Kaçak Saray ve Tarihsel Anlamı

06 Kasım 2014 Perşembe

Türkiye zengin bir ülke mi? 400 milyar dolar borçla, yine de iş yaratamayan, tüketmeyi iyi bilen ama işsizlik ve gelir azlığından insanları mutsuz, üstelik birbirine düşman, başında bin bir bela dolaşan, daha garibi savaş içinde bir ülkeden bahsediyoruz.. Adam başına 10 bin dolarda çakılı kalmış, dolayısıyla 6 yıldır gerileyen bir ekonomik yapıya sahip. Bakmayın siz ihracat artıyor masallarına, ithalat artmasa ihracat da artmayacak.
Böyle bir ülkede bir kişi kalkıyor ve kendisine 1 milyar 370 milyon TL’ye saray yaptırıyor! Cumhurbaşkanı seçildiği gün ise daha önce ısmarladığı 410 milyon dolarlık uçak da Ankara’ya iniş yapıyor. Dertler içinde boğuşan, gençleri iş bulamayan, milyonlarca yurttaşı yoksulluk içinde yaşayan, savaşın içinde ve eşiğinde, terörün yeniden insanları kırıp geçirmeye başladığı bir ülkede 1 kişi ülkemizin hazinesini adeta talan edercesine, bir kalemde, bir emirle, 2 milyar TL’ye yakın bir harcama yapıyor.
Bırakın “kendisine mi yaptı, bu ülkeye yaptı” masallarını ve palavralarını! Kendisine yaptı! Ne bu ülkenin, ne devletin, ne milletin böyle bir isteği olabilir.. Burası padişahlık mı?.. Burası diktatörlük mü.. burası har varulup harman savrulan bir yer mi?..
Evet, öyle görünmüyor ama öyle.. Padişahlık değil ama padişah var, diktatörlük değil ama ona benzer bir kişi var.. Ve evet, bu ülkenin hazinesi har vurulup harman savrulan bir yer..

***

Bakanlar arasında hiçbir Allah’ın kulu çıkıp itiraz etmedi mi, söylemedi mi ki: “Sayın Başbakan iki yakamızı bir araya getiremiyoruz, yatırımlar yapılmalı, işsizlik diz boyu, madenlerde işçiler ülkemizin her yanını saran vahşilerce köpekler gibi çalıştırılıp öldürülüyor, asgari ücret şu kadar, durmadan dışarıdan borç alarak ekonomiyi ayakta tutabiliyoruz, 2 milyar liralık bir harcamayı millet hoş karşılamaz, yazıktır günahtır, gelin bu sevdadan vazgeçin..”
Hey soruyorum, aranızdan hiçbir Allah’ın kulu çıkıp da buna benzer bir şeyler söylemedi mi! Söylememiş, yoksa duyardık.. O zaman bu sarayın utancına, ayıbına hepiniz ortaksınız.
1000 odalı Binbir Gece Masalları’na öykünmüş o saray ile Türkiye’nin yoksul-zengin farkı iki kat daha artmıştır.
O saray hepinizin çöküşünün simgesine dönüşecek, öyle gözüküyor.. Umarız bu çöküşün altında Türkiye kalmaz.

Yeni Türkiye, saray, tek adamlık...
Gelelim işin başka ve ana boyutuna..
Saray, Tayyip Erdoğan’ın Atatürk Cumhuriyeti dönemini kapatmasının simgesidir.
Saray, Yeni Türkiye gericiliğinin de simgesidir.
Yeni Türkiye, Başkanlık Sarayı, başkan gibi Cumhurbaşkanı... ‘Tek Adam’lık..
Bunların hepsi birbirine zincirleme bağlı kavramlar ve uygulamalardır..
RTE ve adamları Atatürk dönemini bu kez büyük kavramlarla ve simgelerle kapatmaya soyundular.
RTE’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ettiği konuşması tamamen bunun üzerine kuruludur.. “Gazi Mustafa Kemal”e bu Kurtuluş Savaşı için teşekkür ediyorlar ve şimdi kendileri Atatürk’ün mirasını silerek yok ederek kendi cumhuriyetlerini ilan etmeye hazırlanıyorlar. Hedef bu.
Davutoğlu bunu çok veciz bir şekilde açıklamıştı: Cumhuriyet bir parantezdir, bu parantezi kapatıyoruz.

***

Atatürk Tek Adam = RTE de Tek Adam
Atatürk’ün Çankaya’sı var = RTE’nin de Sarayı
Atatürk (ve arkadaşları) Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu = RTE de Yeni Türkiye’nin kurucusu..
Ve bir dizi başka benzerlikler...
RTE’de çok temel bir eksik var: Mareşallik, gazilik, savaş kazanmış kahramanlık..
Bu eksikliği gidermek için önündeki en büyük fırsat olarak Suriye’yi gördü. Esad’ı “perişan” edecek ve böyle bir unvan da alacaktı!? Dikkat edin, hâlâ bunu zorluyor!

***

RTE ve adamlarının “Büyük Türkiye”si, sanki toprak olarak da Küçülen Türkiye aşamasına yaklaşıyor gibi. Her ne kadar bunu imkânsız gibi görseniz de yaşadığımız coğrafyada hemen her şeyin olanaklar içinde seyrettiğini hiç unutmayın.
Üç yıl önce Suriye’nin mi parçalanabileceğini düşünürdünüz..
Yoksa Kaddafi’nin yıkılacağını, öldürüleceğini, ülkenin birbirlerini boğazlayan çetelere dönüşeceğini ve parçalanmasının söz konusu olabileceğini.. düşünen var mıydı?
Derin iç sorunları, iç savaşı olan bir ülke düşünün ki komşu ülkenin parçalanmasını ve yok edilmesini savunuyor.
Bu ancak şu demek olur: Benim de sınırlarım dokunulurdur, ben de parçalanabilirim..
“Büyük Türkiye”ciler, her zaman bu şekilsel büyüklüğe meraklı olmuşlardır. “Necip Fazıl bir okuldur” diyen RTE, Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” dergisini bilmez olur mu!
Türkiye zor günlerden geçiyor.. Hepimize Allah kolaylık versin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları