Tayyip Bey’i kim ‘Atatürkçü’ yaptı?

14 Kasım 2017 Salı

Son zamanlarda siyasi yaşamımızın en umutlandırıcı olayı Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’daki beklenmedik değişimdir.
Tayyip Bey ile birlikte partisinde de birden başgösteren Atatürk merakını doğrusu kimse öngörememişti.
Atatürk’ü özde değil, sözde bile olsa bu sahiplenişin ne kadar önemli olduğu, Türkiye’nin son yıllardaki en vahim sorununun, AKP’nin de Sayın Genel Başkanı’nın da bir türlü laik Cumhuriyet ile barışık hale gelmemekte direnmesi olduğu düşünülürse ne kadar önemli ve olumlu olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Konu gündeme gelir gelmez ilk öne çıkan sorular da şunlar oluyor:
-Bu tutum ne kadar içten?
-Gerçekten AKP laik Cumhuriyet ile barıştı mı?
-Akşamdan sabaha Osmanlıcılıktan Atatürkçülük’e bu 180 derecelik dönüşe inanacak kadar saf olmak mümkün mü?

***

Son gelişmeyi irdelerken yukarıda sıraladığım soruların beni hiç meşgul etmediğini söylemeliyim.
Bunun nedeni, AKP’nin laik Cumhuriyet ve de onun simgesi olan Mustafa Kemal Atatürk ile içtenlikle barıştığına inanarak, bu öyküyü yemiş olmam değil. Bu dramatik öykünün başından bu yana önümüze sürülenlerin hiçbirini yememiş biri olarak, bunca olaydan sonra nice aymazın uyanmaya başladığı bir sırada “yiyenler” safına geçmem değil içtenlik sorusunu önemsemememin nedeni.
Siyasetçinin içtenliğini güvenilir bir öğe olarak görenlerden olmadığımdan siyasetçinin “içten” söylediklerinden çok, söylemek zorunda kaldıklarının daha önemli ve güvenilir olduğunu düşünürüm.
Siyasetçinin İstanbul havası kadar oynak içtenliği her an değişebilir olduğundan güvenilirlikten azadedir. Ama aynı siyasetçinin seçmen tabanından, kamuoyundan gelen toplumsal baskı sonucunda söylemek zorunda kaldıklarının teminatı o toplumsal baskının kendisi olduğundan belirli bir güvenilirliği vardır.
AKP’nin Mustafa Kemal ile barışmasının gerekçesinin seçim anketleri olduğu hemen herkesin malumu olduğuna göre, bu barışma gösterisinin kamuoyundan gelen baskının sonucu olduğunu görmemek de mümkün değildir.
Bu durumda, son yumuşamanın, nedeni de güvencesi de AKP’nin veya siyasetçinin içtenliği değil, kamuoyunun baskısı olmaktadır.

***

Bu noktada, yazının başlığında ifade edilen sorunun yanıtı da ortaya çıkıyor gibi görünüyor:
-Tayyip Bey’i Atatürk ile barışmaya iten kamuoyudur.
Ancak bu son yanıt da seçim anketlerinin ve sonuçlarının daha önce çalmadığı alarm zillerini şimdi neden çalmaya başladığı sorusunu gündeme getirdiğinden, yetersiz kalmaktadır.
Demek ki sonunda kamuoyunu uyandıran ve iktidara baskı yapmaya yönelten başka bir öğe var ortada.
Küçük bir azınlığının yiğitçe direnişine karşın, büyük çoğunluğu iktidarın mutlak güdümünde olan basılı ve görsel medyanın bugünkü durumuna bakınca, yanıtı orada aramanın anlamsızlığı kolayca anlaşılır.
Yaşadığımız baskı rejiminde halkın gözünün demokratik sokak gösterileriyle açıldığını ileri sürmek kaba ve soğuk bir şaka olarak algılanabilir ancak.
Muhalefetin, hepsi de kendinden kaynaklanmayan etkisizliği de halkı uyandıran etkenin orada aranmasını da anlamsız kıldığına göre geriye kalıyor tek kaynak.
O da Türkiye’yi bugünün büyük çıkmazına getirip saplayan AKP’nin demokrasiyle, ekonominin, dış politikanın gerekleriyle, laik Cumhuriyet ile ve de dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk ile kavgalı politikasıdır.
AKP’nin 15 yıllık bu politikası, en sonunda kamuoyunun çoğunluğuna Atatürk’ün ve laik Cumhuriyet’in ne kadar gerekli olduğunu anlatmış ve onların bu iki kavrama sahip çıkmaları sonucunu doğurmuştur.
AKP deyince akla gelen tek kişi Tayyip Bey olduğuna göre, başlıktaki soruyu şöyle yanıtlamak da yanlış olmayacaktır:
-Tayyip Bey’i “Atatürkçü” yapan bizzat Tayyip Erdoğan’dır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları