Çiğdem Toker

Bir ‘Çözüm Ortağı’ Olarak Hayrat Vakfı

10 Aralık 2014 Çarşamba

Osmanlıca tartışması; biri kalıcı, diğeri dönemsel iki işlev görüyor:
-Asıl hedef olan Dil Devrimi’yle hesaplaşma yolunda, toplumsal nabzı ölçmek.
-17-25 Aralık rüşvet-yolsuzluk operasyonlarının yıldönümü yaklaşırken, Cumhuriyet değerlerine duyarlı, laik kesime, dikkatlerini dağıtarak “oyalanabilecekleri” malzeme vermek.

***

Mevcudu değiştirmeyi amaçlayan ve tam da bu nedenle kaçınılmaz olarak yıkıcılık içeren bütün büyük projeler, taşeronlara ihtiyaç duyar.
Tanıdık altyapı projelerinden başlarsak;
3. Boğaz Köprüsü, 3. Havalimanı, Körfez Geçişi gibi iktidarın propaganda ve rant dağıtma aracı olarak kullandığı bu projelerin tümünde, biliyoruz ki, ihaleleri almış büyük şirketler, asıl işi, isimleri onlar kadar duyulmamış küçük şirketlere yaptırıyor.
Bu yanıyla taşeronluk, projenin büyüklüğü ve getirisiyle doğru orantılı bir zorunluluktur.
Hak gaspları ve şiddet içeren taşeronluğa, belki de bu nedenle Batı’da daha kibar bir tabir bulmuşlar: Çözüm ortağı.
Dil Devrimi’yle hesaplaşmaya geldiğimizde, bu “proje”nin asıl patronu diyebileceğimiz AKP iktidarının da yanına aldığı bir çözüm ortağı var.
O da bundan 40 yıl önce kurulmuş Hayrat Vakfı’nda vücut buluyor.
Hayrat Vakfı’nın bugün pek çok devlet okulunda, Türkiye haritasını temel alan Osmanlıca tanıtım posterleri asılı.
En önemli gayesini “Kuran’a ve bu milletin imanına hizmet etmek” olarak tanımlayan vakfın, aynı adı taşıyan başta yayıncılık olmak üzere ticaret siciline kayıtlı çok sayıda şirketi de mevcut.

***

Hayrat Vakfı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) “resmi” ilişkisi 2012’ye gidiyor. MEBHayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün, Kuranıkerim okuma ve Osmanlıca Türkçesi eğitimi konusunda imzaladığı anlaşmaya.
Anlaşmanın, bu yılın nisanında beş yıllığına yenilendiğinin altını çizelim. Bu bilgi dahi aslında tek başına “Osmanlıca” tartışmasının kalıcı bir dönüşüm hedefine dayandığının kanıtı.
Ama yine de “çözüm ortağı” Hayrat Vakfı’nın profilini daha iyi anlamak üzere bu yıl yaptığı iki açıklamayı paylaşalım.
-17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının ardından hükümetin “yıpratılmasından” çok rahatsız olan vakıf, mart ayında açıklama yaparak “Son dönemde devreye sokulan bir planla, birliğimizi ve millet olarak yükselişimizi içten yıkma ve bütün bu kazanımları berhevâ etme gayretleri, memleketimiz ve İslâm ülkeleri adına büyük tehlike arz etmektedir” diye buyurmuş.
Erdoğan’a ve AKP iktidarına övgülerin sıralandığı açıklamada, “Sayın Başbakanımız ve arkadaşlarının gayet ağır karalamalarla yıpratılarak, milletimizin teveccühlerinin başka yanlış adreslere çekilmeye, birlik ve beraberliğimizin dağıtılmaya çalışıldığını hayret ve esefle takip ediyoruz” deniliyor.
-En önemli gayesi Kuran’a hizmet etmek olan Hayrat Vakfı’nın ikinci önemli açıklaması, cumhurbaşkanı seçimi döneminde geliyor.
22 Temmuz tarihli açıklamada, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığına desteği şöyle duyuruluyor:
“Güçlü liderliği, ferasetli kararları, ortak aklı konuşturan istişarî yaklaşımı ve manevî değerlere verdiği önem ile söz konusu kazanımların birinci derecede vesilesi olan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının desteklenmesini millî, vatanî ve vicdanî bir görev olarak görüyor, sağduyu sahibi tüm vatandaşlarımızın da desteklerini esirgemeyeceklerini ümid ediyoruz.”

***

Erdoğan’a siper olan ‘çözüm ortağı’na yakından baktığınızda, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın dün “Osmanlıca meselesi şûrayla başlayan bir konu değil” sözü, tamamen gerçeği ifade ediyor.
Ama Avcı’nın, “eleştirilerin sağlıklı bir zeminde yapılması, ortak dil oluşturulması, ortaçağ karanlığı gibi klişelerden, önyargılardan uzak bir tartışma yapılması” dileklerinin, “İsteseler de istemeseler” de buyurganlığı karşısında “zerre-i miskal” hükmü bulunmuyor. Zira o buyurganlık da bize sağduyuyu falan değil, Dil Devrimi’yle hesaplaşarak toplumu dönüştürme hayalini anlatıyor.
Buna rıza üretmemiz mümkün değil. Mezar taşı meseline hacet yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları