2017’ye girerken iki ölüm arasında

22 Aralık 2016 Perşembe

Sur, Cizre, Yüksekova enkaz oldu, 2016 acayip bir darbe girişiminin, canlı bombaların yılı oldu. Yıl biterken, terörist saldırılar İstanbul’da, Kayseri’de yine can alıyor. Ankara’nın göbeğinde Rusya Büyükelçisi, karanlık bir suikastta İslamcı bir teröristin kurşunlarıyla ölüyor. AKP’de temsil edilen siyasal İslam ülkeyi yönetemiyor, ekonomik, siyasi krizi derinleştikçe söylemi giderek IŞİD’inkine benziyor. Siyasal İslamın projeleri her yerde ölüme açılıyor.
Diğer taraftan, sermayenin “kâr makinesinin”, metalaştır ve tüket ilkesi, gezegeni ve üzerinde yaşayanları bir ekolojik felaketten, iklim krizinden kurtarmak için alınması gereken önlemlere, uzun dönemli planlamaya izin vermiyor. “Kâr makinesinin” yaşam ilkeleri, insanlığın “yaşam dünyasını”, ekolojik çevresini ölüme sürüklüyor. Türkiye’de ve dünyada insanlık iki ölüm arasında sıkışmış, kıvranıyor.
 
Siyasal İslam ve ölüm
IŞİD yükselirken medya ekranlarında ölümün, öldürmenin türlü biçimlerinin yüceltilişine şahit olduk. IŞİD’in ideolojisi, sermayenin ürettiği, hazlara, bedenlere odaklanmış “maddiyatçı” kültürü yadsıyor. IŞİD bu “maddiyatçı” dünyadan, yaşamı, bedenleri feda ederek (bu arada her fırsatta Marquis de Sade’ı kıskandıracak bir cinsel açlıkla tüketerek) ölüm ve şehitlik yoluyla başka ilahi bir dünyaya (hurilerin, gılmanların, şarap ırmaklarının dünyasına) geçmeyi arzulayan bir aklı temsil ediyor.
Sermaye ilişkisi bedenleri, yaşamı, “kâr makinesini” çalıştırmak için bu dünyada feda ederken, IŞİD’in aklı, bedenleri bir başka dünyadaki hazlara ulaşmak için feda ediyor.
AKP’nin siyasi, jeopolitik çıkmazlarının yol açtığı ölümler, yıl boyunca benliğimizi derinden sarsan pedofili, kadın tacizi olayları, yüzümüzü kızartan cinsel içerikli fetvalar, iç savaş görüntüleri, bombalı saldırılar AKP’de temsil edilen siyasal İslamın arzularının, giderek IŞİD’de temsil edilen siyasal İslamın arzularına benzediğini gösteriyor.
En son örneklerde, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Beşiktaş ve Kayseri’deki terör saldırılarının ardından ziyaret ettiği polislere “Hepimiz birer şehit namzetiyiz. Allah nasip ederse ben de şehit olurum inşallah sizler de şehit olun” diyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da aynı kafada! O da, “Bu aziz milletin evlatları gerektiğinde şehit veya gazi olmakta asla tereddüt etmeyecektir” sözleriyle (kendileri zırhlı arabalarla, koruma ordusuyla dolaşırken) üç kuruşluk maaşıyla ayın sonunu zar zor getiren güvenlik personeline, bedeni feda etmenin erdemlerini anlatıyor.
İlkokullarda öğrenciler, büyüyünce şehit olmak istediklerini söylüyorlar; bir sınıfta, öğretmenleriyle birlikte ellerinde idam ipleriyle poz veriyorlar. AKP’de temsil edilen siyasal İslam, kadının, çocuğun bedenini erkeğin hazlarının iktidarına feda eden bir yasayı ve idam cezasını getirmeyi arzuluyor; liderinin, “Allah’ın ümmete lütfu” olduğuna inanıyor. Ülkede, halifelik çağrısı yapan toplantılar düzenleniyor. Hem bombalı intihar saldırıları, hem de hükümetin ve yandaş basının intikam çağrıları öldürmeyi, bedenleri feda etmeyi yüceltiyor. AKP Türkiye’sinde Alman okullarında Noel yasaklanırken, Berlin’de bir İslamcı terörist Noel’i kutlamaya hazırlanan insanlara kamyonla saldırıyor.
Ne kapitalizm, ne siyasal İslam bu dünyada bir gelecek vaat ediyor. Liberal demokrasinin ya da ırkçı, milliyetçi popülizmin fantezileri, yalnızca “kendi benzerini kurtarmak” için insanlığın geri kalanını feda etmeye hazır projeler bu çıkmaza bir çözüm sunamıyor.
Çözümü, “kâr makinesinin” ilkelerinin ötesinde, bedenlere, hazlara, kültürel farklara odaklanmayan ama yaşamı da feda etmeyen; bedenleri, baskı, sömürü olmadan eşitlik, adalet, özgürlük ilkeleriyle, bu dünyada yaşatmayı arzulayan bir toplumsal projede aramak gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları