Kepazelik kısmet, rezillik kader midir?

16 Haziran 2019 Pazar

Her dinde, müminlerin cehaletini kullanarak ahlaksızlığını, yolsuzluğunu aklayan ve hatta cinsel sapkınlığını tatmin eden din adamları olabilir.
Yahudilik, belki de kapalı devre bir inanç topluluğu oluşturduğu için hahamların sapkınlığıyla öne çıkan bir din değil. Ama Hıristiyanlık, geçmişten bugüne pedofil papaz skandallarıyla sarsılan, epeyce de mümin kaybeden bir din haline geldi.
İslamiyet de ne yazık ki aynı yönde ivme gösteriyor ve Türkiye’de adeta Diyanet zenginleştikçe artan oranda “günahkâr” din adamlarına; hatta dini çirkin emellerine alet eden kendinden menkul tarikat şeyhlerine, cemaat hocalarına giderek daha çok rastlanıyor.
Ancak AKP dönemindeki “diyanet işleri”ni Katolik kilisesinin ortaçağdaki Borgia Papalığı’na benzeten ben bile; ülkemizde dinsel gerekçeli cinsel ahlaksızlığın vardığı noktayı, Timur Soykan’ın “Badeci Şeyh’in Sır Odası”* araştırmasını okumadan önce öngöremezdim...
Bursa’daki Kırklar cemaati ile şeyhi Uğur Korunmaz’ın faaliyetlerini emniyet ve yargı raporlarına dayanarak gözler önüne seren bu kitap, ülkemizin en azından dinsel pornografide rakipsiz olduğunu ortaya koyuyor!

Pornografi aslarına taş çıkartan şeyh
Meğer Türkiye’de dünyada “eş değiştirme” diye bilinen cinsel paylaşmacılığı “cennetin anahtarı” diye yutup, daha da var mı diye aranan müminler varmış!
Meğer Türkiye’de pornografi sinemasının aslarını çürüğe çıkaracak şeyhler varmış!
Soruşturma aşamasında çok sayıda çocuğun istismar ve hatta şeyhin bizzat kendi çocuğuna da tecavüz ettiği anlaşılan Kırklar cemaatine dair pedofili suçunun nedense hiç gündeme gelmediği yargı sürecindeki tanık ifadeleri; cahil müminlerin cinsel fantezilerini dinsel gerekçelere dayandırarak suçluluktan arındığını gösteriyor.
Hem de laik ahlak sahibi olan bizleri, dehşet dolu hayretlere düşüren bir rahatlıkla...

Eşini şeyhle paylaşmak için can atan müminler
Mesut K.’nin dava dosyasındaki ifadesinden:
“Ben cemaat içerisine 5 yıl önce tarikat içerisinde Bade olarak bilinen Kuranıkerim’de de ‘Badeyi Nuhş etti’ yani ‘badeyi içti’ olarak bilinen şekliyle Uğur Hoca’nın cinsel organından gelen menisini içerek dergâha kabul edildim. Müritler, dergâha kabul edilmek için bu görevi yerine getirir. Daha sonra müridin istemesi ile Uğur Hoca ile ters ilişkiyle cinsel ilişkiye girilir. Uğur Hoca dergâhta benim her istediğimde benimle cinsel ilişkiye girmiştir. Eşim Ayşe K. dergâh müridi değildi. Ancak ileride mürit olmasını ben istiyorum. Eşim Uğur Hoca’nın badesinden içmemiştir. Ancak içmesini isterim. Dersleri alırsa da hoca ile ilişkiye girebilir. Girerse ben bundan mutluluk duyarım.

Peygamberi bile ‘badeleme’ye alet etmişler
Birgül Ş.’nin dava dosyasındaki ifadesinden:
“Eşim Ahmet Ş. bana her zaman ‘Hocaefendi ne derse sen onu yapmak zorundasın, ne derse onu yap’ diyordu. Hoca bana cinsel ilişkiye girmezsek ve emirlerini yerine getirmezsek bana şefaatlik vermeyeceğini ve ölüm esnasında gelip bana kelimei şehadet getirtemeyeceğini, şeytana uyup öylece can vereceğimi söylüyordu. Hoca ayrıca İslamiyetin cinsellikten geçtiğini, peygamber efendimizin bile Hira Mağarasında cinsellik yaşadığını, cinsellik yaşadığı kişiye bade içirdiğini söyledi. Sonradan dergâhtaki erkek, bayan herkesin hocadan bade içtiğini, yani hocanın cinsel organını emerek boşalttıklarını öğrendim.”

Badelenme bayrağı, Çanakkale şehitleri
Ahmet C.’nin dava dosyasındaki ifadesinden:
“Dergâhta cezbe halindeyken sır odasına girdim. ‘Tabi’ olmak için oturur halde bulunan Uğur Hoca’nın pantalonunu açtım ve cinsel organının üzerine oturdum. Bana artık ‘tabi’ olduğumu söyledi ve ‘Allah mübarek etsin’ diyerek bu imanımı kimseye anlatmamamı tembihledi.
Uğur Hoca dergâhta bulunan Türk bayrağını kutsal sayarak, Çanakkale’de şehit olan askerlerin bu dergâhlardan yetiştiklerini, bu bayrağı devam ettirmemiz gerektiğini, tarafı ilahi yani Allah adına çalışmamız gerektiğini anlatırdı.”

Cehalet önce rezil, kepaze eder
Timur Soykan, araştırmasının sonunda: “Badeci Şeyh olayının üstünden geçen 8 yılda dini vakıf, dernek, Kuran kurslarında onlarca çocuk istismarı ortaya çıktı. Hepsine münferit olay olarak yaklaşıldı. Yayın yasaklarıyla, siyasilerin açıklamalarıyla dini vakıflar, dernekler korundu. Karaman’da 10 öğrencinin tecavüze uğradığı Ensar Vakfı ile ilgili dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun ‘Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz’ sözleri bu bakış açısını özetliyordu” diye yazmış.
Cehalet er geç öldürür, sevgili okurlarım.
Ama öldürmeden önce toplumsal ahlakı çökertir, ülkeyi rezil kepaze eder ve vicdanı yıkar!

(*) Badeci Şeyh’in Sır Odası/Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Deli Şair’e vefa 17 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları