Mercidabık

25 Ağustos 2016 Perşembe

Bundan on gün önce Çizme’nin önde gelen gazetelerinden birinde (La Stampa) “Mercidabık” savaşı için koca “bir sayfalık” bir değerlendirme gördüğümde şaşırmıştım.
Bizim ortaokul sıralarında okuduğumuz ve tarih kitaplarında kaldığını düşündüğümüz 5 yüzyıl öncesinin savaşı nasıl olup da bugün kelalaka bir gazetede böyle ansızın karşıma çıkmıştı?
“Halep yakınlarında Memluklulara karşı kazandıkları bu 1516’daki zaferle Osmanlı bütün Ortadoğu’yu aldı. Savaştan sonra Arap devletlerinin ortaya çıkması için dört asır beklemek gerekti” diye başlayan yazı ekliyordu:
“Ortadoğu’dan niye bela hiç eksik olmuyor? Araplar uzun zamandır bu soruyu kendilerine soruyorlar… Her şeyin kökeninde adını Suriye’de Halep yakınında bir ovadan alan Mercidabık savaşı var. Orada bugün de Esad vahşi bir dehşetle İslamcı isyancılara karşı savaşta. Savaş, bazı coğrafyaları böyle kendisine mesken ediniyor. Oraya yerleşiyor ve yüzyıllar sonra dahi aynı mekânları kanla suluyor. Beş yüzyıl önce 24 Ağustos’ta tam, Mercidabık’ta Araplar için böyle işte geri dönüşü olmayan bir tarih dramı yaşanmıştı...”

Özel seçilen tarih
Bu satırları okuduktan on gün sonra şimdi çiçeği burnunda “Fırat Kalkanı” için “sosyal medyada” karşıma bu kez “Mercidabık kutlaması” mesajları çıkıyor.
“Fırat Kalkanı Operasyonu için 24 Ağustos tarihi özellikle seçildi. 500 yıl önce bugün Cerablus’ta Mercidabık zaferi yaşanmıştı” diyor bunlardan biri.
“Osmanlı ordusu Suriye’yi 24 Ağustos 1516 yılında fethetmişti. Bugün 24 Ağustos 2016. Tam 500 yıl sonra Osmanlı torunları yine Cerablus’ta” diyordu başkası...
Beş yüz yıl arayla gündem olan bu “Mercidabık” modasına ve sosyal medyada yazılanlara bakılacak olursa; Cerablus’u basit bir “IŞİD kovalamacası” olarak görmek mümkün değil.
“Mercidabık=Cerablus” bütün Ortadoğu’nun bir kontrol merkezi olarak görülüyor. Bu kertede simge yüklü bir yeri mesken edinen savaşın tesadüfen “500. yıldönümünde” Ankara’nın ileri sürdüğü “IŞİD’le savaş” gerekçesine (bahanesine?) kimse inanmıyor.
“Fırat Kalkanı” şeklinde damgalanan operasyonu öncelikle “Suriye sonrası”nın hesabının görülmesi olarak algılayabiliriz. Sembolik düzlemde ise söz konusu operasyon “Ortadoğu’yu kimin/kimlerin kontrol edeceği”nin bir savaşı. Başka deyişle son kozların oynandığı en tehlikeli evredeyiz.

Neo-Osmanlılığın başlangıcı
Mercidabık’ın 500. yıldönümünü on gün öncesinden duyuran Stampa, operasyon için bu kez de şu yorumu yaptı:
“RTE’nin yeni-Osmanlıcılık düşü, Lozan Antlaşması’yla 1923’te Fırat’ın Türkiye’den Suriye’ye geçtiği mütevazı sınır beldesi Cerablus’tan başlayabilir. Lozan’da Osmanlı bitiyor, modern Atatürk Türkiyesi başlıyordu. Lozan’ın sınırı, 1920’de Osmanlı’yı cezalandırarak bölen Sevr’e karşı Fransa, İtalya, İngiltere, Yunanistan’a karşı verilen dişli bir savaştan sonra kazanıldı... (Şimdi) Suriye iç savaşıyla Türk yanlısı Esad karşıtları yer yer kontrolü ele geçirdi ama Fırat’ın doğusu Kürtlerin denetiminde kaldı. RTE defaatle uçuşa kapalı bir tampon bölge talep etti ama bunu kabul ettiremedi. Şimdi bir uçuşa kapalı alan var ama o ABD’nin müttefik Kürtleri koruması için. (RTE’nin) Osmanlıcılık düşü tam orada (Cerablus’ta) karaya oturabilir...”
Özetle bir hayat memat hamlesi “Cerablus operasyonu”...
Operasyonu Mercidabık katına yüceltenlerin akıllarından asla uzak tutmamaları gereken şey, tarihi rövanşizmlerin çok tehlikeli olduğudur.
Ortadoğu, artık müttefikle düşmanın birbirinden hiç ayrıl(a)madığı bir yer.
Türkiye’nin ayrıca içi kaynıyor. Bir darbe girişimi olmuş, devlette Stalin dönemiyle karşılaştırılan tasfiyeler yapılıyor, ordu da o tasfiyeden payını alıyor, öyle ki Hava Kuvvetleri’nde pilot açığı için dahi THY’den transferden söz ediliyor ve biz “Mercidabık’ın 500. yılı” iddiaları altında Cerablus’a giriyoruz.
Allah sonumuzu hayretsin. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları