‘Eski Düzen’in Krizi ve Yeni Model Savaşlar

08 Eylül 2014 Pazartesi

Henry Kissinger’in, geçenlerde, biri Wall Street Journal’da (29/08/14) biri de Sunday Times’da (31/08) iki denemesi yayımlandı. Kissinger’ın ilk denemesi, “Modern dönemi belirleyen düzen konsepti kriz içinde” saptamasını oluşturuyor. İkinci denemesi bu parçalanmanın Orta Afrika’dan Ortadoğu’da, İslam dünyasında sergilediği dinamikler üzerinde duruyor.
Kissinger kaygılanmakta haklı: Avrupa’nın doğusunda, Ukrayna’da, Batı ile Rusya arasında genel bir savaşa dönüşme potansiyelleri taşıyan bir iç savaş yaşanıyor. NATO, Rusya’ya daha hızlı cevap verecek biçimde yeniden yapılanmaya çalışıyor. Uzakdoğu’da Çin, askeri yapısını, teknolojisini modernleştiriyor, kapasitesini arttırıyor, Japonya ile arasındaki ilişkiler hızla bozulurken çevresinde giderek artan bir güvensizlik ortamı yaratıyor. Hindistan, Çin’e karşı bir dengeleme girişimi olarak Japonya ile ilişkilerini yoğunlaştırıyor.
Bu sırada, Suriye iç savaşında, rejimin devrilme olasılığı ortadan kalkarken Suriye ve Irak toprakları üzerinde radikal İslamcı bir grup halifelik ilan etti. Gazze’de 50 gün süren kanlı, yıkıcı bir savaş yaşandı, statüko değişmeden kaldı. Libya yeniden kanlı çatışmaların basıncıyla dağılıyor. Nijerya’da, Somali’de, Mali’de, Yemen’de Boko Haram, El Şebab, Kuzey Afrika ve Magrib El Kaidesi isimli gruplar terör estiriyor; enerji, su, gıda güvenliği bağlamında stratejik öneme sahip devletleri dağılma noktasına doğru itiyor. Afganistan’da göstermelik parlamenter sistem bile ayakta duramıyor. Pakistan, egemen sınıfının farklı fraksiyonları arasındaki çatışmanın basıncıyla dağılma-askeri darbe ikilemine doğru gidiyor.

Kısa sürmüş bir düzen dönemi
Kissinger, 1948’den 20. yüzyılın sonuna kadar, dünya tarihinde belki de ilk kez, kısa süreli de olsa bir küresel düzen dönemi yaşandı diyor. Bu düzen Amerikan idealizmine ve Avrupa kaynaklı devlet, güçler dengesi kavramlarına dayanıyormuş. Ancak dünyanın geniş bir bölgesi, Batı’nın serbest piyasa, liberal demokrasinin yayılmasına dayanan düzen kavramını paylaşmaktan ziyade, bu düzene boyun eğmiş. “Bu uyumsuzluk giderek daha fazla kendini göstermeye başladı” diyor Kissinger ve “Batı tarafından ilan edilen ve kurulan düzenin şimdi bir dönüm noktasında olduğunu” iddia ediyor.
Düzenin bu dönüm noktasına gelmiş olmasının arkasında, kısaca şu etkenler olduğunu düşünüyor Kissinger: Birincisi uluslararası, yaşamın ana biçimsel birimi olan devlet yapısı çok çeşitli basınçlar karşısında zorlanıyor. Avrupa Birliği egemenlik biçimini değişmeye zorlarken Ortadoğu’da Afrika’da devletler dağılıyor, yönetilemeyen alanlar oluşuyor. İkincisi, uluslararası ekonominin koşullarıyla, ulusal yapılar arasındaki uyumsuzluk bu soruna katkıda bulunuyor. Küreselleşme uzun süreli istikrarlı büyüme sağladı ama birbirini izleyen mali krizler getirdi. Küreselleşmeden yararlanamayanlar, 2007-10 mali krizinden sonra şimdi, küresel ekonomik sistemin işleyiş kurallarını yadsıyan en azından engelleyen önlemler öneriyorlar. Üçüncüsü, büyük güçlerin kritik sorunları görüşmelerine, pazarlık, hatta işbirliği yapmalarına, olanak verecek kurumların yokluğu, krizini yaşayan düzenin bir başka zaafını oluşturuyor.
Kissinger, bu kurumların eksikliğinin, büyük güçler arasında büyük bir savaştan daha çok nüfuz alanları oluşmasına, bu alanların sınırlarının kesiştiği bölgelerde birbirinin gücünü test eden, bölgesel gruplaşmalara yol açacağını düşünüyor. Kissinger’ın birinci denemesi, Batı merkezli bir resim sunarken ikincisi, “ulus devlet” sisteminin dağılarak yerini aşiret ya da etnik-dini mezhep temelli yapılara bırakmaya başlamasının, Müslüman dünyasında yarattığı kaos üzerinde düşünüyor. Bu noktada, söz konusu alanlarda ortaya çıkmaya başlayan “yeni savaş”- “hibrid savaş” türlerine bakmaya başlayabiliriz...

‘IV. Kuşak’ savaşlardan ‘hibrid’ savaşlara
“Yeni savaşlar” konusu karşımıza, pratik bir sorun olarak Afganistan, Irak işgalleri sırasında, ABD’nin bu iki ülkedeki direnişi bastırmakta zorlanmasıyla çıktı.
“IV. Kuşak” savaş, üniformasız, kuralsız, hareketli gerilla gruplarıyla, düzenli orduların karşılaşmasına, buradan da anlaşılacağı gibi, direnişe, sömürge savaşlarına ilişkindi.
“Hibrid savaş”, gündeme Ukrayna bağlamında, görüldüğü gibi büyük güçler arası “hiper-rekabet” ortamında Rusya’nın uyguladığı taktikler bağlamında geldi.
Kısaca özetlemek gerekirse, “hibrid savaş”, yerel nüfusun içinde bir kesimin, örgütlenmesi, silahlandırılması, harekete geçirilmesi, profesyonel, askeri- istihbarat uzmanlarının bu nüfusun içine gizlice sokulması, varlıklarının ısrarla inkâr edilmesi, bu inkârı destekleyen güçlü, yaygın bir enformasyon, dezenformasyon, propaganda kampanyası yürütülmesi, bir aşamada askeri personelin, mekanize birliklerin, kimliklerini gösteren işaretler olmaksızın savaş alanına sürülmesi, aynı anda ekonomik, sibernetik saldırıların düzenlenmesi gibi yöntemlerin hepsinin birden belli bir program kapsamında, eşgüdümlü olarak kullanılması anlamına geliyor. Bu savaş türü, ulus devletler tarafından olduğu gibi, kısmen ya da başka yöntemlerle karıştırılarak gerilla grupları, devlet olmayan güçler tarafından kullanılabiliyor. (Frank G. Hofman, “Conflict in the 21. Century”, Potomac Institute, 2007; Sam Jones, Financial Times, 28/08/14)
“Batı”, benzer yöntemlerle Ukrayna’yı destabilize etti ancak bu “hibrid savaş”ı etkin biçimde, gereken kararlılıkla sürdüremedi. Rusya’nın tepkisiyle oluşan durum karşısında NATO askeri uzmanları ve Batı’nın politikacıları çok şaşırdılar. Rusya’nın bu yöntemleri çok daha etkin biçimde, risk eşiğini arttırmayı göze alacak kararlılıkta ve başarıyla kullanmasını “kimse” beklemiyordu (Sam Jones, Financial Times, 28/08/14). Şimdi NATO hızla bu yeni duruma uyum sağlamaya, güçlerini yeniden şekillendirmeye, düzenlemeye çalışıyor.
Batı ile Rusya’nın Ukrayna rekabeti “hibrid savaşlara” tek örnek değil. IŞİD’in hızla ilerleyerek geniş bir alanı etkisi altına alması sürecine bakınca da düzensiz birlikler, sosyal medyayı etkin biçimde kullanan propaganda, yerel nüfusun harekete geçirilmesi, hiçbir kural tanımayan bir şiddet, şok yaratıcı terör, kimi zaman düzenli ordu benzeri harekâtların gerilla savaşı taktikleriyle, ağır silahların, mekanize birliklerin hafif silahlara, küçük grup operasyonlarıyla birleştirilmesi, savaşla ekonomik etkinliğin kaynaştırılması (Wall Street Journal, 28/08) gibi “hibrid savaş” yöntemlerinin kullanılmakta olduğunu görüyoruz.
Al Monitor’da yazan Ben Caspitde İsrail ordusundan kaynaklara dayanarak, İsrail yetkililerinin Gazze Savaşı’ndan sonra hem savaş taktiklerinin, hem söylemlerinin, hem de propaganda yöntemlerinin büyük ölçüde değiştirmesi gerektiği sonucuna ulaştıklarını aktarıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları