Bir karınca daha eksildi: A Tahsin Yücel

25 Ocak 2016 Pazartesi

Bir düşünce insanını betimlemek için “karınca” sözcüğünü sanırım ilk kez Rekin Teksoy’un ölümünden sonra kullanmıştım. Boccaccio (“Decameron”) ve Dante (“İlahi Komedya”) çevirilerine atfen “Türkiye’ye Rönesans’ı Getiren Adam” diye nitelendirdiğim Rekin Teksoy için uygun bulduğum “karınca” sözcüğü ile, onun kendi dünyasının ve çalışma odasının kuytuluklarında, her türlü şamatadan ve gösterişten uzak, hep bir şeyler taşıma peşindeki çabası ile kültürümüze yaptığı dev katkı arasında kendimce bir ilişki kurmaya çalışmıştım.
Şimdi o karıncalardan birini daha yitirdik. Prof. Dr. Tahsin Yücel, hep yaşadığı gibi, sessiz sedasız aramızdan çekildi. Ülkemizde yalnızca Batı edebiyatı kavramının değil, fakat çeviri uğraşının, katıksız bilim adamlığının ve yazarlığın da içini -hem de ne zenginliklerle!- dolduranlardandı.

Eşine ender rastlanır bir ‘akademisyen’…
En kısa, ama sanırım en doyurucu tanımıyla Tahsin Yücel, Milli Mücadele’nin hemen ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı “Anadolu Aydınlanması”nın yorulmak bilmez savaşımcılarındandı. Dil Devrimi’ne yaklaşımı da zaten hep Mustafa Kemal’in Dil Devrimi’nin ruhu doğrultusunda oldu. Bir yandan hep Türk roman, öykü ve deneme edebiyatının doruklarında yer alırken aynı zamanda dile bilimsel bağlamda da yaklaşması, onu ülkemizde artık çok az yetişen türden bir “akademisyen” kıldı.
Evet, yinelemekte yarar var: Tahsin Yücel’in akademisyenliği, bugün yetişmesinin ender olması bir yana, yeni kuşaklara anlatılmasında bile güçlük çekilen türden bir bilim insanlığının simgesiydi. Çünkü özellikle son on, on beş yıldır bu ülkede “vakıf üniversiteleri”nin katkısıyla gerçekleşen “üniversite enflasyonu”, ne yazık ki sonunda çok vahim bir bilimsel erozyona yol açtı. Gerçek anlamda üniversitelerin varlık kazanabilmesi, kapılarında “…Üniversitesi” yazmasına değil, fakat özgün bilim üretimini birincil amaç sayan bilim yuvaları olabilmeleri koşuluna bağlıdır. Oysa bugün ülkemizde her yıl üniversitelere öğrenci kaydı / tavlanması zamanı geldiğinde, haklı bir saygınlığın taşıyıcısı olan birkaç üniversitenin dışında kalan vakıf üniversiteleri, tanıtımlarını imza attıkları bilimsel başarılar aracılığıyla değil, ama gösterişli kampuslarının ve sosyal tesislerinin renkli resimleriyle yapmaktadırlar.

Kendi dilinin âşığı bir dilbilimci…
Prof. Dr. Tahsin Yücel, ömrünün sonuna kadar böyle yozlaşmış bir bilimsel(!) ortamın dışında ve kendi anadilinin hizmetinde kaldı. Uzmanlık alanı, Fransız Dili ve Edebiyatıydı. Ama o öğrencilerine yabancı bir ortamın dilini ve edebiyatını hep kendi anadilinin tüm zenginlikleriyle aynı potada aktardı. Bu yanı, Tahsin Yücel’i, tıpkı bir Cevat Çapan, bir Akşit Göktürk ya da bir Berke Vardar gibi, aydın olmanın koşulunu önce kendi ortamının insanı olabilmekte arayan bir gerçek aydınlar kuşağının üyesi yapar.
Tahsin Yücel’in mirasının yeterince değerlendirilmesi, ancak onun kişiliğinin bu yanı da önemle göz önünde tutulduğunda başarılabilecek bir iştir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları