CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Üzerine Bir Not

25 Haziran 2014 Çarşamba

CHP’nin, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak MHP ile birlikte saptamış olması, CHP saflarında, genel olarak “sol” hareket içinde gerginlik yarattı.
CHP’nin adayını belirleme biçimi, seçim konjonktürü bağlamında, ilkesiz pragmatizm, daha yumuşak bir ifadeyle hesap hatası olarak görülebilir. Ancak adayın özellikleri çok daha önemli bir soruna işaret ediyor.

‘Siyaset rejimi’
Bu önemli sorunu, “siyaset rejimi” kavramının yardımıyla irdeleyebiliriz. (Bu kavramı, devletin yapısına gönderme yapan “rejim” kavramından farklı bir anlamda kullanıyorum.)
“Siyaset rejimini” düşünmeye yardımcı olacak temel perspektifi, Aristotales’in Politika kitabına girerken yaptığı, insan “siyasi hayvandır” saptamasında bulabiliriz. Bu saptama, “siyaset” kavramını düşünmeye yardımcı olacak ilk ipuçlarını da sunuyor. Hayvanlar ve insanlar, acılarını, hazlarını sesleriyle dile getirebilir hatta diğerleriyle paylaşabilirler. İnsanlar diğer hayvanlardan farklı olarak, bir dil sistemine sahiptirler, adalet, adaletsizlik gibi kaygıları, bunları ifade edecek kavramları vardır. Konuşabildikleri için kaygılarını dile getirir, eyleme dönüştürebilirler.
Jacques Ranciere’in, Aristotales’in bu gözleminden gelerek işaret ettiği gibi, toplumda bu kaygıları dile getirme, uygun kavramlarla konuşma gücüne sahip olanlarla olmayanlar arasındaki ayrım çizgisi siyasetin yapıldığı alanın sınırlarını, bu alanın içinde oldukları için siyasi etkinliğe katılabilecek, dışında kaldıkları için katılamayacak olanları belirler. “Siyaset rejimi”, toplumdaki sınıflar arasında şekillenmiş belli ekonomik, siyasi iktidar ilişkilerinin ifadesidir; lisana (simgesele) ilişkin bir alandır.
Bu alanı oluşturan sözcükler kavramlar, önermeler, yalnızca belli kaygıları ifade etmeye olanak vermenin (başka kaygıların ifadelerini bastırmanın) ötesinde, bir ifadeyi “siyasi bir ifade” olarak tanımamıza, bu ifadenin adalete ilişkin olup olmadığını, bizzat adalet kavramının içeriğini anlamamıza olanak verirler. “Siyaset rejimi” kavramı kimi alanlarda, Foucault’nun, “hakikat rejimi” kavramıyla kesişir.
AKP iktidara geldiğinden bu yana, “siyasal İslam”, Türkiye toplumunu AKP hükümetinin uygulamaları aracılığıyla, “sivil toplum” alanından devlet kurumlarına, yasalara kadar dini hakikat rejimine uygun biçimde değişmeye zorlamaktadır.
Dini hakikat rejimi, kendi istikrarını kurabilmek için, Aydınlanma rejiminin kavramlarını, değerlerini yadsır, bunları dışlamayı, bastırmayı, “evrim tartışmasında” olduğu gibi susturmayı, bu anlamda da konuşulabilir olanın sınırlarını yeniden çizmeyi amaçlar. Amacına ulaştıkça, bu yeni sınırlara uygun yeni bir siyaset rejimi şekillenir.
Bu bağlamda, AKP hükümetinin ilk döneminden bu yana uygulamalarıyla toplumda egemen kılınmaya çalışılan “dini hakikat rejimi”, bireysel özgürlükler, cinsel tercihler, sınıf çıkarları ve çatışmaları, kapitalizm, emperyalizm, sömürü hatta eşitlik kavramlarını dışlamakta, bastırmakta, kullanılamaz kılmaktaydı. Bu yüzden de, “demokratikleşme” iddialarının, aslında, bu dışlamanın, bastırmanın, şekillenmekte olan yeni siyaset rejiminin toplumda yarattığı gerginliklerin katlanılabilir olması için gerekli destekleyici fanteziler olmaktan öte bir anlamları yoktu.
CHP’nin adayı İhsanoğlu’nun özellikleri, onun AKP döneminde, yerleşmekte olan “siyaset rejimiyle” uyumlu, bir kişiliğe (bilgi, kültür ve sadakatleri anlamında) sahip olduğunu düşündürüyor.
Aydınlanma geleneğine, “Cumhuriyet olayına” sadık bir siyasi parti olduğunu iddia eden CHP’nin liderliğinin, ancak bu adayla bir başarı elde edebileceğine inanmış olması, bu geleneği, sadakati yadsıyan siyasal İslamın partisi AKP’nin hükümeti döneminde giderek oluşan yeni “siyaset rejimini” kabul ettiğini gösteriyor. CHP’nin bu yeni “siyaset rejimini” kabul etmesi, onun bir sosyal demokrat parti olma potansiyellerini ortadan kaldırıyor.
Liberal entelijansiyanın Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” yaklaşımıysa, o gitse bile kurulmakta olan “siyasi rejimin” yaşamaya, yerleşmeye devam edebileceğini göremiyor. “Sol” harekete gelince, eğer bu siyaset rejiminin sınırlarını zorlamayı, delmeyi, istikrarını bozmayı başaramıyorsa, “şimdilik”, “siyaset rejiminin” dışına çıkamadığının, bu rejimin içindeki seçeneklerden birine mahkûm olduğunun ayırdına varmaktan başka çaresi kalmıyor. Trajik! Ama hiç olmazsa “kendi durumunun bilincine” varmak da bir başlangıç olabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları