZLİK ÖLDÜRÜR 

Eugène Ionesco, “absurd/uyumsuz” tiyatronun önde gelen temsilcilerinden. Bizde “Kel Şarkıcı” diye bilinen (ki bence “Kel Soprano” olmalıydı) artık efsaneleşmiş ve kült olmuş oyunu yazdığında ve Paris’te ilk kez oynandığında yıl 1950’ydi. 

Bu kez Oyun Atölyesi, yeni bir dramaturgiyle ve “Kel Diva” adıyla oynuyor. Aradan 73 yıl geçmiş ama günümüze bu kadar mı cuk oturur. Oyun, sayısız dokunuşlarla günümüze taşınmış. Finalini de değiştirmişler ama bence Ionesco bu finali görseydi bayılacaktı, belki de “Bunu ben niye düşünemedim” diyecekti! Bu son, günümüze daha da uygun. (Sürprizleri bozmamak için söylemiyorum) Ayrıca hatırlatayım: Yazarın kendisi de 100. temsilden sonra finalini değiştirmişti. 

Oyun zaten insan ilişkileri ve iletişimsizlik üzerine kurulu. Güncel gerçeklerden hareketle, sıradan güncel sözcüklerle, sırf konuşmuş olmak için konuşanlar arasında geçen bir oyun. Vasatlık, sıradanlık üzerine kurulu yapay seyirlik bir dünyadayız. Zaten kullandıkları yapmacık dil de öyle; hem çok gülünç hem çok acınası! Bakmayın İngilizliğin fazlaca vurgulandığına, dünyadaki tüm burjuva aileler hedefte. 

Muharrem Özcan’ın yönettiği oyunda Bay ve Bayan Smith’i Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer, Bay ve Bayan Martin’i Özlem Zeynep Dinsel ve Yiğit Özşener; hizmetçiyi Gözde Kırgız; itfaiyeciyi Kıvanç Kılınç oynuyor. Tam bir ekip hepsi mükemmel. Dekor-Işık: Kerem Çetinel. Kostüm: Makbule Mercan.

Ve bir üst satırlarda söylediğim her satırbaşını o yapay dünyayı, o acınası ve gülünç durumu çarpıcı bir biçimde bize aktarıyorlar. Birbirleriyle ilişkileri, iletişimsizlikleri, gerçeklikten kopmaları, adeta robotlaşmaları, “mış gibi” yapmalar, dili kullanmaları/kullanamamaları, o güncel dokunuşlarla bütünleştiğinde (selfie çekmekten iskemle koltuk oyununa, anlattıkları öykülerden birbirlerini aşağılamaya) her şey sahici oluyor. Kendimizi ve dünyayı sorgulamak için, bir de muhteşem bir tiyatro keyfi almak için harika bir fırsat. Kaçırmayın. 

ANILAR BELLEĞİMİZDİR 

Bu yıl da İstanbul Tiyatro Festivali’nin direktörü olan Işıl Kasapoğlu aklıyla bin yaşasın. O istemiş Ercan Kesal’dan bir oyun yazıp oynamasını. Çok da iyi yapmış! Sinemadan, televizyondan, yazdığı kitaplardan tanınan Ercan Kesal’ı tiyatro sahnesinde izlemek harikaydı!

Anılarından yola çıkarak yazdığı “Ayazmanın Yılanı” tek kişilik bir oyun. Oyunun adını açıklayan tümcesi şu: “Anılar ayazmayı bekleyen yılanlar gibidir, kalbimizin çerini çöpünü temizlerler; suyu içilir hale getiren yılanlar gibi gelecek günlerimizi de yaşanır kılar anılarımız. Anılar toplumsal belleğimizdir”

Bu anlatıda öyle doğru, akıllıca seçimler yapmış ki, aynı zamanda bir Türkiye panoraması. Anlattığı her öykü içimizi acıtsa da bizi güldürse de izleyicide karşılığını buluyor. Vicdanımıza sesleniyor, adalet duygumuza, direnişimize, başkaldırımıza, başardıklarımıza ve başaramadıklarımıza dokunuyor. 

Oyunu yöneten Berfin Zenderlioğlu; arka ekrandaki görüntülerle, ışıkla (Alev Topal), müzikle (Utku Gücoğlu) sahneyi zenginleştirirken oyuncusunun duygu sömürüsüne kaçmasına hiç izin vermemiş. Ercan Kesal sesini en etkili biçimde kullanmayı biliyor. Çok yalın, dolaysız, çok açık seçik, çok sahici, sanki sadece bana anlatıyor duygusu veren bir oyunculuk çıkarıyor. Bir saat boyunca her söylediğine inanıyorsunuz. Festival sonrasında da oynayacaktır. Sakın kaçırmayın. 

MASKELERİN DE DUYGUSU VAR 

Maske tiyatrosuyla benim ilişkim sevgili Peyman ve eşsiz Kuzgun’dan sonra pek gelişmedi. Oralarda kaldım. Festivalde izlediğim Berlin’den gelen “Familie Flöz” topluluğunun “Düğün” adlı oyununu görünce ilgilenmemekle ne büyük hata ettiğimi gördüm. Bu oyunu “Kaçırmayın” diyemeyeceğim çünkü kaçırdınız bile. Ancak dünya festivallerinde yakalayabilirsiniz. (Meraklılar internette “Fest” adlı oyunun birkaç dakikalık videosuna bakabilir.) 

Bu sözsüz oyunda ne anlattıklarından çok, nasıl anlattıkları önemliydi. Bir düğün mekânının avlusunda yaşananlar: Kapıcı, temizlikçi kadın, çiçekçi, çöpçü, hazırlık içindekiler, garsonlar, aşçıbaşı, yolunan tavuklar, aileler, dostlar, gelin damat, doğum yapmak üzere olan bir kaçak göçmen kızcağız... Hazırlık, aksaklıklar, kavgalar, sevişmeler... 

Bütün bu saydıklarım maskeli, hiçbirinin yüzü görülmüyor. Konuşma yok! Sanırsın sahnede 20 oyuncu. Hadi bilemedin 17... Hepsi ayrı bir tip! Yirmi oyuncuya ışık, müzik, avludaki çöp torbaları eşlik ediyor. 

Her oyuncunun beden diline hayran oluyorsun. Her tipi kostümden çok o beden diliyle tanıyorsun. Maskeler sanki canlı, o beden diliyle maskenin ifadesi de değişiyor! Meğer maskelerin de duygusu varmış!

Ve oyun bitti! Meğer bir buçuk saattir sahnede 20 kişiyi canlandıran topu topuna üç erkek oyuncuymuş! İnanamadık! İmkânsız dedik! Olmaz, Olamaz dedik! 

İşte sevgili okur: Tiyatronun büyüsü budur! Olmazı olur, imkânsızı mümkün kılar! Üç oyuna da tüm emeği geçenleri ve katkıda bulunanları kutlarım.

Yazarın Son Yazıları

Yok etmek/Yaratıcılık

Bir yanımda yaratıcılık, bir yanımda yok edicilik. İkisi de çekiştirip duruyor iki kolumdan.

Devamını Oku
04.12.2025
Tiyatro hazinemize yolculuk...

Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal.

Devamını Oku
30.11.2025
Hukuk bitti

Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti.

Devamını Oku
27.11.2025
Çocuklar için...

Çocuklarımız için neler neler yapmayız ki...

Devamını Oku
23.11.2025
Grup Yorum’dan mektup var

Ülkemin hapishaneler coğrafyasından sık sık mektup gelir.

Devamını Oku
20.11.2025
BACH, Diyarbakır'da...

Neredeyse 30 yıldır Hakan Erdoğan Prodüksiyon “Bach İstanbul’da” başlığıyla klasik müzik konserleri düzenler.

Devamını Oku
16.11.2025
Oktay Ekinci kitabı

Oktay Ekinci... Bu isim Cumhuriyet okurlarının hiç ama hiç yabancısı değil.

Devamını Oku
13.11.2025
Paris’ten Diyarbakır’a

Paris ve sonbahar.

Devamını Oku
09.11.2025
Her daim muhalif

“Ve sonunda Joan Baez hastalığı yendi, sağlığına kavuştu!”

Devamını Oku
06.11.2025
Susmak onaylamaktır

“Hava kurşun gibi ağır/ Bağır bağır bağırıyorum/ Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”

Devamını Oku
02.11.2025
Küllerden doğan ışık

Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
Bodrum Cup: Kuşaktan kuşağa ileri!

Ege’nin ortasında bir sabah...

Devamını Oku
26.10.2025
Tiyatro sorgulamaktır

Daha 29. Uluslararası İstanbul Festivali başlamamıştı.

Devamını Oku
23.10.2025
Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali’nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal’ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: “Çekya’yı bırak önce Cihangir’e bak!”

Devamını Oku
19.10.2025
Prag’dan sevgiler

Sevgili okurlar Prag’dayım.

Devamını Oku
16.10.2025
Jandarmalı-jandarmasız günler

Sabah 6.30’da kapı tekmeleniyor. Jandarma içeri dalıyor.

Devamını Oku
12.10.2025
Tiyatro ve siyaset

Bu yazının başlığı “Afife Jale Ödül Töreni’nin düşündürdükleri” olacaktı.

Devamını Oku
09.10.2025
Celladına âşık olmak...

Olmayan suçlar... Yazılmayan iddianameler... Yazılıp uygulanmayan kararlar... Ve hukuk ile guguk arasında yaşamaya devam çabası... Tamam yakınmayı bırakıp sadede geliyorum.

Devamını Oku
05.10.2025
Travmalarla yaşamak...

Nasıl yaşamak bu! Kâh gökyüzünde kanat çırpıyoruz kâh en dipsiz kuyuların derinliğinde kayboluyoruz.

Devamını Oku
02.10.2025
Yaşar Kemal’e adanan bayram

26 Eylül’de Ankara’da 93. Dil Bayramı’nı kutladık. Dil Derneği ve Çankaya Belediyesi’nin ortaklaşa etkinliği Yaşar Kemal’e adanmıştı.

Devamını Oku
28.09.2025
Ellerinde Toprak

“Sömürü bir bütündür. Bütün insan değerlerinin sömürülmesiyle, doğa değerlerinin hoyratça sömürülmesi bir arada gidiyor. Türkiye toprakları yıkıma uğratılıyor, hopur ediliyor. Biz Türkiye üstünde mirasyedileriz. Yıkımımızdan Türkiye’nin hiçbir insanı ve doğa değeri kurtulamıyor.”

Devamını Oku
25.09.2025
‘Üç Ayaklı Kedi’ İstanbul’da

İstanbul dolu dizgin.

Devamını Oku
21.09.2025
Nice yıllara Hrant Dink

15 Eylül, arkadaşımız, yoldaşımız, omuzdaşımız, ülkemin en aydın, en dürüst, en yararlı, en barışçı insanlarından Hrant Dink’in yaş günüydü.

Devamını Oku
18.09.2025
Düşme var düşüş var

Bundan önceki yazım şöyle bitiyordu: “Yeryüzü muhteşemdi. Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımız tazeleniyordu.”

Devamını Oku
07.09.2025
Büyülü aydınlık bir gece

Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor.

Devamını Oku
04.09.2025
Hapishane ve ödül: Vicdan ve haysiyet

Hafta içinde hapisteki iki çok değerli insanımıza yine uluslararası ödüller verildi.

Devamını Oku
31.08.2025
Paramparça ve umut

Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...

Devamını Oku
28.08.2025
Dünyanın sesleri İstanbul’daydı

Bu başlığı yazdım. İstanbul’da bir haftadır süren o muhteşem coşkuyu paylaşacağım diye düşünürken birden bir suçluluk duygusuna kapıldım.

Devamını Oku
24.08.2025
Edremit Kitap Fuarından...

Edremit Kitap Fuarı’ndayım...

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet suç işliyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı suç işliyor.

Devamını Oku
17.08.2025
Tiyatro durakları...

Adaletten eğitime, sağlıktan beslenmeye, her şeyin sahtesine, zehirlisine mahkûm edildiğimiz, yalanlarla kuşatıldığımız şu günlerde kimi alanlarda hakikatle, sahici olanla karşılaşmak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
14.08.2025
Bodrum’un markasına dönüşen bale festivali

Son yıllarda adeta Bodrum’un kültür markasına dönüşen Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nden söz edeceğim.

Devamını Oku
10.08.2025
Algılamanın sınırsızlığı

20. ve 21. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vuran dâhi Robert Wilson tedavi olmak istemeyerek New York Long Island’da kurmuş olduğu Watermill Eğitim ve Üretim Merkezi/okul/ müze/kültür merkezinde son ana dek çalışarak 31 Temmuz’da öldü.

Devamını Oku
07.08.2025
Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)...

Devamını Oku
03.08.2025
Herkes için sanat: Anadolu Sergileri

Yılın belki de en sıcak gününde deniz kıyılarını bırakıp Milas’ta kapalı bir mekânda bir sergi görmeye gideceğimi söyleseler pek inanmazdım.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir dokunuşa bin ah!

“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”

Devamını Oku
27.07.2025
Tüm iyilerin Altan ağabeyi

Altan Öymen aramızdan ayrılıp sonsuzluğa göçerken bile hepimize bir ders verdi...

Devamını Oku
24.07.2025
Bodrum’da doludizgin sanat

Ah bilmez değilim. Bu başlığı okur okumaz delirdiğimi sanacaksınız...

Devamını Oku
20.07.2025
Günler geçerken...

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Devamını Oku
17.07.2025
Hikmet Çetinkaya

Yaş almanın en kötü yanı eşiniz, dostunuz, arkadaşlarınız, meslektaşlarınız hepsi gidiyor.

Devamını Oku
13.07.2025