Metrobüs

25 Eylül 2016 Pazar

Yüzmeyi bilmeyen akrep, suaygırına yanaşmış: “Beni sırtına alıp nehrin beri yanına geçirsene!”
“Olmaz” yanıtını vermiş suaygırı: “Sen beni sonra sokarsın!”
“Yok!” demiş akrep: “Öyle şey olur mu? O zaman ikimiz de yanarız.”
Suaygırı, “Peki madem” deyip akrebi sırtlamış ve birlikte suya açılmışlar.
Nehrin tam orta yerinde akrep dayanamayıp sırtına bindiği hayvanı sokmuş.
“Ah!” demiş suaygırı: “Hani beni sokmayacaktın? Bunu neden yaptın?”
Akrep; “Eh ne yapalım?” diye itiraf etmiş: “Burası Afrika/C’est l’Afrique!”
Afrika’da dinlediğim bu öykü “Kara Kıta”nın rasyonel düşünceden uzaklığını dile getirmek için anlatılırdı.
İnsanın en kritik yerlerde ve zamanlarda, ölüm kalım meselesi olan anlarda dahi akla ziyan saçmalıklar ve mantıksızlıklarla karşılaşabileceğini ifade etmek amacıyla nakledilirdi.
Hayatın Afrika’da her dem belirsizliklerle dolu olduğunu, tüm mantık şemalarının dışında yaşandığını belirtmek için dile getirilir, akıl yerine doğa kanunlarının hükmettiği bir gezegende bulunduğumuzu anımsatmak için hikâye edilirdi. Zihin yerine kontrolsüz içgüdüsel dürtülerin her şartta geçerli olduğuna atıf yapmak için terennüm edilirdi.
11 kişinin yaralanması ve 4 aracın ezilmesiyle sonuçlanan metrobüs faciasının ardından aklıma ilk aklıma gelen şey, “nehrin ortasında suaygırını sokan akrebin” öyküsü oldu.

Usdışılığın ülkesi
Öyküyü “metrobüs şoförü” ve “şemsiyeli saldırgan” üzerinden yerlileştirecek olursak karşımıza tam bir “Burası Türkiye!” tablosu çıkıyor.
Seyir durumundaki metrobüs şoförüne, şemsiyeyle saldırarak akıl almaz bir trafik badiresine yol açan yolcu, bizzat kendi yaşamını yok saymak bahasına suaygırını sokan akrepten farksız.
Yolcunun bu akıldışılığı yapmasının nedeni hiddete yenilmiş olması. Beyni kısa devre yapmış. Düşünme yetisini yitirerek sırf duygularıyla hareket etmiş ve de akrep misali içgüdüsel dürtülerine teslim olmuş.
Metrobüs faciası bu yüzden sade bir şiddet ve tahammülsüzlük öyküsü değil. Avcılar- Söğütlüçeşme seferini “raydan çıkaran” dinamiğin en ayırt edici özelliği absürd boyutlarda bir usdışılık ve rasyonel düşünce eksikliği.
Olayın en çarpıcı yanı bana göre: Bir adım sonrasını hesap etmemek. Hiç hesaba katmamak. Görememek. Etki ve tepki; sebep ve sonuç muhasebelerine kayıtsız kalmak. Mantık yerine salt duygularla yaşamak. Öfke, hırs, intikam gibi ilkel hislere çok büyük kolaylıkla kapılmak. Yalnızca tepkisel refleksler vermek.
Bu sade bir eğitim meselesi de değil. En eğitimli ve akıllı insanlar bile bu “usdışı” davranış kalıplarından muaf değil Türkiye de.
“İleri demokrasiye” götürecek diye destek verdikleri iktidarın bugün zindanlarında bulunan liberaller örneğin bir adım berisini görememenin/ hesap edememenin mağduru değiller mi?
Metrobüs faciasına dönecek olursak şimdi sigorta şirketleri 1 milyon lirayı aşabilecek hasarın bedelini kazayı tetikleyen saldırgandan isteyeceklermiş.
Gereğinde tazminat ödemesi, sorumlunun cezalandırılması filan tamam da... Masrafların tamamının saldırgan yolcuya fatura edilmesinin mantığını tam kavrayamadım.
Bu durumda sigorta şirketlerine ne gerek var? Kısas yöntemini getirelim. Olsun bitsin. Mali sorumluluklar bundan böyle yalnız suçlu bulunan tarafın olsun. Yükün altından kalkamayacak durumda olanlar da ömür boyu kürek cezasına mahkûm edilsin.
Bu mudur?

Düzeltme:
Güngör Varinlioğlu okurum 3 Eylül tarihli “Sağnak”ta Ventotene Adası’nın ilk sürgünü “Sezar’ın kızı Giulia”dan bahsettiğim yazıda, sözü edilen sürgünün “Sezar’ın değil Augustus’un kızı” olduğunu söylüyor.
Sezar’ın da “Giulia” isimli bir kızı olduğu için karıştırmışım. Ventotene’nin ilk sürgünü doğrudur evet “Sezar’ın değil Augustus’un kızı Giulia”. Düzeltir özür dilerim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları