Ölmek istemiyoruz!

25 Ağustos 2019 Pazar

“Ahlak ve namus denince sadece kadından konuşmaya başlayan herkes, ahlaksız ve namussuzdur.Frida Kahlo...
Ölmek istemiyorum” feryadıyla “Anne lütfen ölme” yakarışları arasında üç gündür sık sık tekrarlanıyor yukarıdaki en doğru ve en gerçekçi sözler...
Gelin görün ki, ülkemde karşıdevrim adım adım uygulamaya konulduğundan beri Türkiye artık ahlaksızların ve namussuzların ülkesidir.
Yargının siyasete kurban edildiği... Bunca yıldır kazanılmış hakların yok sayıldığı... Seçimlerin hükmünün kalmadığı... Vatandaşlığın değil, kulluğun öngörüldüğü bir toplumda ahlaktan ve namustan söz edilebilir mi!?
Emine Bulut ne ilk ne son. Güldünya, Gönül, Sevgi, Ayşe Paşalı, Münevver, Şemse, Özgecan ve daha niceleri...
Onlar ve daha niceleri artık konuşamıyor. İsteseler de konuşamazlar, “Görün bizi, unutmayın bizi” diye haykıramazlar. Sesleri yok. Dilleri yok. Çünkü öldürüldüler.

Kadın katliamı ve karşıdevrim
Niceleri” sözcüğünü açalım: Nisanda 31 kadın, mayısta 27 kadın, haziranda 34 kadın, temmuzda 24 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. (Kaynak: Bianet)

Kadın katliamının bunca yaygın ve meşru olması, yalnızca “zihniyet”, “gelenek görenek”, “eğitimsizlik” ya da “dinsel nedenlerle” açıklanamaz. Hepsinin etkisi vardır, ama belirleyici olan iktidarların politik, ekonomik ve toplumsal ilişkilerde kadınlara karşı ayrımcılığı ve sömürüyü içselleştirmiş olmalarıdır. Bunu giderecek bir politika geliştirememeleri ve bu politikayı uygulamaya sokacak mekanizmaları kurmamış olmalarıdır...
Bininci kez vurgulayayım: Ülkemde kadına yönelik şiddetin tırmanışı, ülkeye egemen olan genel şiddetin bir uzantısıdır... Bu tırmanışın nedeni hak, hukuk ve yasaların çiğnenmesidir. Yaşamın her alanında, karşıdevrim uygulamalarıdır.
İktidarın ayrımcı, kışkırtıcı, nefret dilini tırmandırıcı söylemi... Ülkeyi yönetenler bu söylemi sürdürdükçe şiddet artıyor, daha çok kadın öldürülüyor.
Kadın bedeni üzerinden yapılan çağdışı söylemler yıllardır milletin bilinçaltına dayatıldı. Diyanet, kadın bedenini erkeğin kendi emaneti olarak gördü ve gösterdi.

Riyakârlığın sonu yok
İktidar kanadının Emine Bulut ve kadın katliamlarına karşı söylediklerinin hiçbir hükmü yok kanımca.

Kadınların tüm davranışlarını “iffet, hayâ, edep” kavramları üzerinden denetleme çabası onların marifeti...
Devletin egemen güçleri ve kolluk güçleri hak arayanın, barış istiyoruz diyenin, şiddetin fotoğrafını ya da videosunu çekenin, Cumhurbaşkanı’nı eleştirenin, kayyım masraflarını ve iştahını ortaya çıkaran belediye başkanının, gazetecinin, sanatçının, yazarın, öğrencinin, akademisyenin, “sokaktaki insanın”, en sıradan “tweet”in peşine düşüyor...
Ama Emine Bulut’un katledildiği gün “Aslan parçası, meydanda karıyı boğazlamış... Biz bu kahraman kadar olamadık” diye tweet atmak serbest...
Televizyonlar, satılık kanallar, “kadına karşı şiddet”e çare arıyorlar sözüm ona, aralarında tek kadın konuşmacı yok!
Kadını şayet birey olarak görmez, sadece doğurma makinesi olarak ve sadece aile içindeki yeriyle tanımlarsanız, siyasal, ekonomik ve toplumsal hayattan da dışlamanız, kadın emeğini yok saymanız ve istihdamdan silmeniz doğaldır! O zaman, boşanmak istedi diye ya da en sudan nedenle öldürülmesine göz yummanıza da şaşmamak gerekir!
Memleketim, ayrımcılık uçurumunda, şiddet sarmalında debeleniyor. Bu zihniyet, memleketimin daha çok ayrımcılığa, daha çok şiddete savrulmasının hem nedeni, hem de sürekli çoğalarak kendini üreten sonucudur.
Bu söylem, bu ayrımcı söylem, ırkçı, mezhepçi zihniyetle bir bütündür.
Cinsiyetçi, feodal, hatta ilkel bir şiddet kültürünün ifadesidir ve şiddet kültürünü besler, kışkırtır, yaygınlaştırır. Şiddet kültürünü “normalleştirir.” Anlayana...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları