En iyi Türkiye; Suriye, İran, Rusya’ya düşman olandır

18 Şubat 2018 Pazar

Şu laf Amerikalıların bakışını net açıklıyor: “ABD’nin bir müttefikten beklemesi gereken en temel özellik, ABD politikalarının hedeflerine katkı sağlayan tutarlı ve güvenilir davranıştır.” Türkiye’den de bunu bekler ve buna bir de uyduruk “stratejik müttefik” lafı yakıştırır.
ABD zor durumda, şimdi imkânsızı deniyor: Türkiye ve PKK / PYD / ABD ittifakıyla bölgede Rusya, Şam ve İran’a karşı bir cephe oluşturmak. Bu ittifakta, Ortadoğu’nun yakın geleceğinin Amerikan planları çerçevesinde biçimlenmesi için, şüphesiz Türkiye vazgeçilmez ve kaçınılmazdır. Türkiye olmazsa, bu plan yürümez.
ABD’nin Türkiye ile “savaşacak” hali yok. İki ülke arasındaki “savaş”, olsa olsa sahadaki Amerikalı generalin fantezisi olur. Beyaz Saray ile Pentagon, yani Savunma Bakanlığı arasında Suriye politikasında bariz farklılıklar var. Bir kısım Pentagoncu Türkiye’ye iyice baskı uygulayarak “saf değiştirmesini sağlamak”tan yana. Bunu, Amerikan düşünce platformlarındaki eski Pentagon ve Beyaz Saray görevli ve danışmanlarının yazılarında okuyoruz.
Tillerson ile Cumhurbaşkanı arasındaki 3 saati aşkın konuşmanın içeriğini bilmiyoruz. Bu ziyaret ve arkasından yapılan açıklama, ABD’nin Ortadoğu’da belki de hayatının en zor sorunu ile karşı karşıya olduğunun ve bunu “NATO ittifakı” çerçevesinde çözmek için daha çok ter dökeceğinin bilincinde olduğunu gösteriyor.

Münbiç’in karşılığı ne?
Tillerson’un ziyareti, ABD’nin Ortadoğu politikasının değiştiği anlamına gelmiyor. Tersine, değişime ilişkin hiçbir işaret de yoktu açıklamalarda. Martta kurulacak ortak komisyonda neyi çözeceklerini çok merak ediyorum. Gündemdeki en önemli madde olarak Münbiç gözüküyor.
Amerikalılar en büyük taviz olarak Münbiç’den YPG - PYD’yi çıkartabilirler, Arap nüfus çoğunluğunun kente yeniden egemen olmasına evet diyebilir, hatta TSK ile birlikte kontrolü sağlayabilirler.
Ama orayı terk etmeyi hiç düşünmüyorlar. Fırat’ın doğusunda denetledikleri 50 bin silahlı bir PKK - YPG ordusu var.
Münbiç’ten çekilme veya Münbiç’te mesela ABD - TSK kontrolü kurulmasının Türkiye’ye bedeli ne olacak, temel soru budur.

‘Gel cephe kuralım’ mı?
Şam’a, İran’a, Rusya’ya karşı cephede yerini almak mı? Bu, ülke için en büyük şerefsizlik ve ABD’nin 1960’lı yıllarda ülkemizi nasıl bir askeri uç noktası olarak kullandıysa, aynı politikanın yeniden hortlaması olur. Ortadoğu’ya barışın görünür gelecekte bile asla gelemeyeceğinin göstergesi, mezhep ve etnisite bataklığında savaşın sürmesi olur.
Amerikalılar ve hayranları, İran’ın Türkiye’nin ilelebet düşmanı olduğuna inandırmak istiyorlar. Bizim beynimiz yok ya, diyorlar ki, bak İran düşmanın, seni ham edecek!
ABD şu havucu da gösterdi mi acaba görüşmelerde: Bak sen Suriye’nin kuzeybatısına girdin, ben de kuzeydoğusundayım.. Şam için küçük bir Nusayri devletçiliği yeter. Bunu sağlarsak hepimiz kazançlı çıkarız...
ABD ile kavga etmek zorunda değiliz. Batı ile şüphesiz iyi geçinmeliyiz. Rusya ve İran ile de. Ve Suriye ile. Ama Ortadoğu’da huzuru, barışı sağlayacak ve ülkelerin kendi sınırlarına sahip çıkmasını kolaylaştıracak politikalar ve çözümler olmazsa, Türkiye kaybedenler kulübü üyesi olacaktır.
ABD açmazda ve imkânsızı deniyor.
Not: Gazeteci kılıklı bir tetikçi, “Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, ‘Cumhurbaşkanı şantaj yapıyor’ dedi” biçiminde haber yayımlatıyor kendi internet sitesinde. Kendi sözünü bana yakıştırıyor. İnsan utanır. Adam sanıp karşına alıyorsun.
Bozkurt Güvenç Hoca’dan:
Dedikodunun toplum varlığındaki yeri ve önemi tartışma götürmez.
Bir arkadaş meclisinde tanıdığımız hatta tanımadığımız biri hakkında yalan veya yanlış bir söz edildiğinde, “Aaa ya da yooo, öyle değil” diyene rastlamadım ya da nedense pek hatırlamıyorum. Tam tersine. Kişiyi yerden yere vurmakta adeta yarışırız. Bunlar bir şey mi? Ben onun cemazüyül evvelini, kısa pantolonla, burnunu çekerek sokakta bilya oynayışını bilirim, der, veryansın ederiz. “Aaa öyle, yooo öyle değil” diyenler kafadar arkadaş meclislerine davet edilmeyen, edilse de pek katılmayan, özgür / özerk, doğrucubaşı, aykırı-bağımsız kişilerdir.
Yıllar sonra şimdi ikinci baskısı yapılan Anılardan Sayfalar kitabımı, şu İskoç deyimiyle noktalamıştım: En iyimizin öyle kusurları, en kötümüzün öyle artıları var ki...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları