Dış politikamızda ‘mahvedilmiş incir çuvallarından’ geçilmiyor. Hal-i pür melalimizi ortaya seren son örnek, Ermenistan’ın ‘soykırım’ tezini dünyaya, cihana mal eder hale gelmesi. Türkiye ile Ermenistan arasında 2009’da İsviçre’de imzalanan iki protokolü düşününce ‘neredeeen nereye’…
1915 olaylarının 100. yıldönümünde nabız tutmak için Ermenistan’dayız. Hrant Dink Vakfı’nın davetlisi olarak geldiğimiz Erivan’da her yer, 100. yıldönümünde sembol yapılan ‘unutmabeni’ çiçekleriyle bezeli. Oteller dünyadan ziyaretçilerle dolup taşıyor. Bu atmosferde Erivan’da sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerdeki temaslarımız, bu kez ‘berheva edilen incir çuvalının’ mahiyetini gözümüze sokar nitelikte.
2009 protokollerine sonuna kadar direnmiş Ermeni milliyetçi solunun sembolü Taşnak Sutyun hareketinin Uluslararası Sekreteri Giro Manoyan’ın sözleri adeta işin özeti: “Protokoller imzalandığında ABD, Britanya, İsviçre ve İsrail ‘Zaten taraflar tarih komitesi kurulmasında uzlaştı. Türklerle Ermeniler aralarında bu meseleleri tartışacaklarsa biz niye soykırımı tanıma tasarılarını kabul edelim’ noktasına gelmişlerdi…”
Bu sözler insanın yüreğine hançer misali saplanıyor. 2009’da Ermenistan’la ‘normalleşme’ için yaratılan havayı da uluslararası toplumun nazarlarının nasıl değiştirildiğini de anımsatıyor. Lakin köprülerin altından çok sular geçti. Anımsayalım...
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan’daki ‘futbol diplomasisini’ takip eden süreçte Dışişleri bakanları Ahmet Davutoğlu ile Eduard Nalbandyan’ın İsviçre’de imzaladığı protokollerle Ermenistan’ın ‘soykırım’ tezi kurulacak tarih alt komitesiyle tartışmaya açılmış, Erivan’ın 1921 Kars Antlaşması’yla çizilen Türkiye sınırını kabullenip olası toprak iddialarını gömmesi sağlanmıştı. Türkiye açısından ise protokoller, Dağlık Karabağ şartını barındırmasa bile Azerbaycan’ı ‘koruyup kollayacak’ şekilde ‘bölgesel uyuşmazlıkların uluslararası hukuka uygun barışçı çözümünü’ içermişti. Ermenistan’da milliyetçi cephenin sinir telleri gerildi. Hükümet zorlandı. İlk kez böyle bir metin Ermenistan kamuoyuna sunulmuştu. Soykırım, tazminat ve toprak talepleri gölgelenmişti. Ama protokolleri gömmek, Bakû’dan yükselen ‘ihanet sesleri’ eşliğinde Azerbaycan’a koşan dönemin Türkiye başbakanına nasip oldu. Erdoğan ‘Karabağ şartını’ şifaen koyuverdi. Azerbaycan üzerinde hiçbir nüfuz kullanılamadı. Belli ki zaten yoktu!
Bugün Papa Francesco’dan Avrupa Parlamentosu’na, hatta ‘Holocaust’ kamburu nedeniyle meseleye titiz ve ‘tarafsız’ bakan Almanya bile ‘soykırım’ tezini onaylamaktan söz ediyor. Erivan’daki törene Rusya, Fransa, Güney Kıbrıs ve Sırbistan liderleri ile 60 ülkeden devlet yetkilileri katılacak. ABD Başkanı Barack Obama’nın 24 Nisan’da ‘Medz Yaghern’ (Büyük Felaket) ifadesiyle yetineceğini düşünüyoruz. Manoyan ise 7-9 Mayıs’ta Washington’da Apostalik kiliselerinin düzenleyeceği ulusal anma törenine atıf yaparak, “Obama 24 Nisan’da demese, 7-9 Mayıs’ta diyecek” beklentisini aktarıyor. Manoyan, Türkiye’nin uluslararası planda geldiği durumu ağzımızda buruk tat bırakan şu espriyle anlatıyor. “Biz, Obama 9 Mayıs’ta da ‘soykırım’ dememişse, Amerika’daki Ermenilerin baskı yapmamasını söylüyoruz. Obama, Türkiye’nin cumhurbaşkanının bunu söylemesini beklesin.” Maalesef durum böyle...
Erivan’a, protokollerden hemen sonra 2010 Martı’nda gelmiştim. İnsanlar sınırın açılma olasılığıyla heyecanlıydı. Bugün anketlere bakılırsa sınırın açılmasını isteyenlerin oranı sadece 52’de. ‘Ortak acı’, ‘ortak hafıza’ gibi mefhumlar mana ifade etmiyor. Hatta Türkiye’de bir avuç liberalin yürüttüğü ‘özür kampanyası’ da. Ermeniler Türkiye insanını değil Türk devletini sorumlu tutuyor. Hatta Osmanlı’yla yetinmeyip ‘mirasçısı olduğumuzu’ sürekli vurgulayanlara nazire olacak şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nden hesap soruyorlar. Ve dış baskıların Türkiye’yi ‘diz çökmeye’ sürükleyeceğine olan inançları sağlam görünüyor.
Peki dışarıdan görünen Türkiye? Tek yaptığımız dünyaya kakafonik sesler çıkartmak. Türkiye Başbakanı ‘hisli’ taziye mesajları yayımlarken Cumhurbaşbakanı bir kez daha 100 bin Ermeniyi sınırdışı etmekten bahsediyor. Bülent Arınç’tan “kasten soykırım yapmadı” türü laflar çıkıveriyor.
Bize ise Erivan’da 100 yılın yarasının sembolü ‘unutmabeni’ çiçeklerine bakıp hüzünlenmek düşüyor…
Erivan’ın gözü ABD’de
Yazarın Son Yazıları
ABD’de darbe tehdidi
Zaharçenko darbesi
İdlib’den esen fırtına bulutları
Kapitalizm, ırkçılık ve toprak reformu
Donbass, Kiev’in neo-faşist ortaklı rejimine karşı anti-faşist ve anti-emperyalist damar. Yurtsever küçük burjuva devrimiyle Rusya jeopolitiğinin önünü açan diyar...
Trump’ın medya savaşı
Trump’ın ekonomik savaşı
Parası olanın düdüğü çaldığı dünya
Krizimiz
Şu Magnitsky
Donbass damarı
İlk dış politika sınavı
Avrupa’nın ‘toplama kampları’
Meksika’dan deneyi
Yüzyılın anlaşması
‘Cepten yediğimiz’ Cumhuriyetimiz ve dünya
‘Medeniyet mültecileri’
ABD ve 24 Haziran tercihi
İki zirve: Charlevoix ile Qingdao
Dünya Kupası ve siyaset
Çavuşoğlu’nun Menbiç’i...
Yalandan kim ölmüş
‘İtalya’nın krizi’
Tom ve Jerry ile Spike
Irak’ın seçimi
Transatlantik’te İran çatlağı
Filistin’e dair...
Suriye üzerinden İran-İsrail kapışması
İsrail’in yolları Moskova’ya çıkıyor
Trump ile Bibi’nin ‘nükleer oyunu’
Kore’lerin barışı
Bush - Blair Trump - Macron
Nikaragua’da yine ‘Contra’cı tehdit
Erivan’da ‘kadife devrim’
‘False flag’ (yanıltma operasyonu)
Akıl yitimi çağı
Guta falı: Hedef Rusya
Suriye’de telaşa mahal yok
Amerika’nın monarkı
Varna farsı