Geçemeyiş Sürecinin Korkusu...

29 Ocak 2014 Çarşamba

Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab, The Project Syndicat sitesindeki yorumunda dünyanın ekonomik model, jeopolitik dengeler, ekolojik sorunlar açısından “epik bir geçiş sürecinde” olduğunu vurguladıktan sonra ekliyor “bir düşük beklentiler, belirsizlikler dönemine giriyoruz”.
Güncel gelişmeler, tartışmalar, aslında bir “geçiş” değil, “geçemeyiş”, “takılıp kalmışlık” durumuna işaret ediyor. Schwab’ın saptamalarını da “biz” kavramının kastettiği “şey”e göre anlamlandırmak gerekiyor.
Takılıp kalma belirtileri
Geçen yıl, dünya ekonomisine ilişkin tartışmalarda “uzun durgunluk” kavramı öne çıkmaya başlamıştı. Nobel ödüllü ekonomist Michael Spence geçen hafta, “Büyümenin önündeki gerçek engeller” başlıklı yorumunda, en azından üç resesyon önce başlayan, yüksek işsizlik, düşük büyüme eğiliminin her ekonomik toparlanmada biraz daha yerleştiğini yazıyordu. Bu eğilimler 2008’den sonra, daha da belirginleşirken, “gelir dağılımındaki bozulma kriz boyunca devam etti” diyor (Project Syndicat, 23/01).
Conference Board ekonomistlerinin, hazırladığı dünya verimlilik (prodüktivite) çalışmasının sonuçları yukardaki paragrafta değindiğim kronik sorunların temelindeki etkenlere ışık tutuyor: 2013 yılı “dünyanın (siz kapitalizm diye okuyunuz-E.Y) emek ve sermaye kaynaklarını mallara, hizmetlere çevirme kapasitesindeki gerilemeyi sergileyen çok kötü bir yıl olmuş”. Financial Times’dan Chris Giles da “Bir üretkenlik krizi dünya ekonomisinin peşini bırakmıyor” diyor (14/01).
Bu saptamaların üzerine IMF’nin “deflasyon riski”, Dünya Bankası’nın “Gelişmekte olan ülkeler dış kaynak sıkıntısına düşebilir” uyarılarını ve Arjantin’in yeniden sallanmaya, BRICS kavramının yerini bu kez Türkiye’yi de içeren “Kırılgan Beşli” kavramına bırakmaya başlamasını ekledik mi, sanırım “geçemeyiş durumu” daha bir belirginlik kazanır.
“Geçemeyiş” ise aynı yerde “patinaj yapmaya” değil, bozulma, çürüme dağılma,canavarlaşma” eğilimlerine işaret eder.
Teknoloji, yabancılaşma, paranoya
İşsizlik, verimlilik eğilimlerindeki olumsuz gelişmeler, teknolojik gelişmelere bağlanan umutların da boş çıkmakta olduğunu gösteriyor. Oxford Üniversitesi’nin bir araştırması, ABD’de gelecek 20 yılda, bugün var olan tüm işlerin yüzde 45’inin yok olacağını, otomasyonun insanların işlerini elinden alacağını gösteriyor (Boston Globe, 26/01). Böylece oluşacak fazla nüfusa ise kapitalizmin sunabileceği hemen hiçbir olanak yok. Geçmişte olduğu gibi bunları gönderecek boş alanlar, sömürgeler de yok. Geriye bunları savaşlara ya da kurgubilimlerdeki gibi (Hunger Games, Elysium, örneğin) egemen sınıfın yaşam alanlarının dışına sürmek kalıyor...
1914’teki ilk dünya savaşının 100. yıldönümünde, tartışmalar dönüp dolaşıp bu konuya geliyor. Şu sıralarda kaynak rekabeti, yerel savaşlar yoğunlaşmaya devam ederken Pasifik’te Çin ve Japonya’nın aralarında adeta bir soğuk savaş başlatması, ABD ve Rusya’nın Suriye’den sonra Ukrayna’da da karşı karşıya gelmesi ister istemez, kaygıları artırıyor.
Hunger Games ve Elysium şimdilik yalnızca filmlerde, ama Prof. Krugman, eşitsizlik derinleştikçe, “plütokratların” (“yüzde bir”in), toplum yaşamına gittikçe yabancılaştığını, gerçeklikten kopmaya, aynı zamanda da paranoya geliştirmeye başladıklarını yazıyor. Kleiner Perkins adlı yatırım şirketinin CEO’su Wall Street Journal’daki yorumunda, “yüzde bire” yönelik eleştirileri “Nazilerin Yahudilere saldırılarına benzetiyor”, “yeni bir Kristallnacht’a (SS zorbaların Yahudilerin işyerlerine saldırdığı gece) doğru gittiğimizi” savunuyormuş. Krugman, böyle çatlaklar her zaman çıkar diyor, ama WSJ’nin bunu basmasını anlamlı buluyor (New York Times, 26/01).
Savaşlardan, “Hunger Games”, “Elysium” senaryolarından başka bir olasılık daha var. Plütokrasinin paranoyası bu olasılıkla ilgili: Yönetenler artık yönetemiyorlar, hükümetlerin, mali “hokus pokus”un katkısıyla toplumdan çalınan servetlerin müstehcen düzeyi de göze batmaya başladı. The Financial Times’dan Samuel Brittan’ın “eşitsizlik kavramını ekonomi lügatinden kovun” çağrısı boşuna değil. Buna karşılık orda burda, ayaklanmaya başlayan yeni “orta” sınıf henüz yönetecek düzeye yükselemiyor. Ama bu, bu ayaklanma deneylerin içinde hiç yükselemeyeceği anlamına gelmiyor. Korkutan da bu. Bu korku geçen yüzyılda, bize İtalyan Faşizmini Alman Nazizmini vermişti...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları